YAŞADIĞIMIZ KENTİ TANIYOR MUYUZ?
Son yıllarda yaşam giderek hızlandı. Bu süratin nereye gideceğini, daha ne kadar devam edeceğini şu andan kestirmek de pek olanaklı görünmüyor. Sürekli olarak hepimiz, bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Her daim bir koşturma, bir acele… Evimizden çıkıp işimize giderken, işten yemeğe çıkarken ya da evimize dönerken nerelerden geçtiğimiz, hangi yolları tercih ettiğimiz artık pek de önemli değil. Tamamen otomatik olarak yapıyoruz tüm bunları.
Geçtiğimiz sokaklar, yanından yürüdüğümüz binalar, yeşil alanlar da sürekli bir değişim ve dönüşüm halinde. Özellikle Turgutlu gibi, Manisa gibi müthiş bir hızla büyüyen kentlerde bu değişimi yakalamak çok zor. Öyle bir hızla sürüyor ki yıkımlar ve yeniden yapımlar, neyin yıkılıp neyin yapıldığını bile fark etmiyoruz çoğunlukla. Kimi zaman birden fark ediyoruz ve kendi kendimize önünden geçtiğimiz yapının ne zaman yenilendiğini soruyoruz.
Tüm bunları bir araya getirince yaşadığımız kenti tanıyıp tanımadığımız sorusu geliyor akla. Gündelik koşturmacamız içerisinde tüm zamanımızı geçirdiğimiz, mutlu ya da mutsuz olduğumuz yerleşim yerlerine dair en azından bir fikrimiz var mı? Tanımadığımız, bilmediğimiz bir kenti sahiplenmek de mümkün olmuyor elbette. Nerede ne var, hangi mahallenin özelliği nedir gibi sorular yanıtsız kalıyor zihnimizde. Hatta muhtemelen bunları hiç düşünmüyoruz bile…
İnsanın yaşadığından keyif alması, gününü çevresiyle bütünleşmiş bir halde geçirmesiyle de ilgili bana sorarsanız. Evet, gerçekten de çok yoğun yaşıyoruz. Bir taraftan yüz yüze görüşmeler, gelenler, gidenler, diğer yandan telefonumuza gelen mesajlar, sosyal medya paylaşımları, işler, güçler derken ömür bitiyor. En azından yakın çevremizi bilsek, yaşadığımız yeri tanısak, sahiplensek hep birlikte daha kaliteli, daha anlamlı bir ömür olur yaşadığımız gibi geliyor bana. Elbette herkesin seçimi kendisine…
Yorumlar
Kalan Karakter: