İSTANBUL
İstanbul, hiç şüphesiz dünyanın en güzel şehirlerinden birisi. Tarih boyunca coğrafî konumu ve doğal yapısı, birçok avantajı beraberinde getirmiş bu şehre. Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik de yapmış olan bu şehir, binyılların tarihî mirasını da günümüzde hakkıyla taşıyor. Fakat bu muhteşem şehrin kalabalıklığı, özellikle bu şehirde yaşayanlar için yaşamı zaman zaman çekilmez hale de getirebiliyor.
İstanbul ile ilgili yıllardır aklımda olan bir cümle var: İstanbul’da yaşayanlar, bu şehri kolay kolay yaşayamıyorlar. Öyle bir koşuşturmaca var ki tüm gün boyunca ne yazık ki bu şehrin sakinleri yaşadıkları coğrafyanın keyfine bakacak, tadını alacak zamanı bulamıyorlar. Tüm o güzellikleri, o güzelim yapıları, doğal güzellikleri idrak edecek durumda olamıyorlar.
Evet, İstanbul’un artık eski İstanbul olmadığı hep söyleniyor. Bunu söyleyenler de haklı elbette. Her geçen gün değişen bir silüeti var bu şehrin. Nüfus arttıkça şehir de değişiyor; buradaki yaşam da farklılaşıyor. Fakat her şeye rağmen İstanbul, hâlâ İstanbul. Tüm kalabalığa, tüm sıkışıklığa, tüm zorluklarına rağmen bu şehir bugün de cennetten bir parça gibi bir bakıma. Elbette bu yönünü görebilenler için…
İstanbul’un yarınını bugünden korumamız gerekiyor. Bunun için de yasal düzenlemeler gerekli belki de. Giderek dünyanın en kalabalık şehirlerinden birisi olan bu yerleşim yerinin güzelliklerini nasıl muhafaza etmemiz gerektiği ayrı ve çok daha uzun bir yazı konusu kesinlikle. Daha sonra bu konuya da değineceğim. Fakat tekrar etmekte yarar var: Tüm olumsuzluklara, sıkıntılara rağmen İstanbul, hâlâ yeryüzünde bir cennet parçası; unutmamamız gereken belki de en önemli husus da bu…