YAŞAR KEMAL’İN ANLATIMIYLA TURGUTLU, URGANLI VE IRLAMAZ ÇAYI
Mehmet Gökyayla
Yaşar Kemal’i hemen hepimiz romanlarıyla tanıyoruz. İnce Memed’den Demirciler Çarşısı Cinayeti’ne, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’dan Ortadirek’e onlarca roman, onun yalnızca Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatında da modern klasikler arasında anılmasını sağlıyor günümüzde. Fakat onun pek de bilinmeyen ve en az romancılığı, öykücülüğü kadar önemli olan bir diğer yanı da röportaj yazarlığıdır.
Onun Ağıtlar adını taşıyan ve bir folklor derlemesi olan ilk kitabı, 1943 yılında yayınlanır fakat onun asıl yazarlık serüvenini Cumhuriyet gazetesinde röportaj yazarı olarak işe girdiği 1951 yılında başlatmamız gereklidir. O günlerden itibaren Cumhuriyet’te onun imzası görünecek ve daha önce örneğine pek rastlanmayan tarzdaki röportajları kısa sürede çok ilgi çekecek ve beğenilecektir.
Yaptığı iş, bir anlamda merkeze bağlı seyyar muhabirliktir. Bir olay ya da olguyla ilgili çalışmak üzere Anadolu’nun herhangi bir bölgesine gider ve bazen haftalarca, bazen de aylarca gittiği yerde kalıp oranın insanlarıyla yaşayarak gözlemlerini kâğıda döker.
Daha önce farklı isimler altında toplanan bu metinler, son yıllarda Yaşar Kemal’in bütün eserlerini kapsayan dizinin içerisinde dört kitaplık bir seri olarak yayınlanmaktadır. Bu Diyar Baştanbaşa üst başlığını taşıyan bu serideki kitaplar sırasıyla Nuhun Gemisi, Yanan Ormanlarda Elli Gün, Peri Bacaları ve Bir Bulut Kaynıyor adlarını taşımaktadır. Çeşitli vesilelerle Van’dan Şanlıurfa’ya, Yozgat’tan Çorlu’ya Türkiye’den pek çok yerleşim yerinin anlatıldığı bu kitaplardaki metinler, günümüze yazıldıkları dönemin tanıklığını aktardığı için edebî yönlerinin dışında ayrıca değerlidir.
Serinin ikinci kitabı olan Yanan Ormanlarda Elli Gün adını, içerisinde yer alan aynı adlı röportaj serisinden almıştır. Bu metinler, kitabın en uzun bölümünü oluşturmaktadır. Bölümün sonunda yer alan tarihe göre bu röportajlar, 1954 yılında kaleme alınmıştır. Konuyu çepeçevre kuşatan üslubuyla Yaşar Kemal, Türkiye’nin birçok bölgesindeki orman köylerini ve ormanlık alanları gezmiştir. Hem köylülerle hem de ormancılarla görüşerek her yıl yaşanan orman yangınlarının nedenlerini irdelemiş ve kimi yerde köylülerin söylediklerini kimi yerde de kendi düşüncelerini öne çıkarıp çözüm önerileri sunmuştur. Bu bölümde özellikle vurgulanan husus, ormanların azalması sonucunda meydana gelen seller ve oluşan erozyonla toprağın kaybedilmesi ve bununla birlikte ortaya çıkabilecek potansiyel iklim değişiklikleridir.
Özel olarak araştırmadım ama Yaşar Kemal’in bu röportaj dizisi, devlet söyleminin dışında ormanlarla ilgili bir bilinç oluşturma yönünde atılmış muhtemelen ilk adımlardan ve en etkililerinden birisi olmuştur. Teknik ve parasal imkânların günümüzle kıyaslanamayacak kadar kısıtlı olduğu 1950’li yılların Türkiye’sinde bu çaba, ayrıca övgüye değerdir. Yanan Ormanlarda Elli Gün başlıklı bu röportaj dizisinin bir kitap olarak ilk baskısı da 1955 yılında Türkiye Ormancılar Cemiyeti tarafından yapılmıştır.
Yaşar Kemal, yangınların toplumsal nedenlerini de ele aldığı bu röportaj dizisini hazırlarken İzmir ve Manisa’ya da uğramış; bu esnada Turgutlu’ya da gelmiştir. Turgutlu’da ilk olarak dikkatini çeken taşkınlarla, sellerle bu coğrafyaya şekil veren unsurların başında yer alan Irlamaz Çayı olmuştur:
“Manisa-Turgutlu… Turgutluda Irlamaz çayı… Irlamaz çayı Manisa ovasının büyük felaketi… Irlamaz çayı bir kilometre genişliğinde çevresine çakıl yığmış… Bu bir kilometrelik çakıl sahası çay boyunca uzanıyor. Gün geçtikçe bu saha boyuna genişliyor. Bağları, tarlaları içine alıyor. Bütün Turgutlu ovası çakıl, taş tehdidi altında. Etrafına uzunca bir set yapmışlar ama dinlemiyor.[1] Dinlemez de… Belki otuz yıl sonra bütün ova çakıla kesecek. Ormansız bunun önüne geçilmez… Eğer Manisa ovasını kurtarmak istiyorsak dağlarını şimdiden ağaçlamaya bakalım. Ama biz kesiyoruz ağaçlarını… Bir de ağaçlayacak mıyız! Benimki de ne ham hayal!”[2]
1940'lı yıllarda bir taşkın döneminde Irlamaz Çayı
Yalnızca Turgutlu’yla ve Irlamaz Çayı’yla da yetinmemiştir Yaşar Kemal. Buradan Urganlı’ya da gidecek ve oraya dair gözlemlerini de aktaracaktır:
“Urganlı köyüne girerken yolda bir arabayı durdurduk. Arabaya iki zayıf at koşulmuştu. İki kişi vardı arabada. Bir genç, biri de yaşlı. Yaşlı adam Turgutlunun içinden olurmuş… Genç adam da Urganlıdan.
Adamla çayın olduğu yere gittik.
‘Senin çocukluğunda, bu çayın çakıllarının genişliği bu kadar var mıydı?’
Yaşlı adam güldü:
‘Benim çocukluğumda, bir insan bu çayın bir tarafından bir tarafına atlayabilirdi. İşte şimdi bazı yerler yedi yüz, bazı yerler bin metre gelir. Her yıl da gittikçe büyüyor. Bütün Gediz ovası çakıl olacak oğul, bütün çakıl.’”[3]
Yaşar Kemal’in bahsettiği bu ikinci akarsu, Akçapınar Deresi olmalıdır. Röportajda yaşlı adamın dediği gibi çayın genişliği günümüzde yedi yüz ya da bin metre olmasa bile bazı yerlerde gerçekten oldukça fazladır. Röportaj dizisinde hep vurgulandığı üzere çayın yukarılarındaki ağaçsız topraklar, suyu tutamamakta ve biraz kuvvetli yağışlarda bu akarsu bir sel coşkunluğuyla akmaktadır. Böylelikle çay yatağı da giderek genişlemiştir. Gerçi günümüzde Akçapınar’ın güneyindeki tepelerde orman alanları mevcuttur fakat o ağaçların da Çal Dağı’ndaki ağaçların da büyük ölçüde 1970’li, 80’li yıllarda dikilerek bu ormanların oluşturulduğu unutulmamalıdır.
Yaşar Kemal’in Turgutlu, Irlamaz Çayı ve Urganlı ile ilgili anlattıkları bunlarla sınırlı değil. Röportajın sonraki bölümünde soru cevap kısmı, biraz daha devam etmektedir.
Daha önce de bazı yazılarımda belirtmiştim: Bana göre eser yalnızca kurgudan ibaret olsa bile edebiyat sadece ‘edebiyat’ değildir. Her edebî metin, aynı zamanda çağına tanıklık etmektedir. Yaşar Kemal’in tüm eserleri de ama özellikle röportajları, bu açıdan çok değerlidir. Onun, eserlerinden herhangi birisinde birkaç sayfa dahi olsa Turgutlu’dan bahsetmiş olması, bu şehir için de bir gurur vesilesi olarak kabul edilmelidir.
Bu Diyar Baştanbaşa üst başlığında toplanan röportajlar, bir dönemin Türkiye’sini tarihi ve toplumsal gerçekliği ile anlamlandırabilmek için çok önemli eserlerdir. Konuya ilgisi olanlar, bu kitapları rahatlıkla edebî birer dönem kaydı olarak değerlendirebilir.
[1] Irlamaz Çayı, birçok dönemde Turgutlu için taşkınlarıyla sorun olmuştur. Örneğin 1930’lu yıllarda günümüz Yedi Eylül Stadyumu’nun bulunduğu alanda oluşturulan Asrî Mezarlık, bir yıl bile kullanılamadan kış aylarında gerçekleşen taşkın sonucunda kullanılamaz hale gelmiştir. Çok erken dönemden itibaren Turgutlu Belediyesi, Irlamaz Çayı’nın taşkınlarını kontrol altında tutmak ve şehir merkezini olası sel felaketlerinden korumak amacıyla çay kenarına setler inşa etmiştir. Örneğin bakınız: Haz. Mehmet Gökyayla, Turgutlu Belediyesi İcraat Raporları 1939-1960, Turgutlu 2022, s. 29.
[2] Yaşar Kemal, Yanan Ormanlarda Elli Gün / Bu Diyar Baştanbaşa 2, İstanbul 2023, s. 168. (Yaşar Kemal’in metinlerinden yapılan doğrudan aktarımlarda onun yazım tercihlerine sadık kalınmıştır.)
[3] Yaşar Kemal, a.g.e., s. 168-169.