Zaman zaman tarım ve sanayi ürünler ya da madenler ile ilgili istatistikler çıkıyor karşıma. Örneğin 1900 yılından günümüze dünyada demir üretimi veya 1950’den günümüze dünyada yumurta üretimi gibi… Rakamların yıldan yıla seyrine baktıkça şaşırıyorum. Nasıl şaşırmayayım ki!
Son yüzyıl içerisinde toplam üretim miktarı onlarca kat artmayan hemen hemen hiçbir şey yok dünya üzerinde. Elbette dünya nüfusunun artması, üretici nüfusun da tüketici nüfusun da buna paralel olarak artış göstermesi üretim miktarının artmasını sağlıyor. Ancak oransal olarak baktığımızda tüm ürünlerdeki artış oranı, nüfusun artış oranın kat be kat üzerinde.
Özellikle kinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda iki bloğun batı tarafı, hatırlayacağınız üzere daha çok üretim ve daha çok tüketim üzerine kurulu bir ekonomik sistem üzerine kurdu toplumsal yaşamı. Amerika Birleşik Devletleri’nden tüm dünyaya yayılan bu sistem, bireylerin daha çok tüketmesini teşvik etmek amacıyla her yola başvurdu ve bu sistemi halen devam ettiriyor. Reklamlar vasıtasıyla bireyler üzerinde tükettikçe var oldukları, ne kadar çok tüketirlerse kendilerini o derecede gerçekleştirebilecekleri yönünde mesajlar veriliyor ve bu mesajlardan kaçabilmeniz mümkün değil. Dolayısıyla tüm bu reklam ve mesajlardan hepimiz etkileniyoruz. Daha çok kıyafetimizin olması, daha kaliteli yiyecekler tüketmemiz, daha önce hayalimizde bile yer alamayacak yepyeni ürünleri bolca kullanmamız yönünde bilinçaltımız bizleri harekete geçiriyor.
Bunları inkâr etmemiz ne yazık ki mümkün değil. Tüketelim, ona da tamam; iyi de, nereye kadar devam edebileceğiz bu şekilde? Dünya dediğimiz bu gezegen bizlerin vahşi hırslarına daha ne kadar tahammül edebilecek? Son yıllarda acısını daha yoğun hissetmeye başladığımız küresel ısınma biraz da bu sorulara cevap niteliğinde sanki.
Yıllar önce okuduğum bir araştırmada dünyadaki ortalama beşer kişilik her aileye kendi karınlarını doyurmalarını sağlayacak dörder dönüm verimli arazi tahsis edilmesinin yeterli olacağı ve bunun için de yalnızca Türkiye’deki birkaç verimli bölgenin yeterli olabileceğini okumuştum. Ama tüketim mantığına bu yeterli gelmez elbette. Sonuç olarak tekrar sormakta yarar var: Nereye kadar bu şekilde tüketmeye devam edebileceğiz?
Yorumlar
Kalan Karakter: