Öncelikle tarih biliminin her alanında olduğu gibi yerel tarih araştırmalarında da en önemli kaynakların başında Osmanlı arşiv belgeleri gelmektedir. Arşivlerde bulunan ve Turgutlu ve köylerini ilgilendiren binlerce belge yaşadığımız yerin tarihine dair eşsiz bilgiler ve veriler içermektedir. Ancak söz konusu belgelerde karşımıza çıkan birçok yerleşim yeri günümüzde mevcut olmadığı gibi, günümüzde var olan yerleşim yerlerinin bazılarının isimlerine de maalesef bu belgelerde rastlanmamaktadır. Bu durum asırlar boyunca bölgemizde bulunan köylerin büyük kısmının zaman içerinde yok olmasından, bazılarının isimlerinin değişmesinden ve hatta bazı yerleşim yerlerimizin yakın tarihlerde kurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Mesela 1531 yılından günümüze değin varlığını devam ettiren ve arşivlerde de kayıtlarına rastladığımız köylerimiz Sinirli, Urganlı, Irlamaz ve Akçapınar’dır.[1] En az bu köyler kadar eski olduğunu bildiğimiz Derbent köyünün ismini ise ilk defa 1834 tarihli bir nüfus defterinde görmekteyiz.[2] Ancak bu durum Derbent’in yakın dönemde kurulmuş bir yerleşim yeri olduğu manasına gelmemektedir zira böyle bir yargıda bulunabilmek için yalnızca arşiv belgelerine bakmak doğru olmayacaktır. Köy yakınlarında bulunan ve dolmadan öncesine kadar hala köy tarafından kullanılmakta olan Koca Mezar ve hâlihazırda köyün hemen doğusunda bulunan Gül Dede Mezarlığı’ndaki mezar taşları bile tek başlarına buradaki yerleşimin asırlar öncesine kadar gittiğini kabul etmek için yeterlidir. Dolayısıyla Derbent köyü yukarıda bahsetmiş olduğumuz, ismi zaman içerisinde değişen ve eski adı unutulmuş olan köylerimizden olmalıdır. Peki eğer böyle ise Derbent köyünün eski ismi neydi ve bu isim ne zaman ve niçin unutuldu?
Osmanlı arşivlerinde bulunan 1500’lü yıllara ait belge ve defterlere göre günümüzde Turgutlu ilçe sınırları içerisinde kalan arazi söz konusu dönemde büyük oranda ‘Yengi’ isimli bir nahiyenin hudutları içerisinde kalıyordu. Turgutlu bu dönemde Yengi nahiyesine bağlı 48 köyden birisiydi. Ancak bu köylerin 40 tanesi asırlar içerisinde yok olmuş ve günümüze ulaşamamıştır. 1575 yılında Yengi nahiyesinin en büyük yerleşim yeri, nüfusu tahminen 1.970 kişi kadar olan Turgutlu köyüydü ve onu 920 kişilik nüfusuyla Yayla-yı Kebir köyü takip etmekteydi.[3] Yengi nahiyesine bağlı en büyük ikinci yerleşim yeri olan Yayla-yı Kebir köyünün günümüze nasıl ulaşamadığı, eğer yok olduysa bu yok oluşun sebeplerinin neler olduğu, bu alanda çalışan birçok araştırmacının üzerinde uzun uzun düşündüğü bir husustur. Her ne kadar arşiv belgeleri bu hususta yeterli veriye sahip olmasa da 17. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden Evliya Çelebi, hem Yayla-yı Kebir köyünün nerede olduğunu hem de Derbent ile Yayla-yı Kebir arasında nasıl bir bağlantı olabileceğini net olarak ifade etmektedir.
Bilindiği gibi Evliya Çelebi yaşadığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun hemen hemen her bölgesini gezmiş ve gözlemlerini kaleme alarak meşhur seyahatnamesini yazmıştır. Evliya 1671 yılında Turgutlu’ya gelmiş, gelmeden önce yolda neler gördüğünü de ayrıntılı olarak anlatmıştır. Evliya Çelebi Turgutlu’ya Gölmarmara üzerinden geldiğini, kaplıcalara (Urganlı kaplıcaları) uğrayarak orada bulunan hamamlarda yıkandığını ve buranın sularının ne kadar şifalı olduğunu uzun uzadıya ve övgüyle anlatmaktadır. Evliya daha sonra ‘Gediz Nehri’ni atlarla geçtik ve Karaitli isimli bir köye vardık’ demektedir ki, Karaitli köyü kaybolarak günümüze ulaşamamış köylerdendir ve Urganlı’nın 1 kilometre kadar batısında bulunmaktadır. Dolayısıyla Evliya Çelebi’nin kaplıcalardan çıktıktan sonra Gediz Nehri’ni geçerek güneye doğru ilerlediği anlaşılmaktadır. Turgutlu’ya varmak üzere yol alan Evliya Çelebi bu güzergâhı takip ederek Zincirlikuyu mevkiine gelmiş ve buradan tarihi Ulu Yol’a çıkmış ve ardından batı istikametinde giderek Turgutlu’ya varmış olmalıdır. Burada bizi ilgilendiren asıl husus Evliya’nın Karaitli’den çıktıktan sonra not alma ihtiyacı hissettiği büyük bir köyden bahsediyor olmasıdır. Evliya, Karaitli’den çıkıp güneye doğru ilerlerken tam karşısında bir tepenin eteğine kurulu Büyük Yayla isimli bir köyün bulunduğunu, Turgutlu halkının yazın bu yaylaya çıktıklarını söylemektedir.[4] Urganlı’nın 1 kilometre batısından geçip güneye doğru giden ve Zincirlikuyu’ya varmak isteyen bir yolcunun tam karşısında şüphesiz ki Derbent köyü bulunacaktır. Derbent’in bir tepenin eteğine kurulmuş olduğunu düşünecek olursak şüphesiz ki Evliya Çelebi’nin bahsettiği Büyük Yayla (Yayla-yı Kebir) köyünün Derbent olduğu anlaşılacaktır. Bu hususta tek kanıt Evliya Çelebi değildir zira Evliya’dan yaklaşık 200 yıl sonra bölgeye gelen Fransız seyyah Charles Texier de aynı güzergâhı kullanarak Turgutlu’ya gelmiş; Derbent köyünden bahsederken bu köyün küçük bir tepenin eteğine kurulmuş olduğunu ve altından da baharda kar sularının aktığı bir derenin geçtiğini söylemektedir. Ayrıca Texier, Ulu Yol’dan geçerken yolun hemen kenarında bulunan Koca Mezar’ı da görmüş; burada birçok eski bina yıkıntısının bulunduğunu, vaktiyle buranın çok büyük bir merkez olduğunu söylemekte ve mezarlıktaki işlemeli Osmanlıca mezar taşlarından ayrıntılı şekilde bahsetmektedir.[5] Her iki seyyah da bahsi geçen köyü tanımlarken hemen hemen aynı şeyleri söylemiş; Evliya buraya Büyük Yayla köyü derken Texier Derbent ismini kullanmıştır. Öte yandan Texier, Derbent ismini kullanmasaydı bile Evliya Çelebi’nin tarifi zaten Büyük Yayla köyünün Derbent’ten başka bir yer olamayacağını açıkça göstermekteydi ancak Texier’in ifadeleri, bu tespiti destekler nitelikte olduğu için de ayrıca önemlidir.
Yukarıda Derbent köyünün ismine ilk defa 1834 tarihinde rastladığımızı söylemiştik. Derbent’in hemen altında bulunan ve ‘Koca Mezar’ ismiyle bilinen mezarlıkta 2015 yılında başlattığımız çalışmada 120 kadar Osmanlıca mezar taşını çalışmış, bunun yanında yazısız olan ancak üzerinde Oğuz boylarının tamgaları bulunan çokça mezar taşı tespit etmiştik. Mazisi Osmanlı öncesi döneme kadar uzanan bu mezarlıktaki yazılı taşların en eskisi 1600’lü yıllara aittir. Tek başına bu durum bile köyün mazisinin 1834 yılına değil, bundan asırlar öncesine kadar dayandığını göstermekte, dolayısıyla arşiv belgelerinde Yayla-yı Kebir (büyük yayla) ismiyle yer alan köyün günümüzdeki Derbent köyü olduğu ispatlanmaktadır.
1500’lü yıllardan itibaren bölgemizin Turgutlu’dan sonraki en büyük yerleşim yeri olan Derbent köyünün isminin 19. yüzyıla kadar Yayla-yı Kebir köyü olduğu ancak daha sonra ‘Derbent’ olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır. Derbent, esasında Osmanlı Devleti’nde ulaşım bakımından önemli olan geçitlerde, boğazlarda ve yol kavşaklarında kurulan karakollara verilen isimdir. Derbent köyünün bulunduğu yerin, dönemin ana ulaşım güzergâhı olan Ulu Yol ile yine dönemin önemli yerleşim yerlerine giden ve kuzeyden güneye inen yol güzergâhının kesiştiği yerde bulunması, burada bir derbent yani karakol teşkilatının kurulmuş olabileceğini akla getirmektedir. Osmanlı arşivlerinde bulunan ve 1829 tarihine ait olan bir belgede burada bir derbentin yani karakolun bulunduğu ifade edilmektedir. Hatta söz konusu tarihte Turgutlu’yu basan zeybek eşkıyalarının Derbent’e saklandıkları, burada zeybekler ile askerler arasında bir çarpışmanın olduğu ve zeybeklerin kaçtığı anlatılmaktadır.[6] Dolayısıyla 19. yüzyıla doğru Yayla-yı Kebir köyünün hemen yakınındaki bir tepede bir derbent yani karakol kurulduğu ve zamanla köyün de “Derbent” adıyla anılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen bu karakol günümüzde Derbentlilerin “Metris Tepe” olarak bildiği tepede veya onun yakınlarında bulunmaktaydı.”
Hasan Deniz Çizmeci
Yorumlar
Kalan Karakter: