Son yıllarda toplum olarak giderek memnuniyetsiz bir hal aldık. Hepimiz bir şeylerden şikâyetçiyiz, hatta pek çok şeyden şikâyetçiyiz. Şikâyet ettiğimiz, dertli olduğumuz birçok konuda da gerçekten haklıyız. Kuralları umursamayanlar, cezai müeyyidelerin gerektiğinde her zaman uygulanmaması, insanların birbirlerine saygı duymaması, trafik keşmekeşi, sabırsızlık, hakkına razı olmayıp fazlasını istemek gibi birçok konuda gerçekten dertliyiz. Bu yüzden de sürekli eleştiriyoruz.
İş dönüp dolaşıp sonunda öyle bir noktaya geliyor ki hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığımız, belki de yorum yapma hakkımızın bile olmadığı bazı hallerde bizler yine eleştiriyoruz. Eleştirmek ve şikâyet etmek zamanla otomatik bir hal alıyor bünyemizde. Çözüm sunmak gibi bir kaygı gütmeksizin, eleştirilerimizin boyutunu birilerini kıracak seviyelere taşıyoruz rahatlıkla.
Eleştiri, aslına bakılırsa iyiye doğru yöneltme ya da mevcut halin başarılı bir şekilde çözümlenip sorunun ortaya konması yönünde çok önemlidir. Eleştiri olmazsa, her var olan olduğu gibi kabul edilirse herhangi bir ilerleme ya da değişme gerçekleşmez. Kötü olanın iyileşmesini istiyorsak eleştiri muhakkak var olmalıdır. Ancak elbette belirli bir ölçütler dâhilinde. Örneğin ben yüksek kimya ile ilgili herhangi bir eleştiride bulunursam biliniz ki uçuyorum. Çünkü ben o konuda yeterli bilgi sahibi de değilim, hatta belki hiç konuşmamalıyım.
‘Haddini bilmek’ çok önemli bir kriter bana kalırsa. Elbette herkesin her konuda fikri olabilir ama bu fikirleri ayan beyan açıklamak, sosyal medya esip gürlemek, her şeyle ilgili uzman kesilmek, haddi aşmak olmuyor mu? Bu açıdan sosyal medya çağımızın eleştiri hastalığını tetikleyici bir atmosfer oluşturdu. Naçizane benim düşüncem, haddimi bilmekten yana; herkese tavsiyem de bu yönde olacak…
Yorumlar
Kalan Karakter: