OKUL BAHÇESİNDEKİ YATIR
Mehmet Gökyayla
Mezar ve mezarlıklar, bir yerleşim yerinin tarihini anlayabilmek ve anlamlandırabilmek adına çok önemli kanıtlardır. Yüzlerce yıl içerisinde yapılar yıkılabilir; yerleşim yerlerini planları değişebilir fakar mezarlar ve mezarlıklar kolay kolay yok olup gitmez. Kimi zaman mezarlık arazilerinin işlevi değişse dahi o bölgelerdeki birkaç delil, alanın geçmişini kanıtlayan unsurlar olarak varlığını sürdürür. Bu deliller belki herkes tarafından ilk anda görülemeyebilir ama biraz üzerine gidildiklerinde ne anlama geldikleri ve kökenleri rahatlıkla ortaya çıkacaktır. Birçok yerleşim yerinde anlatmaya çalıştığımız durumun örneklerine rastlamak mümkündür ve Turgutlu da bu anlamda istisnaî bir şehir değildir. Daha önce bir yazımda bahsettiğim Davullu ya da Bereket Dede yatırı, kökeni yüzlerce yıl önceye giden bir mezarlığın son somut delili olması bakımından örnek gösterilebilir. Turgutlu’da buna bir başka örnek de eski devlet hastanesi veya günümüzün Prof. Dr. Necmettin Erbakan İmam Hatip Ortaokulu’nun bahçesinde kalan ve yatır olduklarına inanılan mezarlardır.
Halen Prof. Dr. Necmettin Erbakan İmam Hatip Ortaokulu’nun yer aldığı arazinin batı sınırında ve Gar Sokağı kaldırımının hemen yanında iki mezar mevcuttur. Kaldırımdan baktığımızda soldakinin mezar taşında ‘Niyet Dede’, sağdakinin mezar taşında ise ‘Şifa Dede’ isimlerinin yazılı olduğu görülmektedir. Bu iki mezarın çevresi, yaklaşık olarak genişliği altı metre, derinliği de beş metre uzunluğunda yeni inşa edilmiş bir duvarla sınırlandırılmıştır.
Bugün okul, yakın geçmişte Turgutlu Devlet Hastanesi’nin yer aldığı bu alan bir zamanlar ilçenin en büyük mezarlıklarından birisinin bulunduğu arazidir. Bahsi geçen mezarlık, Alankuyu Mezarlığı’dır ve mezarlığın yayıldığı alan, yalnızca bu kadarla da sınırlı değildir. Huzurevi, geçmişte Verem Savaş Dispanseri’nin olduğu alan ve huzurevinden kuzeye doğru günümüzde birçok evin bulunduğu parseller, Alankuyu Mezarlığı’na dâhildir. Turgutlu’nun eski yerleşim bölgelerine yakınlığından yola çıkarak bu mezarlığın yerleşim yerinin en eski birkaç mezarlığından birisi olduğunu öne sürmemiz mümkündür.
Daha önce de başka yazılarımızda ifade ettiğimiz üzere 1930’da yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediyeler Kanunu ve 1931’de yürürlüğe giren Mezarlıklar Nizamnamesi ile mezarlıklarla ilgili yetki ve sorumluluklar, bu alanların mülkiyetleriyle birlikte belediyelere verilmiştir. Bu dönem, Turgutlu’nun mezarlıkları açısından bazı şanssızlıkları barındırmaktadır. Şehir merkezindeki Müslüman mezarlıklarının hemen tamamı, işgal günlerinde Yunan birlikleri tarafından manevî birer eziyet mekânı olarak kullanılmıştır. Turgutlu’daki işgalci birlik, mezarlıklarda koyun sürülerini otlatmış; buraları mera haline getirmiştir. Mezar taşları da bu eziyetten nasiplerini almış; pek çok mezar taşı kırılmış ve hatta başlık kısımları ile Yunan askerleri top gibi oynamıştır.[1] Son olarak işgalin nihayetinde Yunanlıların çıkardığı yangın, muhakkak ki Turgutlu’nun eski mezarlıklarındaki tahribatı azami seviyeye yükseltmiştir.
1930-31 yıllarına gelindiğinde Turgutlu Belediyesi’ne intikal eden mezarlıkların durumu işte tam da bu şekildedir ve Alankuyu Mezarlığı da bunlardan bir tanesidir. 30 dönüm kadar bir alana yayılan mezarlığın arazisi, 1930’lu yıllardan itibaren farklı işlevlerle kullanılmaya başlamıştır. Mezarlık, o dönemde bozulmuş ve başlangıçta bu arazide bir stadyum ve spor kompleksi inşa edilmesi düşünülmüştür.[2] “Stadyum yeri olarak tesviyesi icra ettirilen Alankuyu Mezarlığı”nda birkaç yıl boyunca temizlik işleri arabalarını çeken atların beslenmesi için arpa ekilmiştir.[3] Sonrasında ise stadyum ve spor kompleksi projesinin o yılların şartlarındaki maddî imkânlarla gerçekleştirilemeyeceği anlaşılmış ve proje akim kalmıştır. Bunun ardından eski mezarlık arazisinin 10.900 metrekarelik kısmı üzerinde hastane inşa edilmesi için Sağlık Bakanlığı’na tahsis edilmiştir. Sonrasında da kalan arsanın 2.905 metrekarelik bölümüne Verem Savaş Dispanseri, 1.474 metrekarelik kısmına da Turgutlu Huzurevi inşa edilmiştir. Alankuyu Mezarlığı’nın andığımız kamu kurumlarının inşa edildiği bölgelerinin haricinde kalan arazisi ise belediye tarafından küçük parsellere bölünmüş ve konut arsaları olarak satılmıştır.[4]
O dönemde Turgutlu Sağlık Merkezi adıyla anılan hastanenin açıldığı günlerde eski mezarlığın arazisinden bozulmadan kalan yalnızca tek bir mezar mevcuttur. Bu mezar, devlet hastanesinin burada hizmet verdiği dönemde de varlığını sürdürmüştür. Mazide ‘Bekçi Dede’ adıyla anılan mezar, hakkında anlatılan ve birçok insanın inandığı menkıbeden dolayı bu adı almıştır. Söz konusu menkıbe şöyledir: “Devlet Hastanesi’nin bahçesi daha önce kabristan imiş. Kabirlerin kaldırılıp, hastanenin bahçesine dâhil edilmesine karar verilmiş. İşçiler kabir taşlarını söküp, mezarları düzeltmeye başlamışlar. Ancak Dede’nin kabrine bir türlü dokunamamışlar. O zamanki başhekim Dr. Emin Bey, çok öfkelenmiş işçilere kızmış, bağırmış ve yarın geldiğimde iş bitmiş olacak, mazeret anlamam, demiş. Gece rüyasına Dede girmiş ve Emin Bey’e; bana bak benimle uğraşma, evini barkını başına yıkarım, her kabristanın bir bekçisi olur, buranın bekçisi benim, demiş.”[5] Bu olayın ardından anlatılanlara göre mezarın yerinde kalmasına karar verilmiş ve artık ‘Bekçi Dede’ diye anılan yatır, zamanla insanların ziyaret ettiği bir ulu kişi kimliğine bürünmüştür.
Bekçi Dede’nin mezarında orijinal bir kitabe bulunmadığı, mezarlığın kullanıldığı yıllarda da günümüzdeki gibi bir kayıt sistemi olmadığı için merhumun kimliğine dair kesin bilgi sahibi olabilmemiz mümkün değildir. Ancak bu mezarın gerçek sahibinin kim olduğuna dair iki farklı rivayete ulaşmayı başardık. Bu rivayetlerin ilkine göre burada yatan Salim oğlu Mahmut isimli bir zâttır. Aslen günümüz Sırbistan’ında kalan Niş kazasından olan bu zât, 1880’lerde Turgutlu’da görev yapan bir subaydır ve Nakşibendî tarikatına bağlıdır.[6]
Diğer rivayete göre ise bu kişi, aslen günümüzde Bulgaristan’da kalan Cuma-i Bâlâlı olan muhacir bir aileye mensup Hüseyin adlı bir delikanlıdır. 1910’lu yıllarda doğan Hüseyin, 15 yaşlarında iken vefat etmiştir. Hüseyin’in ailesi sonraki yıllarda Tenger soyadını almıştır. Merhum, genç yaşına rağmen yaptığı iyiliklerle, örnek alınası kişiliğiyle tanınmaktadır. Öylesine diğerkâm bir kişidir ki fırından eve götürmek için aldığı ekmek ya da simitlerin çoğunu daha eve ulaşmadan yolda gördüğü insanlara ikram etmekte, dağıtmaktadır.[7]
Hüseyin veya Mahmut, kim olduğunu muhtemelen kesin bir şekilde asla öğrenemeyeceğimiz bu merhum, 1950’li yıllarda Turgutlu Devlet Hastanesi’nin hizmete girdiği günlerden itibaren uzun süre Bekçi Dede namıyla anılmış ve bu isimle tanınmıştır.
Yazının başlangıcında da belirttiğimiz üzere burada şu anda iki adet mezar vardır. Dolayısıyla Bekçi Dede’nin yanındakinin kim olduğu sorusu gündeme gelecektir. Aslına bakılırsa bahsedilen ikinci mezarda çok sayıda insanın iskeleti mevcuttur. Çok karmaşık gibi görünen bu durumun temelinde çok basit bir açıklama yer almaktadır. Mazinin Alankuyu Mezarlığı’nın arazisine kurulan Turgutlu Devlet Hastanesi, yıllar içerisinde şehrin artan nüfusunun ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiş; hastaneye ek binalar inşa edilmesi mecburiyet olmuştur. Bu mecburiyet karşısında birkaç yıl arayla hastanenin arazisine iki ek bina inşa edilmiştir. Hastanenin maddi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulan derneğin uzun süre yöneticiliğini yapan ve bu ek binaların inşasında çok emeği olan Cavit Çıkıkçı’nın ifadesine göre, “arsanın doğusuna konumlandırılan binanın temel kazısı esnasında bir mezar bulunmuş ve kemikler düzenli bir şekilde çıkarılarak Bekçi Dede olarak adlandırılan merhumun yanına defnedilmiştir. Böylelikle mezar sayısı ikiye çıkmıştır. Sonrasında ise acil servis olarak kullanılan binanın temellerinden bu sefer çok daha fazla sayıda iskelete ulaşılmıştır. Bu iskeletler de çuvallara doldurulmuş ve andığımız iki mezarın yanına defnedilmiştir.”[8]
Kökeninde iki farklı hatıranın yer aldığı ve aslında birçok insanın fiziksel kalıntılarının bir araya geldiği bu iki mezar yapısı, zaman içerisinde iki yatır gibi algılanır olmuştur. Merzarların Turgutlulular tarafından daha çok bilinir hale gelmesi, hastane binalarının yıkılmasıyla gerçekleşmiştir. Öncesinde binaların arasında kaldıkları için pek görülemeyen bu mezarlar, şu anki okul binasının inşaatı esnasında veya hemen öncesinde günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur. Bekçi Dede ismi zamanla unutulmuş; yatırlar bambaşka isimlerle anılmaya başlamıştır. Şu anda mezarların başuçlarında birisinde ‘Şifa Dede’, diğerinde de ‘Niyet Dede’ yazılı şahideler yer almaktadır. Mezarların ayakuçlarında ise şiirsel ifadelerin yazıldığı kitabeler vardır. Şifa Dede denilen mezarın ayakucundaki kitabede, “Bedenim toprak oldu / Zamanla ismim de yok oldu / Rabbim böyle münasip gördü / Yeni adımız Şifa Dede oldu / Şükür elhamdülillah” ifadeleri; Niyet Dede’nin ayakucundaki kitabede ise, “Niyetimiz güzeldi / Biz de karşılık verince yerimiz değişti / Yeni yere yeni isim / Hamdolsun rabbime Niyet Dede geldi / Şükür elhamdülillah” ifadeleri mevcuttur. Dikkat edilirse bu ifadelerde de gerçek ismin unutulması, mezarların yer değiştirmesi, taşınması gibi olgulara vurgu yapılmaktadır. Kitabeleri hazırlatan kişinin bunları vurgulamak niyetinde olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Gerçek kimlikleri, kişilikleri unutulan ve artık haklarında kanıtlanabilecek, somut bilgiye ulaşma imkânı bulunmayan çok sayıda insanın kalıntılarını barındıran bu iki mezar, günümüzde iki yatır olarak kabul edilip ziyaret edilmekte ve bir okulun bahçesinde konumlanmalarından dolayı da muhtemelen benzerine rastlanmayacak bir nitelik taşımaktadırlar.
[1] Kâmil Su, Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Ankara 1986, s. 29.
[2] “Turgutlu Modern Bir Şehir Haline Getiriliyor”, Cumhuriyet gazetesi, 30 Ocak 1938, s. 8.
[3] Yay. Haz.: Mehmet Gökyayla, Turgutlu Belediyesi İcraat Raporları 1939-1960, Turgutlu 2022, s. 13.
[4] Mehmet Gökyayla, Turgutlu’nun Kaybolan Mezarlıkları, Turgutlu 2021, s. 19-21.
Arsa satışları başlangıçta istenildiği gibi gerçekleşememiştir ancak zamanla satışı hedeflenen arsaların tamamı elden çıkarılmıştır. Bu konuya ilk olarak 1954 yılının Turgutlu Belediyesi icraat raporunda rastlamaktayız. Raporun ardından açıklama kısmında dönemin Belediye Başkanı Cevdet Öktem: “… gelir ile gider arasındaki muvazeneyi temin etmek için 100 bin lira arsa satışı geliri tahmin ettik ve fakat her iki sene de arsa satamadık. Mesela Alankuyu Mezarlığı sahasını parselleyip satacak idik. Bu satışlar gayemiz gibi tahakkuk etmemiştir.” demiştir. (Turgutlu Belediyesi İcraat Raporları 1939-1960, s. 92.) Bundan bir yıl kadar sonra da bu arsaların ‘blok evler’ inşa edilecek tarzda satışı gündeme gelecek (Turgutlu Belediyesi 3/12/1955 tarihli meclis kararı) fakat bu da gerçekleşemeyerek satışlar teker teker yapılabilecektir.
[5] Hüseyin Akgül, Turgutlu Evliyâ ve Menkıbeleri, Manisa 1995, s. 50-51.
[6] Prof. Dr. Necmettin Erbakan İmam Hatip Ortaokulu Müdürü İbrahim Çamyarması ile 23.05.2023 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[7] Merhumun akrabası olan Ali Balcı ile 22.05.2023 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[8] Mehmet Gökyayla, Turgutlu’nun Kaybolan Mezarlıkları, Turgutlu 2021, s. 20-21.