“Kasaba” (Anılar, Fotoğraflar, Belgeler) - Ali Şentürk Turgutlu yangını ve acı anılar - Sayı:56 HARABEYİ dolaşırken ara sıra perişan kalabalıklara rast geliyoruz. İhtiyar Kasabalılar, eski evlerinin enkazları arasına, taşlar üstüne oturmuş düşünüyorlardı. Karşılarında yıkık bir çeşme eski sesiyle beyhude yere akıyordu. Akşam olmak üzereydi. Geniş ve yarı yanmış bir çınarın tepesinde bir kumru hiçbir şeyden habersiz ötüyordu. Bu çeşmenin ve çınarın dalında öten kumrunun sesi, şişkin, hüsranla dolu havayı ve teneffüse hafifletiyor, tevekkül ilahisi gibi alacağa karanlığa karışıyordu. Gece ve karanlık, yavrularını paçavralar içinde bağrına basan bir ana gibi, Kasaba harabesi bütün halkı kovukları ve külleri arasına çekiyordu”.2 Yücel Özkaya’nın ifadesine göre; 1920’de İzmir’den Ankara'ya giden Amerikalı Gazeteci Ellison, Turgutlu’ya geldiğinde dehşetle irkilir. Kadın Gazeteci Grace Mary Ellison Kasaba’nın Yunanlılar tarafından nasıl harabeye çevrildiğini şöyle aktarır: “Onları harabeler içindeki kavuklarda oturmuş, ellerine yiyecek olarak geçirebildiklerini pişirirken gördüm. Suları akıtılmış çeşme yalaklarının içinde, saman ve kilimlerini koyarak gecelerini geçiren kadınlar vardı. Yalakların üstü de yine saman ve kilimle örtülmüştü. Soğuktan kaç çocuğun öldüğünü soramıyordum. Anadolu on iki yıl süren savaşlardan kan döke döke kansız kalmıştı. Savaşlar bu kadınların babalarını, oğullarını, erkek kardeşlerini ayırmıştı. Yine de bu titreyen kadınlardan başka trenler dolusu askerleri, inek vagonlarına doldurulmuş insancıkları yeni cepheye doğru giderken görüyordunuz. Nasıl oluyor da bu kadınlar çocuklarının ağlayışlarını susturuyor ve kendilerini erkeklerine verebiliyordu. Onların ki bir ideal uğruna anavatanlarının bağımsızlığı ve özgürlüğü adına gönüllü bir fedakârlıktı” 3 Yangında yaralananlardan birisi de Giritli Hüseyin Efendi’dir. Yaralı olan Giritli Hüseyin Efendi’nin eşi Pakize Hanım ırzını ve kocasını kurtarmak için Yunanlılara odunla hücum etmiş, fakat Yunanlılar tarafından şehit edilmiştir. Giritli Hüseyin Efendi, kesik, hasta ve ümitsiz bir sesle, başından geçenleri şöyle anlatır: “Ne söyleyeyim? Sizlerin geleceğinizi duyduğumuz gün Yunanlılar Kasaba’yı yakmaya başladılar. Biz yangından kaçtık. Seksen doksan yaşında anamız yanımızda. Yolda etrafımızı çevirdiler. Önce ninemi, sonra karımın teyzesini devirdiler. Karıma, “Sen git, sen kaç” diyordum. “Ben seni bırakır nerelere giderim” diye boynuma sarıldı. Bana vururlarken eline bir odun almış kendini müdafaaya uğraşıyordu. Bir Yunan neferi yanımda kafasına gelen odunla düştü. Ben de durmanlar arasından atılan kurşunlarla yere düştüm. Gözlerim kapanmadan, o ayakta odunla dövüşüyordu. Sonra onun da iki kurşunla, yuvarlandığını gördüm. Kırk sekiz saat sonra cesedini ararken henüz sağ bulduk, uğraştık, uğraştık. Emine beni ve namusunu kurtardı ama işte ben kaldım, o öldü. ”Ben niçin kaldım. O niçin öldü.” 1 Bu acıları, vahşeti, sefilliği görmüş olan Yakup Kadri, Yaban isimli eserinde onlara şöyle seslenir: “Hanginiz daha az sefil idi? Hanginiz daha merhamete layıktı? Bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa o da, sizin gözleriniz benim gözlerime değdikçe, başımın önüme eğilmesi ve yüzümün kızarmış olmasıdır. (...) Ey, yanmış tarlası üstünde beyaz sakalını yolan ihtiyar; ey evladının mezar taşından başına yastık yapan ana; ey, geceleri, köpeklerle beraber uluyan aç çocuk; ey, bekâreti iğrenç bir yara halinde kanayan genç kız, Allah cümlenizi bizim düştüğümüz dertten masun eylesin.”2 Yangın sonrası, Turgutlu’da incelemelerde bulunan yerli ve yabancı basın mensupları Kasaba’dan ayrılmak üzeredirler. Belediye reisinin eşi kendilerini şu sözlerle uğurlar: “Muhterem efendiler, medeni insanlarsınız. İyi dost kötü günlerde belli olur. Şu felaketi gördünüz. Bizi bu ziyaretinizle memnun ettiniz. Halk sizi görünce memnun oldu. Türkleri yakından gördünüz. Hakkı dile getiren yayınlarınızı bekliyoruz. Size halk adına teşekkür ederim.”3 Gurubun içinde bulunan Amerikan Viskonsülü Mr. Ceymis Parc, yabancılar adına şöyle karşılık verir: “Her ne kadar saadet zamanında buralara gelemedikse de yine Türkler ile görüşmekten bir sevinç ancak felaketleri görmekten gelen bir üzüntü ile dönüyoruz. İnşallah başka bir ziyaretimizde buraları, mamur ve şen görürüz.”3 Yakup Kadri Karaosmanoğlu’da yangın sonrası Kasaba’da bulunanlar arasındadır. O, izlenimlerini şöyle aktarır: “Sonbahar mevsiminin serin günlerinde idi; hava kâh kapanıyor, kâh açılıyordu. Bu durmadan değişmeler insanda hayata karşı bir güvensizlik uyandırıyor, sebepsiz bir vesvese, bir endişe bir büyük tehlike hissi gibi ürpertiyordu. Onlar, yangın külleri içinde kavrulmuş buğday ve arpa tanelerini toplamaya ve onları iki taş arasında öğütüp yemeğe giderken, biz, yolun ferahlı ve sulak bir yerinde duracaktık. Onlar, örtündükleri paçavralar arasından kuru ve eser kollarını uzatıyordu. Birisi; “İşte gavurun el uzattığı kız budur; ateşe kaktılardı, ayakları kötürümdür.” diye ah ediyordu. Bir diğeri de: “Eyvah eyvah neyim var neyim yok hepsini aldılar, mal, davar, tohum, oğul koca, hepsini..” diye haykırıyordu. Bir kadın: “Dört çocukla bir harabenin içinde çırılçıplak kaldım, ne yapacağım? Allahım!” diye dövünüyordu.”1 Ali Şentürk Cep: 0537 714 25 35 (Devam edecek)
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: