TESADÜFLER
Dostoyevski’nin Beyaz Geceler adlı kısacık romanı ya da uzun öyküsü, hayatlarımızın aslında anlarından bir araya geldiğini, hayatın bir anlar toplamından ibaret olduğunu anlatır özünde. Bizi biz yapan olaylar, bizi biz yapan yaşadıklarımız ve dolayısıyla hayatımızı şekillendiren tüm olgular, belirli anlarda belirli yerlerde bulunmamız ya da o anlarda belirli insanlarla karşılaşmamız sonucunda gerçekleşmektedir.
Tüm bunları tesadüf olarak yorumlarız ilk bakışta. Çevremizdekilere anlatırken de bu olaylardan bahsederken de ‘ne büyük tesadüf!’ diye tepki veririz çoğunlukla. Fakat tüm hayatımızı şekillendiren bu kadar çok ‘an’ gerçekten tesadüflerin birleşkesi midir gerçekten? Kader dediğimiz kavram tam da burada devreye girmiyor mu aslına bakarsanız? İçinden çıkamadığımız, cevabını asla veremediğimiz ve veremeyeceğimiz ‘neden böyle oldu’, ‘nasıl böyle olabildi’ sorularıyla dolu hayatımızın tamamı.
Olaya yalnızca dinî açıdan bakarak yazmıyorum bunu. Yoksa dinimiz olan İslamiyet’e göre zaten kadere inanmalı ve iman etmeliyiz. Dediklerim biraz da bunu kanıtlıyor aslına bakarsanız. Buna kimimiz kader diyoruz; kimimiz evrenin enerjisi diyoruz; kimimiz ise yalnızca tesadüf olarak adlandırıyoruz. Yine de ben son tahlilde tesadüf diye bir şeyin var olamayacağı kanaatindeyim. Tüm yaşadıklarımız, çevremizde biz farkında olmadan örülen büyük bir ağın bizim elimizde olmadan bizi sarması ve yönlendirmesi sonucunda gerçekleşiyoruz. Bunda elbette bizim kararlarımızın, tercihlerimizin etkisi var; yok değil. Ancak bizim tercihlerimiz de ancak bir noktaya kadar elimizde… Sonrasında sonuç olarak teslim olmuyor muyuz ister istemez?
Yorumlar
Kalan Karakter: