Son birkaç yazım gazetelerle ilgiliydi. Basınımız hakkında daha yazılması gereken birçok konu var. Bu yazıda da konumuz onlardan birisi olan tefrikalar olacak.
Tefrika, süreli yayınlarda parça parça yayınlanan metinler anlamına geliyor. Bu metin roman da olabilir, hikâye de, röportaj da… 1990’lara gelinene kadar gazetelerimizin sıklıkla yer verdiği bölümlerden birisi de tefrikalardı. Hemen her gazetede tefrika romanlar, hikâyeler yayınlanırdı. Hele bir de pehlivan tefrikaları vardı ki sormayın gitsin. Kel Aliço gibi, Kurtdereli Mehmet gibi, Koca Yusuf gibi namlı pehlivanların yaşam öyküleri ve önemli güreşleri sakız gibi uzatılarak, tefrika yayınının sona ermemesi için bazen açıkça saçmalanarak günler boyunca gazetede yayınlanırdı. Bundan dolayı gereksiz yere uzatılmış haber, yazı ve makalelere de ‘pehlivan tefrikası gibi olmuş’ denirdi.
Her gün bir parçası yayınlanarak sürüp giden ve en heyecanlı yerinde kesildiği için okurlara ertesi gün ya da sayıyı iple çektiren tefrikalar, gazetelerin tirajları açısından da çok önemliydi. Hatta ünlü bir yazarın, örneğin Kerime Nadir’in yeni bir romanının tefrikasına başlanacağı günler öncesinden ilan edilir, yapılan reklamlarla okurların ilgisi ta en baştan itibaren çekilmeye çalışılırdı.
Verdiğim örnekten dolayı tefrika romanların yalnızca Kerime Nadir, Muazzez Tahsin veya bu isimler gibi edebiyat camiasının çok da ciddiye almadığı yazarlarının eserleri olduğu zannedilmesin. Bu gibi popüler yazarların yanında Kemal Tahir ve Peyami Safa gibi pek çok has edebiyatçının da bazı eserleri kitaplaşmadan önce gazetelerde tefrika edilmiştir.
Tefrika roman ve hikâyelerin gazetelerin tirajını arttırarak halkın okuma alışkanlığı kazanmasına çok önemli katkı sunduğunu, kitap almak gibi bir alışkanlığa sahip olmayan birçok kişinin gazete tefrikaları vesilesiyle iyi birer okur olma yolunda ilerlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu tür yayınlar, toplumun kültürel gelişmesine de katkı sunmaktaydı.
Roman ve hikâyelerin bu şekilde gazetelerde yer alması, yazarlar açısından da önemli bir gelir kaynağıydı. 1990’lı yıllarda artık hemen hemen ortadan kalkan bu yayıncılık türünün son, en azından ünlü bir yazarın eseri olması bakımından son örneği, Orhan Pamuk’a ait oldu. Pamuk’un ‘Pencereden Bakmak’ adını taşıyan hikâyesi, 90’ların ikinci yarısında yanılmıyorsam Sabah gazetesinde tefrika edilmişti. Yayından önce sürdürülen reklâm kampanyası da geçmişin tefrikalarını hatırlatır türdendi. Sonrasında ise bu iş artık tamamen bitti. Artık son dinozorlar diyebileceğimiz basılı gazetelerde bu tür yayınlara rastlamak mümkün değil. Kâğıt yerine monitörün öne geçtiği günümüzde internet basınında günün birinde tefrika romanlar da olacak mı sorusu, benim içimi hâlâ umutla dolduruyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: