BÜYÜK ZAFER VE SONRASI
Mehmet Gökyayla
Eylül ayının ilk günleri, Batı Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılışı ve yeni Türk devletinin resmiyetine doğru önemli adımlar atılmasının yıldönümüdür. İşgalci devletler karşısında yaklaşık üç buçuk yıldır sürdürülen mücadele, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın dâhice planı sayesinde 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile birlikte kolay kolay her millete nasip olmayacak bir zafer kazanılmıştır.
O günlerin şartlarında arkasında İngiltere’nin de desteği bulunan Yunanistan’ın Anadolu’daki işgalci ordusu, Türk ordusunun kuvvetinin çok üzerinde görünmektedir. Anadolu, yıllardır bitip tükenmek bilmeyen ve sonları hüsrana ulaşan savaşlardan dolayı bitik bir durumdadır. Tam da böyle bir ortamda başlamıştır Büyük Taarruz. Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun her hamlesini neredeyse milimetrik olarak hesaplamış ve belirlediği strateji, başarıyla uygulanmıştır.
Taarruz dört günde nihaî başarıya ulaşarak 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da gerçekleşen meydan muharebesinde Yunan ordusunun son mukavemeti de bir daha onarılamayacak bir şekilde kırılmıştır. O tarihten itibaren artık Türk ordusu takip edecek; büyük ölçüde dağılan ve birbirleriyle irtibatları da kesilen Yunan birlikleri ise Ege Denizi’ne doğru çekilecek ve nihayetinde eylül ayının ortalarına gelindiğinde esir alınanlar haricinde Anadolu’da Yunan askeri kalmayacaktır.
Yunan ordusu telaşla geri çekilmektedir fakat bir taraftan da boşalttıkları yerleşim yerlerini yakarak yok etmeye çalışmaktadırlar. Ne yazık ki bu tavır, antik Yunan dünyasından beri devam etmiştir. Antik Yunanlılar da kaybettikleri savaşlar sonrasında geri çekilirlerken önlerindeki yerleşim yerlerini tahrip etmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Tıpkı iki bin yıl öncesindeki gibi 1922 yılında da Yunanlılar, kaçarlarken önlerine neresi geldiyse yok etmeye gayret etmişlerdir.
Harekâtın ana güzergâhı durumundaki Uşak’tan İzmir’e kadar olan hattaki hemen tüm yerleşim yerleri, Yunan birlikleri tarafından planlı olarak yakılmıştır. Aynı şekilde hem Bursa çevresinde hem de güneyde Aydın ve Nazilli dolaylarında yüzyılların birikimini taşıyan kentler, alevlere kurban edilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinden bahsedilirken ‘yangın’ denildiğinde hemen herkesin aklına İzmir yangını gelmektedir. Evet, İzmir yangını çok büyüktür ama oransal olarak bakıldığında birçok şehir bu yangınlarda İzmir’den çok daha fazla zarar görmüştür. Örneğin Alaşehir, Turgutlu ve Manisa’da mevcut yapıların yüzde doksanından fazlası yok olmuştur.
Emperyalist ülkelere karşı Türkiye, imkânsız denebilecek bir iş başarmış; Mustafa Kemal Paşa’nın ordusu müthiş bir zafer kazanmıştır. Bu kutlu zaferin ardından yepyeni bir devlet doğacak, Batı Anadolu’da küle dönen köy, kasaba ve şehirler de zamanla ayağa kaldırılacaktır. Bir anlamda hem zafer büyük bir mucizedir hem de zaferden sonra yokluklar üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti…
Bugünlerde Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılını başımız dik, alnımız açık ve onurla kutluyorsak sevincimizin, kutlamalarımızın asıl başlangıç noktasının Büyük Taarruz ve işte o günlerdeki ‘büyük zafer’e dayandığı aklımızdan bir an bile çıkmamalıdır.