PATATES SOĞAN MESELESİ
Mesele patates ve soğan meselesi değil tabii ki. Kendimi bildim bileli bir sene patates, bir sene soğan, değilse öbür sene domates veya fasulye… Yine kendimi bildim bileli biraz mantıklı düşünen eş dost bu konu her açıldığında üretim planlamasından dem vuruyor.
Çocukluğumuzda okullarda bize öğretilen, Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğuydu. Sonra zamanla sanayileştik. Gerçekten bazı alanlarda bugün önemli bir sanayi ülkesi haline de gelir gibiyiz. Buraya kadar güzel gibi görünüyor. Bu esnada tarımda makineleşme, modern teknikler falan da iyice arttı. Dolayısıyla birim arazi başı üretimimiz de yükseldi.
Türkiye gibi bir ülkenin nüfusunun artması, belirli bir yere kadar büyük bir işgücü ordusu anlamına da geldiği için yararlıdır. Fakat bu artan nüfusun gereksinimlerinin de belirli bir planlama ile karşılanabilmesi zorunluluğu karşımıza çıkar doğal olarak. Bu gereksinimler hem patates ve soğandır hem barınma alanı yani konuttur hem de eğitim kurumudur, okuldur. Kentlerimizin altyapı ihtiyaçlarını, olmayan otoparklar yüzünden oluşan keşmekeşi saymıyorum bile. Kültürel ihtiyaçlar, giyim kuşam ve tüm bunların karşılanabilmesi için bireylerin kazanabilmeleri gereken parayı da dâhil etmiyorum hesaba.
Planlama böylesine büyük ve önemli bir zorunlulukken ve ne yazık ki biz bu işin üstesinden onlarca yıldır gelememişken en azından artık bir yerlerden başlamamız gerekmiyor mu? Başlangıç noktası belki de patates ve soğan olmalı. Hesap basit: Ülkenin bir ürüne bir yıl süresince ihtiyacı ne kadar olacak? Fazla üretirsek ne kadarını ihraç edebiliriz? Her türlü afete karşı biraz temkinli olup fazladan pay bırakarak bu üründen ülke olarak ne kadar üretmeliyiz ki üreten de para kazansın, tüketen de ürüne rahatlıkla ulaşabilsin?
İstersek yapamayacağımız hiç bir şey yok. Planlamanın da üstesinden gelebileceğimize ben hâlâ yürekten inanıyorum. Yoksa patates-soğan bahane…
Tuncel Yılmaz
Yorumlar
Kalan Karakter: