TARİHÎ ROMANLAR
Aslında her roman, yazar istemese de tarihi anlatır. Sonuçta romanda olayların geçtiği bir zaman dilimi söz konusudur ve yazılmasından sonra geçen yıllarda eserin kaleme alındığı döneme dair bir belge haline gelir. Ancak bu yazıda kast ettiğimiz bunlar değil. Konusunu doğrudan doğruya tarihten, insanoğlunun ya da bir milletin geçmişinden alan romanlardan söz ediyoruz.
Türk romanında bu türün en çok öne çıktığı, hakkında en çok kalem oynatılan dönem, millî mücadele yılları olsa gerek. Roman türünün dilimizde asıl yerini kazanmasını sağlayan Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarların bizzat o dönemin içerisinde yer almaları ve çeşitli görevlerle dönemin aktörleri arasında yer almaları, bu durumun nedenleri arasında sayılabilir. Elbette onlardan ve onların eserlerini kaleme aldıkları dönemden sonra da millî mücadele dönemi birçok yazar tarafından başarıyla işlenmiştir. Tarık Buğra ve Kemal Tahir gibi isimlerin bazı romanları buna örnek olarak gösterilebilir.
Yazıldığı dönemden itibaren çok popüler olan ve halen de popülerliğini koruyan bir diğer eser ise Nihal Atsız’ın Bozkurtlar romanıdır. Türklerin Anadolu öncesi tarihine dair yazılan ilk eserlerden birisi olan Bozkurtlar, birkaç nesil üzerinde ciddi etki bırakmıştır. Günümüzde hâlâ çok okunan bir roman olması, eserin niteliğini de göstermektedir.
Bugüne yaklaştıkça tarihî roman türünün dilimizde giderek çeşitlendiğini, çok farklı dönemlerin romanların zamanı olarak ele alındığını görmekteyiz. Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları ya da Benim Adım Kırmızı gibi romanları tam da bu türdendir. Yine İhsan Oktay Anar’ın eserlerini de bu anlamda dile getirmeliyiz. Tüm bu eserler, sonuç itibariyle birer kurmaca metin olmalarına rağmen birçok kişide tarih merakının oluşmasına da vesile olmaktadır. Unutulmaması gereken, ne kadar gerçeği yansıttıkları iddia edilirse edilsin, tarihin asıl olarak romanlardan değil; akademik metinlerden öğrenilmesi gerektiğidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: