GÖRGÜ
Çocukluğumuzda anne babamız tarafından bizlere çoğunlukla sezdirilmeden öğretilen birçok husus, yaşamımız boyunca nasıl birer insan olacağımızı belirliyor. O yıllarda farkında bile olmuyoruz kulağımıza usulca fısıldanan bu gibi kuralların karakterimizi belirleyeceğinin. Okul yıllarından itibaren de bu gibi kurallar, daha formel bir şekilde aklımıza kazınmaya başlıyor artık.
En azından bizim çocukluğumuzda böyle oluyordu. Böyle oluyordu, diyorum çünkü son yıllarda görgü konusu çok daha fazla dikkatimi çekmeye ve yolda yürürken bile görgüden habersiz insanların davranışlarından giderek daha çok rahatsız olmaya başladım.
Eğer yaşadığımız her anda belirli kuralların varlığını ve bu kurallara uyma zorunluluğumuzu bir kenara bırakırsak toplumsal yaşam bir keşmekeş halini alacaktır. Görgü kuralları denildiğinde yalnızca yeme içme adabı, büyüklere nasıl davranılacağı, komşuluk ilişkiler vs gelmemeli akla. Yukarıda bahsettiğim örnekte olduğu gibi, kaldırımda nasıl yürüneceği dahi aslında belirli bir görgü kuralına gerçekleşir.
Kaldırım çok darsa beş kişi yan yana yürünmemeli mesela yahut da elimizde açık şemsiye ile yürüyorsak şemsiyenin bir ucunu karşıdan gelenin gözüne sokmamaya gayret edilmeli. Aslında biraz düşünülse, son yılların moda tabiriyle empati yapılsa bu gibi kurallar, öğrenilmeden uygulanacaktır. Tabii bunun için insanın biraz da düşünmesi gerekir. Bir taraftan elindeki telefona bakıp diğer taraftan yürümeye çalışıyorsa bunların yanında düşünmesi de karşıdan geleni fark etmesi de mümkün olmaz kişinin.
İşin özü, toplumsal bir canlı olduğumuzu ve bir topluluğun içerisinde yaşadığımızı, dolayısıyla yaşadığımız sürece başkalarının varlığını unutmamamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu temel aklımızda olduğu müddetçe davranışlarımız zaten görgü kalıpları içerisinde kalacaktır. Böyle düşünme kısmı da ancak çocukken öğrenilebilir. O yaşta öğretemiyorsak yeni yetişenlere, hepimize bir kere daha geçmiş olsun…
Yorumlar
Kalan Karakter: