AİLE BÜYÜKLERİMİZ
Geleneksel toplumlarda ailenin yeri daha da öne çıkıyor. Tarih boyunca anne babalar, hatta büyükanne ve büyükbabalar, ailelerin söz sahibi olmuş; onların egemenliği çok büyük ölçüde her ortamda devam etmiş. Türk tarihinde de, destanlarda, halk anlatılarında da bu durumun birçok örneğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Sanayileşme ve modernleşme dediğimiz olgunun temellerinin ortaya çıkmasıyla birlikte ise bu durum yavaş yavaş değişmeye başlamış. Öyle ki artık her birey kendi emeğiyle var olma çabasında ve emeği kendi geçimine zor yeter halde iken bir taraftan da başkalarının geçimini sağlamak, giderek zorlaşmış. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde toplumsal kurumlar arasında en ciddi değişimin yaşandığı kurum da herhalde aile olmuş olmalı.
Günümüzün ‘gelişmiş’ diye nitelediğimiz batılı toplumlarında aile ve aile büyükleri kavramları, bize çoğunlukla çok yadırgatıcı geliyor. Çocuklar belli bir yaştan sonra anne ve babalarının yaşadığı evden ayrılıp kendi düzenlerini kurmak mecburiyetinde kalıyorlar. Elbette herhangi bir kültürü yargılamak doğru değil. Burada yapmaya çalıştığım da o değil.
Bulunduğumuz zaman diliminde toplumumuz, geleneksel değerlerini bir yandan muhafaza ederken diğer yandan da daha farklı bir düzleme geçiş aşamasını yaşıyor. Artık bizler de sanayileşmenin ve hatta dijitalleşmenin en yoğun bir halde yaşandığı toplumlar arasına dâhil olmaktayız. Bunun sonucunda toplumsal yapıda da küçümsenmeyecek farklılıklar gerçekleşmekte. Her alanda olduğu gibi burada da işin en zoru, geçiş aşamasını sağlıklı bir şekilde atlatabilmekte yatıyor.
Aile büyüklerimiz kendi yetiştikleri dönemdeki koşulları bugün de yaşamak istiyorlar. Nasıl ki onlar kendi büyüklerine davrandılarsa kendilerinden sonraki kuşaktan da aynı ilgiyi görmeyi arzuluyorlar. Fakat sonraki kuşak artık bambaşka bir yaşam sürüyor ve anne babalarının arzu ettiği ilgiyi göstermekte birçok etkenden dolayı zorlanıyorlar. Tüm bu yoğunluğa, yeni kuşağın yaşadığı tüm zorluklara rağmen aile büyüklerimizin de gönlünü yapmak mümkün olmaz mı? Olabilir elbette. En önemli nokta da bana sorarsanız bu ‘gönül yapma’ işini atlamamak…
Yorumlar
Kalan Karakter: