KAYMAKAM ŞAKİR BEY CAMİİ Mİ ÇAKICI CAMİİ Mİ?
Mehmet Gökyayla
Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyıllık dönemi büyük sıkıntılarla boğuşarak devleti bir bütün olarak tutma ve merkezî otoriteyi sağlama çabalarıyla geçmiştir. 93 Harbi adıyla anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Trablusgarp ve Balkan Savaşları sonucunda devletin bir bütün olarak tutulması hususu, hayal bile olmaktan çıkmış; mazide vatan kabul edilen on binlerce kilometrekare toprak kaybedilmiştir. Bunun yanında devletin elinde kalan topraklarda da merkezî otoriteyi bir kenara bırakalım; asayiş bile sağlanamaz bir duruma gelinmiştir. Bu süreçte özellikle Batı Anadolu’da pek çok eşkıya türemiş ve bunların bazılarıyla başa çıkmak yıllarca mümkün olmamıştır.
Batı Anadolu’da eşkıyalık dendiği zaman hemen akla gelen, bölgede halen belirli bir yaşın üzerindekilerin kendi büyüklerinden hikâyelerini dinleyerek büyüdükleri kişi, Çakırcalı Mehmet Efe’dir. 1872 yılında Ödemiş’in Ayasuret köyünde dünyaya gelen Mehmet Efe, Çakırcalı Ahmet Efe’nin oğludur. Ahmet Efe, devletin affıyla düze inmişken 1883 yılında Aydın Valisi Hacı Naşit Paşa’nın emriyle öldürülmüştür. Bunun ardından sosyal çevrenin etkisini de düşünürsek babası öldürüldüğünde 11 yaşında olan Mehmet’in de yolu büyük ölçüde çizilmiştir. 1896’da babasının ahbaplarıyla tütün kaçakçılığına yani ayıngacılığa başlayan Çakırcalı Mehmet, kısa sürede Osmanlı Devleti’nin baş edemediği bir eşkıyaya dönüşecektir. Hayatı boyunca dört defa affa uğrayan Çakırcalı Mehmet Efe, her aftan bir süre sonra çeşitli etkenlerle yeniden eşkıyalığa başlamıştır. 17-18 Kasım 1911 gecesi takip müfrezesiyle Nazilli Karıncalı Dağı’nda son çatışmasına giren Mehmet Efe, burada öldürülmüştür.[1]
Eşkıyalık yıllarında binden fazla insanı öldürdüğü rivayet edilen Mehmet Efe[2], hem döneminde yabancı basın ve devletlerin ilgi odağı olmuş hem de sonraki yıllarda popüler kültürün önemli bir unsuru haline gelmiştir. Hatta günümüze uzanan Çakırcalı miti o durumdadır ki onun bir eşkıya olduğu söylendiği zaman birçok kişi itiraz etmekte; tam aksine onun bir halk kahramanı olduğunu öne sürmektedirler.
Çakırcalı kelimesinin halk ağzında kısalmış hali olduğunu düşündüğümüz Çakıcı namıyla da bilinen Mehmet Efe, hakkında en çok araştırma yapılan, kitap yazılan ve hatta filmler çekilen eşkıyadır. Hakkında hazırlanan makalelerin yanı sıra Yaşar Kemal’den Zeynel Besim Sun’a birçok araştırmacı onunla ilgili kitaplar yayınlamışlardır. Zeynel Besim Sun’un Çakıcı Efe (1934), Şeref Üsküp’ün Çakıcı Efe (1975), Sabahattin Burhan’ın Çakırcalı Mehmed Efe (2012) ve Yaşar Kemal’in yine Çakırcalı Mehmet Efe (1972) adlı kitapları, bunlardan ilk akla gelenlerdir. Ayrıca 1973 yılında Milliyet gazetesinde tefrika edilen fakat kitaplaşmayan “Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe” başlıklı çalışması da anılmaya değerdir.
Çakırcalı, az önce ifade ettiğimiz üzere sinema filmlerine de konu olmuştur. Faruk Kenç’in yönettiği Çakırcalı Mehmet Efe (1950) ve Çakırcalı Mehmet Efe’nin Definesi (1952) ile Yılmaz Atadeniz’in yönettiği Çakırcalı Mehmet Efe (1969) ve Fikret Uçak’ın yönetmenliğini yaptığı yine Çakırcalı Mehmet Efe (1987) filmleri, bunlara örnek olarak sayılabilir.
Turgutlu, Çakırcalı Mehmet Efe’nin çok fazla irtibatı olan bir yerleşim yeri değildir. Şehrin ovanın ortasında kalması, bunda önemli etken olmalıdır. Onun asıl hareket alanı Bozdağlar, Ödemiş, Nazilli ve çevresidir ancak zaman zaman Muğla’ya kadar uzandığı, Muğla’dan, Aydın’dan insanları dağa kaldırdığı da vâkidir. Çakırcalı’nın Turgutlu ile ilişkisine dair hemen hatırlananlar, çetesiyle birlikte bu şehri basması ve resmî adı Kaymakam Şakir Bey olsa da halk hafızasında ‘Çakıcı’ diye anılan camidir. Baskın ve söz konusu cami inşaatının ilintili olma ihtimali de mevcuttur.
Dönemin zenginlerini veya aile bireylerini rehin alıp dağa kaldırarak fidye istemek, Çakırcalı Mehmet Efe’nin sıklıkla başvurduğu yöntemlerden birisidir. Örneğin 8 Mart 1906’da “Milas’ın zenginlerinden Manolaki Hacı Porduramos’un iki oğlunu dağa kaldırarak 4.000 lira fidye”[3] istemiş; 16 Şubat 1907’de de “Muğla’da bulunan Barutçu İstavri Efendi’nin oğlunu ve Aydın’da bulunan kardeşini fidye talebiyle dağa”[4] kaldırmıştır. Çakırcalı’nın Turgutlu baskını da doğrudan doğruya böyle bir emele dayanmaktadır.
Şeref Üsküp’ün anlatımıyla, “Turgutlu’da Mutaf Hacı Ali[5] isminde bir zat vardır. Çakıcı bir müddet evvel bu zattan 1.000 altın istemiş. Mutaf, Çakıcı’ya verdiği cevapta: // -Ona Çakıcı derlerse, bana da Mutaf Hacı Ali derler. Ben adama havadan para vermem. Sıkıyorsa gelsin alsın. // Mutaf, Turgutlu gibi bir ilçede oturmanın verdiği cesaretle bu cevabı göndermişti. Çakıcı’nın ilçeye gelebileceğini hiç sanmıyordu. Hele takip müfrezelerinin tümünün peşine düştüğü bu günlerde hiç endişesi yoktu.”[6]
Sabahattin Burhan’a göre ise Çakırcalı’nın haber salıp Mutaf’tan istediği para beş bin Osmanlı altınıdır. Aldığı cevap ise Şeref Üsküp’ün aktardığı ile aşağı yukarı aynıdır.[7] Yaşar Kemal’in Çakırcalı Efe’sinde konuya dair anlatılanlar da çok farklı değildir: “Turgutlu’da bir Mutafizade vardı. Zengin mi zengin. Bir yıl önce Çakırcalı ona: ‘Bana bin lira göndersin’, diye haber salmış, şu karşılığı almıştı: ‘Ben göndermem. Gelsin de alsın.’ // Çakırcalı bir yıl sustu. Aldırmaz göründü. Ama bu onu yaralamıştı. Şimdi, Turgutlu’yu basmalı, Mutafizade’den on bini almalıydı. Tam on bin! Bir kuruş aşağı değil.”[8]
Şeref Üsküp, Sabahattin Burhan ve Yaşar Kemal’in bu anlattıklarının yanında Dr. Niyazi Dinçsoy, Çakırcalı Mehmet Efe’nin Turgutlu baskınını bambaşka bir olaya dayandırmaktadır. Bahsi geçen dönemde mahalle mektepleri haricinde Turgutlu’da kız çocuklarının eğitim görebileceği herhangi bir kurum yoktur. Rüştiye Mektebi Müdürü Cinnî Hoca (İsmail Hakkı Dİnçsoy) ve Hacı Muharrem Camii Vaizi Cüher Hoca (Ahmet Hamdi Öztarhan)[9] ile Dr. Hilmi (Poyrazzâde) Bey’in dönemin şartlarında modern bir kız okulu açılmasına yönelik çabaları sonuç vermez. Kaymakam Şakir Bey de, “fikir bakımından bu çabaya yakınsa da halkın tarafını tutmak” eğilimindedir[10].
Kasaba halkı, modern eğitim verecek bir kız okulu açılmasını istememektedir. “Başta, Kasaba’nın ileri gelenlerinden Mutaf Halil Ağa da buna karşı” gelmektedir[11]. Okulun açılması gerektiğini savunan hocalar, karşı çıkanların başındaki kişi durumundaki Mutaf Halil Ağa’yı “yola getirmek için konuyu Çakıcı Mehmet Efe’ye duyurdular. Çakıcı Mehmet Efe, bir gece, gönderdiği habere aldırmayan Mutaf Halil Ağa’nın konak yakınındaki evini bastı ve oğlunu dağa kaldırdı. Fidye olarak da kız okulu için yardımda bulunmasını hem kendisinden ve hem de yan çizen ve zorla câmi yaptırdığı Kaymakam Şakir Bey’den istedi, bir miktar da altın gönderdi.”[12] Görüldüğü gibi Dinçsoy, Çakırcalı’nın bu eylemini çok asil bir gerekçeye dayandırmaktadır. Baskında öldürülen insanlar ile fidye ödenip ailesinin yanına dönse de zorla alıkonduğu günlerde sağlığı bozulan ve birkaç ay içerisinde vefat eden Mutaf Halil Ağa’nın oğlu ise bu asil hedefe kurban gitmişlerdir.
Daha önce Çakırcalı Mehmet Efe’nin yabancı ülke temsilcilerinden de ilgi gördüğünü, hareketlerinin yabancılar tarafından da ilgiyle takip edildiğini belirtmiştim. Onun Turgutlu baskını da Fransız Başkonsolosu Paul Blanc’ın Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlara konu olmuştur: “Çakırcalı, Osmanlı makamlarına yeni sürprizler yarattı. Hükümetle alay edercesine, vilayetle alay edercesine, vilayetin oldukça mühim şehirlerinden Turgutlu’yu basmaya karar verdi.”[13] Çakırcalı baskından sonra Turgutlu’dan ayrılırken kendisini ihbar eden bir kişiyi yakalayıp öldürür. Parçaladığı cesedi bir çuvala koyar ve rastladığı bir köylüye aynı akıbete uğramak istemiyorsa çuvalı kaymakama götürmesini söyler.
“O günlerde Turgutlu Kaymakamı Şekir Bey’dir. Ahmet[14] Şakir Bey, Ödemiş Kaymakamı iken Çakırcalı’nın evini yaktırmış olan kimsedir.
İhbarcı köylünün cesedini götüren köylüye Çakırcalı şunları da söyler:
‘Kaymakama söyle. Yakında gelip onu konağı ile birlikte yakacağım.’
Bunları anlatan Paul Blanc ilave eder:
‘Bütün bu olaylar ispat ediyor ki memleketin mutlak hâkimi Çakırcalı’dır.’
Başkonsolos, on gün sonra da bu olayla ilgili yeni gelişmeleri anlatır:
‘Çakırcalı tarafından tehdit edilen Turgutlu Kaymakamı orada kalmaktan korkmuş ve naklini vilayetten istemiştir. Vali kendisini önce Kırkağaç’a nakletmiştir. Fakat orada dahi kendini emniyette hissedemeyen Kaymakam’ın İzmir’İn banliyösü Karşıyaka’ya geldiğini öğrendim.
Son bir haber daha getirdiler. Karşıyaka’da dahi kendini emniyette hissedemeyen ve korku içinde bulunan Turgutlu Kaymakamı Hicaz’a hareket etmiştir. Yalnız Çakırcalı korkusunun hac yollarına sevk ettiği bir hacı olmuştur. Halk bu olayı duymuştur ve acı acı bundan bahsetmektedir.’”[15]
Başkonsolos Paul Blanc’ın Turgutlu Kaymakamı Şakir Bey’in baskın sonrasındaki yer değiştirmeleri hakkında belirttikleri, arşiv belgeleri ile kanıtlanabilir durumdadır. 14 Teşrinisani 1323 (27 Kasım 1907) tarihli ve Vali Faik imzalı belgeye göre, Şakir Bey, önce Kırkağaç Kaymakamı Rafet Bey ile yer değiştirmiş; iki kaymakam kısa süreliğine birbirlerine vekâlet etmişlerdir. Fakat Şakir Bey’in asıl istediği, Ege adalarından birisine veya Rumeli’deki kendisine uygun bir göreve tayin olmaktır. Bu da hemen o günlerde gerçekleşemeyince bir yıllık kaymakamlık maaşını avans olarak alıp hac vazifesini yerine getirmek için izin almıştır.[16] Hacca gitmek için izin almış, “ancak zevcesi ile beraber hac yolunda iken Rodos’ta hastalanmıştır. Bu sebeple hac vazifesini yerine getirememiştir. 1907 yılında Mehmet Şakir Efendi’nin tayini Bartın Kazası’na çıkmıştır.”[17]
Görüldüğü üzere Çakırcalı Mehmet Efe’nin Turgutlu baskını hakkında pek çok kaynak ve belge mevcuttur. Bunların üzerinden Çakırcalı’nın dönemin Turgutlu Kaymakamı olan Şakir Bey ile ilişkisine dair çıkarımlarda bulunmak da mümkündür. Açıkça anlaşılmaktadır ki Çakırcalı, Şakir Bey’i sürekli olarak tehdit etmiş ve onun Turgutlu’dan, hatta Batı Anadolu’dan apar topar ayrılmasına neden olmuştur.
Resmî adı Kaymakam Şakir Bey olduğu halde birçok Turgutlulunun Çakıcı Camii diye bildiği ibadethane ise yalnızca Mustafa Niyazi Dinçsoy’un kitabında “…. (Çakırcalı’nın) zorla câmi yaptırdığı Kaymakam Şakir Bey…”[18] şeklinde zikredilmektedir. Arşivlerde caminin inşasına dair yalnızca vakfiye vardır. İbadethaneyi Çakırcalı Mehmet Efe ile irtibatlandıracak bir veri veya başka bir bilgi ise mevcut değildir.
Vakfiyenin tarihi sorunludur. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki vakfiyenin altında iki tarih görülmektedir. Bu tarihlerin ilki, 10 Cemaziyelâhir 1315/5 Kasım 1897 ve diğeri de Şaban 1329/Temmuz-Ağustos 1911’dir.[19] İkinci tarihin, vakfiyenin kendi tarihi değil; deftere işlendiği tarih olduğunu öngörebiliriz. Vakfiyenin başlangıcında açıkça, “Turgutlu Kazâsı Kaimmakamı sâhib’ül-hayrat ve râgıb’ül-müberrat izzetlü Şakir Beğ Efendi ibn-i Hacı Hafız Mehmet Efendi kasaba-i mezkûre hükümet konağında” denilerek bu vakfın Şakir Bey’in Turgutlu Kaymakamlığı döneminde tesis edildiği belirtilmektedir. Belgenin altındaki ilk tarih olan 1897 yılı, Şakir Bey’in göreve başlamasından dokuz yıl öncesine aittir. Öte yandan İlker Mümin Çağlar, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Turgutlu (1839-1908) başlıklı doktora tezinde bir başka arşiv belgesine dayanarak vakfın tarihini 1907 olarak vermektedir ki mantıklı olan da budur.[20] Burada temkinli bir şekilde söyle sorular sorabiliriz: 1897 yılında kurulan bir vakfın tamamlayamadığı camiyi Kaymakam Şakir Bey mi tamamladı ve vakfiyeyi güncelletti? Bunun ardından da vakıf kaydında önceki tarih de mi muhafaza edildi? Bu sorulara kesin cevaplar verebilmek elbette mümkün değildir.
Elimizdeki belgeye göre kesin olan bilgiler şunlardır: Kaymakam Şakir Bey, inşa ettirdiği camiin avlusundaki bir kahvehane ve bir bakkal dükkânı ile iki bin kuruş nakit parayı vakfetmiştir. Bunların gelirleri ile ilk olarak kahvehane ve bakkal dükkânının tamiri gerçekleştirilecek ve vergileri ödenecektir. Geri kalan paradan camiin hatibine yıllık yüz yirmi kuruş verilecektir. Nakit olarak aktarılan iki bin kuruş ise mütevelli eliyle işletilecek ve onun geliri de vâkıf ve ecdadının ruhlarına her gün akşam namazı öncesi Mülk Suresi’ni okuyup yılda bir kere de Kur’an-ı Kerim’i hatmedecek olan hafıza verilecektir. Bu gibi vakıflarda kurucu yani hayır sahibi olan kişi veya ailesinden birisi mütevelli yani yönetici olurken söz konusu vakıfta vâkıf Kaymakam Şakir Bey’in talebiyle Yenice Mahallesi ahalisinden Hastahane Reisi Deveranzâde Hüseyin Efendi mütevelli olmuştur. Kaymakam Şakir Bey, kendisi Turgutlu’dan ayrıldıktan sonra da bu hayır kurumunun sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi adına böyle bir tercih yapmış olmalıdır.
Kaymakam Şakir Bey, üzerinde orijinal kitabesi bulunan Turgutlu’daki sayılı camilerden birisidir. İbadethanenin harim kısmı giriş kapısının üzerinde yer alan kitabesinde,
“Veli nimet bi nimetimiz padişahımız Gazi Sultan Abdülhamid Han-ı sani efendimiz hazretlerinin saye-i hümayun-u
Mülükanelerinde Kasaba’da Kaimmakam-ı Şakir Bey Efendi tarafından müceddeden ebna ve inşa edilmiştir.
Barek Allahü pek güzel Şakir Bey’in bu camiyi
Hasbeten’lillah müessesdir bina-i nafii
Nezd-i baride olur şayeste-i hüsnü kabül
Yaptı bir cami ki hoşnut etti ruh-u şariî
Hayra davet eyleye ve yad eyler ânı ihvan-ı din
Secdeğah oldukça bu hayrat kaddese âm-i
Bir müezzin, mahvele çıktı dedi tarihi tâm 1325/(1907)
Hak yolunda varını sarf itti yaptı camii”[21] ifadeleri mevcuttur. Kitabedeki 1325 (1907) tarihi de vakfiyenin tarih kısmı ile ilgili soru işaretlerini kaldırmamıza yardımcı olmaktadır.
İbadethane, inşa edildiği dönemden günümüze kadar geçen sürede gerçekleştirilen tadilat ve ilavelerle yapısal anlamda orijinalinden uzaklaşmış durumdadır. Örneğin son cemaat mahallinin çevresi başlangıçta açıkken günümüze yakın dönemlerde pek çok camide olduğu gibi kapatılmıştır.
Turgutlu’daki birçok ibadethane 1922 yılının eylül ayında yaşanan Yunan yangınında ya yıkılmış ya da önemli ölçüde zarar görmüşken Kaymakam Şakir Bey Camii’nin bu yangından çok zarar görmediği binanın içerisindeki kimi süsleme unsurlarından anlaşılmaktadır. İbadethanenin şehrin o döneme göre en uç noktasında yer alması, burayı yangından korumuş olabilir.
Bu ibadethane ile ilgili olarak değinmek istediğimiz son husus, minaresine dairdir. 1930’lu yıllarda Fotoğrafçı Ahmet Hamdi Bey’in Pazar Camii minaresinden çektiği fotoğraflarda Kaymakam Şakir Bey Camii’nin ibadethanesi görünmemektedir. Bu konuyu geçtiğimiz yıllarda görüştüğümüz 1932 doğumlu Niyazi Özbek’in anlattıkları aydınlatmaktadır. Niyazi Özbek’e göre günümüzde yerinde Sevinç Parkı olan ve yangında yok olan Paşa (Beşir Ağa) Camii’nin minaresi, 1950’lerin ilk yıllarında parça parça yerinden sökülerek taşınmış ve Kaymakam Şakir Bey Camii’nin yanında yeniden birleştirilmiştir.[22] Dolayısıyla bu ibadethanenin minaresi, aslına bakılırsa kendisinden çok daha yaşlıdır.
Kaymakam Şakir Bey Camii, inşasındaki ayrıntıları, Çakırcalı Mehmet Efe ve Şakir Bey arasında bu camiye dair herhangi bir irtibat olup olmadığını bilemesek de yalnızca hakkında anlatılanlarla bile Turgutlu’nun müstesna ibadethanelerinden birisi durumundadır. Belki günün birinde karşımıza çıkacak bir başka belge, bu bilinmezleri de ortadan kaldıracaktır.
[1] Çakırcalı Mehmet Efe’nin biyografisi ile ilgili bilgiler şuradan aktarılmıştır: Şule Sevinç Kişi, “Ege’nin Namlı Eşkıyası Çakırcalı Mehmet Efe”, İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2017, s. 77-122.
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ak%C4%B1rcal%C4%B1_Mehmet_Efe , Erişim: 04.08.2023.
[3] Şule Sevinç Kişi, a.g.m., s. 97.
[4] Şule Sevinç Kişi, a.g.m., s. 100.
[5] ‘Mutaf’ diye anılan kişinin adı, belgelerde de sabit olduğu üzere aslında Halil’dir ama birçok kaynakta Ali olarak anılmaktadır. Bkz: Hasancan Eralaca, “Çakırcalı Mehmet Efe’nin Turgutlu Baskını”, https://www.turgutluyanki.com/yazarlar/hasancan-eralaca/cakircali-mehmet-efe-nin-turgutlu-baskini/120/ , Erişim: 25.07.2023.
[6] Şeref Üsküp, Çakıcı Efe, Hür Efe Matbaası, İzmir 1975, s. 247-248.
[7] Sabahattin Burhan, Çakırcalı Mehmed Efe, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul 2012, s. 214-215.
[8] Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2004, s. 118.
[9] Bu şahıs ilerleyen yıllarda Aydın Vilayeti Müftüsü olarak karşımıza çıkacaktır.
[10] Opr. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, Yöremizin Tarihinde Turgutlu’nun Dramı ve Mustafa Kemal Atatürk, Turgutlu, bty., s. 203.
[11] Opr. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, a.g.e., s. 203.
[12] Opr. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, a.g.e., s. 203.
[13] İstanbul Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi, Ömer Sami Coşar, “Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe”, Milliyet gazetesi, 1973.
[14] Mehmet Şakir olmalı.
[15] Ömer Sami Coşar, a.g.m.
[16] BOA. DH.ŞFR.00390-00025-001.
[17] İlker Mümin Çağlar, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Turgutlu (1839-1908), T.C Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı yayınlanmamış doktora tezi, Manisa 2014, s. 32.
[18] Opr. Dr. Mustafa Niyazi Dinçsoy, a.g.e., s. 203.
[19] Ertan Gökmen, “Turgutlu Kazası Vakfiyeleri”, Uluslararası Turgutlu Sempozyumu Bildirileri, Cilt II, Turgutlu Belediyesi Kültür Yay., Turgutlu 2018, s. 799.
[20] İlker Mümin Çağlar, a.g.t., s. 91.
[21] Kitabeyi okuyan kardeşim Hasancan Eralaca’ya teşekkür ederim.