Bir dönemin mesire alanı: Fidanlık
1922 yılında yaşanan Yunan yangınından sonraki birkaç yıl içerisinde yaralar bir ölçüde sarılmış; zayiat yavaş yavaş da olsa telafi edilir duruma gelmiştir. 1922 yılı sonunda Kasaba neredeyse bir kül yığınıyken 1930’lara doğru artık bir taraftan vatandaşların küçük ya da büyük ama yeni ve yaşanabilir evleri yükselmiş; bir taraftan da belediyenin açtığı yeni yollar, kamunun inşa ettiği yeni yapılar, şehri şirin bir görünüme kavuşturmuştur.
1931’de yürürlüğe giren Mezarlıklar Nizamnamesi ile birkaç istisnası olmak üzere, mezarlıkların mülkiyetleri, ilgili yetki ve sorumluluklarla beraber belediyelere verilmiştir. Tamamen yanmış, yepyeni bir imar haritasına göre en baştan inşa edilen Turgutlu’da da maziden kalma mezarlıklar mevcuttur. Bugün ‘keşke korunsaydı’ diye düşündüğümüz bu eski mezarlıklar, yüzlerce yıl içerisinde sahipsiz kalmış; işgal yıllarında manevî eziyet vasıtası olarak kullanılmış[1] ve yangın günlerinde de büyük olasılıkla büyük zarar görmüş bir haldedirler.
Dönemin Turgutlu’sunda kamusal hizmet alanlarına duyulan ihtiyacın had safhada olması ile eski mezarlıkların bahsettiğimiz viran ve metruk durumu bir araya gelince mezarlık alanları kısa sürede işlev değiştirmeye başlayacaktır. Bunlardan birisi de demiryolunun hemen yanındaki Davullu Mezarlık’tır. Mezar taşları, tarihî değerleri olduğu düşünülerek 1932-33 yıllarında toplatılmış ve saha düzlenmiştir.[2] Birkaç yıl sonra ise burası, Turgutlu için çok önemli bir tesis haline getirilecektir.
Günümüzde Cevdet Öktem denildiği zaman uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış, Turgutlu için değerli hizmetleri olan bir kişi gelmektedir akla. Ancak bu hizmetlerden en çok hatırlananı, belirli bir yaşın üzerindeki Turgutluluların onun adı geçtiğinde zihinlerinde hemen canlananı ise şehrin dört bir yanına diktirilen dut fidanları olmaktadır. Şu an Turgutlu’nun pek çok sokağında, caddesinde yetişkin birer ağaç olarak varlıklarını sürdüren, ilkbahar ve yaz mevsimlerinde gölgelerinden istifade ettiğimiz dutlar, işte o günlerde dikilen fidanlardır. Dut ve diğer çeşitli türde fidanların yetiştirildiği yer de bir zamanların Davullu Mezarlığı, 1935 yılından itibaren ise Turgutlu Belediyesi Fidanlığı’dır.
Konuyla ilgili olarak şu ana kadar ulaşabildiğimiz en eski belge, 28 Mart 1937 tarihli Yeni Asır gazetesinde yayınlanan nispeten detaylı bir haberdir. Turgutlu’da Belediye Fidanlığı-Bu Sene Binlerce Ağaç Tevzi Edilmiştir başlığını taşıyan haberin giriş kısmı, hem bilgi verme hem de dönemin bakış açısına ışık tutması açısından çok kıymetli bir belge niteliğindedir: “Şehrimiz belediyesi 935 senesi sonlarına doğru istasyon civarında bir fidanlık tesis etmiş, 936 senesinde tohumlardan yeni fidan yetiştirilmesine teşebbüs etmiştir. Bu yer evvelce mezarlık idi. Bugün burada bir bahçe manzarası göze çarpıyor. Evvelce şimendifer güzergâhında bulunan bu mahal ne kadar soğuk bir vaziyet arz ediyordu ise bugün o kadar cazip şekliyle ruhları okşuyor.”[3]
Fidanlık, daha iki yaşını bile doldurmamış bir tesis olmasına ve o günün belediyesinin imkânsızlıklarına rağmen çeşitli fidanların üretildiği, üretilen fidanların hem Turgutlu’nun hem de çevrenin ihtiyaçlarına cevap verdiği bir nitelik kazanmıştır. Habere göre fidanlıkta akasya, isfendik, safora, katalpa, dişbudak, lükstrüm, selvi, mazı, tespih, maklera, çam fıstığı, dut, kayısı, zerdali, kiraz, armut ve şeftali fidanı yetiştirilmektedir. Bu genç fidanlıktan o yıl, “2600 tane fidan Manisa Belediyesi’ne, 600 Manisa ciheti askeriyesine, 600 Turgutlu askerî kıtaatına verilmiş, kasabamız merkezinde lüzum eden yerlere dikilmiş ve geçen sene dikilip de tutmayan ağaçlar değiştirilmiştir.”[4] Fidanlıkta ağaçların yanında başta gül olmak üzere çeşitli çiçek fidanları da yetiştirilmektedir. Fidanlık, kısa sürede ilçenin ihtiyacını karşıladığı gibi, hem burada ikamet eden vatandaşlara hem de diğer il ve ilçe belediyelerine yapılan satışlarla Turgutlu Belediyesi’ne gelir getiren bir tesis olacaktır.
1936 yılında belediye tarafından fidanlığı daha da değerli kılan bir düzenleme yapılmıştır. Alanın demiryoluna bakan kuzey cephesine Turgutlu’nun düşman işgalinden kurtuluşu esnasında şehit olan askerler için bir anıt diktirilmiştir. İlçenin erken Cumhuriyet dönemindeki ikinci anıtı olan şehitliğin yeri, öyle sanıyoruz ki, özel olarak seçilmiştir. Demiryoluna çok yakın olan anıt, trenle seyahat edenler tarafından da rahatlıkla görülebilmektedir. İşgal ve Kurtuluş Savaşı esnasında yaşananların unutulmaması, o günlerin yeni nesillerin hafızalarına da aktarılması için bu gibi anıtların önemi tartışılmazdır. Anıtın buraya dikilmesiyle hem fidanlık bir kat daha değerlenmiş hem de Turgutlulu olsun ya da olmasın trenle seyahat eden herkes anıtı görerek ilçenin ve dönemin bu konudaki hassasiyetini anlamış olacaktır. Sonraki yıllarda fidanlığın ortasından anıta ulaşımı sağlayan yolun her iki yanına da dut fidanları dikilmiştir ve böylelikle anıta bir hıyâbandan yani ağaçlı yoldan ulaşılmaya başlanmıştır.
Cevdet Öktem’in belediye başkanı olduğu dönemlerde o günlerin şartlarına göre çok kıymetli işler yapılmıştır. Turgutlu Halkevi’nin açılmasından yeni bir binaya kavuşmasına, yeni ilkokullardan Turgutlu Ortaokulu’nun eğitime başlamasına varana dek tüm bu hizmetlerde kendisi de öğretmen kökenli olan Cevdet Bey’in önemli payı vardır. Lonca onun döneminde inşa edilmiş; Turgutlu’da modern itfaiye teşkilatı Cevdet Öktem belediye başkanıyken kurulmuştur. Daha pek çok alandaki çalışmasının yanında onun en çok önem verdiği işlerden birisi ve en çok öne çıkanı da Turgutlu’nun ağaçlandırılması olmuştur. Onun başkanlığında belediye, ana caddelerden ara sokaklara kadar ilçede ağaçlandırılmayan alan bırakmamıştır. Dolayısıyla fidanlığa idare tarafından verilen önem de bununla paralel olarak artmıştır.
1939 yılına gelindiğinde Belediye Fidanlığı’nda üretilen fidanlar, artık il sınırlarının dışına da gönderilmektedir. 20 Mart 1939’da Ulus gazetesinde yayınlanan Turgutlu’da Fidanlık başlıklı habere göre, Turgutlu Belediyesi o yıl şehir içine ve köylere binlerce ağaç dikmiştir. Ayrıca, “Manisa, Alaşehir, Kemalpaşa, Parsa, Armutlu ve İzmir Ziraat Mektebi’ne fidan vermek suretiyle memlekete hizmetini çoğaltmıştır. Bu fidanlık birkaç sene sonra civar şehirlerin de ağaç ihtiyacını daha büyük bir şekilde karşılayacaktır.”[5] Gerçekten de birkaç yıl sonra Turgutlu’dan Bursa’ya kadar fidan gönderilecektir.
Fidanlıkla birlikte ele alınması gereken bir diğer tesis de gazhanedir. Demiryolu kıyısında ve fidanlığın hemen yanında yer alan gazhane, yangından sonraki dönemde yeniden inşa edilmiştir.[6] Demiryoluyla getirilen gaz ve benzin burada depolanmakta; bu maddeleri satanlar, ihtiyaç doğrultusunda gaz ve benzin tenekelerini buradan alıp müşteriye ulaştırmaktadırlar. Böylelikle şehir içerisinde yaşanabilecek bir yangın ya da patlama tehlikesinin önüne geçilmektedir. Aralarından yalnızca bir sokak geçen ve her ikisi de belediyeye ait olan fidanlık ve gazhane başlangıçtan itibaren tek bir tesis gibi görünmektedir ve zaman ilerledikçe de bu görünüm, bir gerçekliğe dönüşecektir.
Onlarca yıl boyunca belediyenin şehri ağaçlandırmak için ihtiyacı olan fidanlar ve yeşil alanları süslemek için kullanılacak çiçekler, işte bu anlattığımız fidanlıkta yetiştirilecektir. Zaman ilerledikçe belediyenin iş makineleri çoğalacak; işçilerin toplanacakları, iş planlarının yapılacağı bir alana da ihtiyaç duyulacaktır. Geçmişte Belediye Hanı olarak adlandırılan bir alan, bu işler için yeterliyken şehrin büyümesi ile birlikte belediyenin sahada çalışan ve makine sayısı da artmış ve Belediye Hanı, bu işler için çok küçük kalmıştır. Söz konusu ihtiyaç, fidanlığın bir bölümünün ayrılarak şantiye haline getirilmesiyle giderilecektir. Artık belediyenin traktör, kamyon, greyder ve kepçeleri çalışmadıkları zamanlarda burada bırakılmakta; gerekli bakımları da yine burada yapılmadıktadır. İşçiler de mesai başlangıcı ve sonlarında burada toplanmakta ve buradan dağılmaktadır.
İlerleyen dönemde fidanlığın bir tarafına yapılan futbol sahası ve sosyal tesis binası ile birlikte alan aynı zamanda Turgutluspor’un da kullanımına açılmıştır. Artık futbolcular da burada konaklamakta; şehrin futbol takımı antrenmanlarını burada yapmaktadır. Ayrıca yine burada inşa edilen açık yüzme havuzu, belediyenin yaz aylarında yüzme kursları açtığı yer olacaktır. Muhtemelen bu yüzme kursları, 1980’li yıllardan itibaren oluşmaya başlayan Turgutlu Belediyesi Yaz Spor Okulları geleneğinin ilk halkasını oluşturmuştur.
Fidanlığın birçoğumuzun hafızasında bir mesire yeri olarak kalmasını sağlayan belediye başkanı ise İsmail Kırdar olmuştur. Onun belediye başkanlığı döneminde fidanlığın bir bölümü mesire yeri haline getirilmiş; ailelerin ve öğrenci gruplarının piknik yaptığı, özellikle hafta sonlarında çok kalabalıklaşan bir mekân haline dönüştürülmüştür. Yine aynı yıllarda burada düzenlenen sosyal ve kültürel etkinlikler, alana yeni bir kimlik kazandırmıştır. O günlerin pek çok önemli yazar ve şairi, akademisyeni buradaki programlara davet edilmiştir. Ayrıca çeşitli tiyatro grupları, burada oyunlarını sahnelemişlerdir. Sonraki yıllarda ise fidanlığın bu özellikleri yavaş yavaş kaybolacaktır.
2000’li yıllar fidanlığın tarihe karışacağı dönem olacaktır. İlk önce sonradan İtfaiye Müdürlüğü’nün kullanmaya başladığı gazhane[7] boşaltılır ve bu birim, Zirai Donatım Kurumu’ndan belediyeye intikal eden yapılara taşınır. Belediye şantiyesi ise DSİ Kanalet Fabrikası’nın artık kullanım dışında kalmış olan tesislerine taşınır. Belediyenin çiçek fidesi ve ağaç fidanı ihtiyacı, bu yeni şantiyede oluşturulan mekânlarda giderilmeye başlanır. Fidanlığın önemli bir bölümü, belediye tarafından inşa edilerek üniversiteye devredilen Celal Bayar Üniversitesi Turgutlu Meslek Yüksek Okulu’nun olur. Eski gazhane binası yıkılır ve arsasına yine belediye tarafından Meslek Yüksekokulu’nun kullanımına sunulacak olan atölyeler inşa edilir. Meslek Yüksekokulu’nun batısına ve yine geçmişte fidanlığın bir kısmını oluşturan araziye İlçe Tarım Müdürlüğü için bir bina inşa edilir ve söz konusu kurum oraya taşınır. Fidanlıktan kalan son parça da yine bir eğitim kurumunun arsasına dönüşür. Bu bölüm, günümüzde İnci Üzmez Meslekî ve Teknik Anadolu Lisesi’nin yer aldığı alandır.
Yaklaşık 70 yıl boyunca hem Turgutlu’nun hem de çevre yerleşimlerin ihtiyacına hizmet veren Turgutlu Belediyesi Fidanlığı’ndan günümüze ulaşan tek somut hatıra, Albayrak Mahallesi’ndeki bir sokağın adıdır. Bir zamanlar burada varlığını sürdüren fidanlığa ulaşan sokaklardan birisi, halen Fidanlık Sokak adını taşımaktadır. Söz konusu sokak adı da muhtemelen birkaç on yıl içerisinde tesisi hatırlayanlar giderek azalacağı için anlamsızlaşacaktır.
Turgutlu, özellikle 1970’lerden itibaren önüne geçilemez bir hızla kalabalıklaşan, öngörülemez bir biçimde büyüyen bir yerleşim yeri… Durum böyle olunca da yaşanan yerin yaşadığı değişim, aynı hızla önüne geçilemez ve öngörülemez bir hal alıyor. Öte yandan bu yoğunlukta yaşanan mekânsal değişim ve dönüşüm, o kentte yaşayanlarda oluşması beklenen hemşerilik ve kentsel aidiyet bağlarının da ne yazık ki gevşemesine, hatta oluşmamasına neden oluyor.
[1] Mehmet Gökyayla-Rabia Akgüvenç-Hasancan Eralaca; Milli Mücadele Döneminde Turgutlu; Turgutlu; 2021; s. 30-31.
[2] Hüseyin Akgül; Turgutlu Evliyâ ve Menkıbeleri; Manisa; 1995; 21-22.
Muammer Kemal; “Kasaba Belediyesi Neler Yapıyor, Neler Yapacak?”; Vakit gazetesi; 21.07.1933; s. 6.
[3] Rıza Kaya; “Turgutlu’da Belediye Fidanlığı-Bu Sene Binlerce Ağaç Tevzi Edilmiştir”; Yeni Asır gazetesi; 28 Mart 1937; s. 5.
[4] Rıza Kaya; a.g.y.
[5] “Turgutlu’da Fidanlık”; Ulus gazetesi; 20.03.1939; s. 6.
[6] Gazhane ve yakınlarındaki Yunan birliklerinin cephaneliği, 4 Eylül 1922 günü akşam saatlerinde Yunan askerleri tarafından infilak ettirilmiş ve onun ardından sokaklar teker teker gezilerek evleri yakılmaya başlamıştır. Yani bir anlamda gazhane ve cephaneliğin patlatılması, yangının başlangıcını oluşturmaktadır.
[7] 1930’lu, 40’lı yıllara ait sayısız belgede adı geçen gazhanenin neresi olduğunu anlamak neredeyse on yılımızı aldı. Kendisi de belediye başkanlığı yapmış olan ömrünün yaklaşık son 25 yılını Turgutlu tarihi araştırmalarına adamış olan babam dahi, bu yapının nerede olduğunu tam olarak belirleyememişti. Bunun en önemli nedeni kayıt tutma mekanizmamızın, arşiv geleneğimizin olmamasıdır. Hiçbir kurumumuz, çok yakın zamanlara gelinene dek arşivin ne olduğunu ve değerini anlayamamıştır. Bu durumda da varlığını bildiğimiz, hatta belki kendi kullandığımız bir yapının ya da eşyanın geçmişini hakkıyla bilmek mümkün olmamaktadır.