Birkaç kuşaktır esnaflık yapan bir büyüğümün yıllar önce bana anlattıkları aklımdan çıkmıyor. “İtimat” diyordu sürekli; “itimat olmazsa bu işleri yapamayız.” Çok da eski olmayan dönemlerde, 1980’li yıllara kadar birçok işimiz güven üzerine kuruluydu. Esnafların, tüccarların işleri, işleyişleri hiçbir resmiyeti olmayan defterler üzerinden yürütülürdü. Alacaklı alacağını, borçlu da borcunu bu defterlerden bilirdi. Defter olmasa da kolay unutmazdı borcu olan. Muhakkak ki her dönemde olduğu gibi istisnaları vardı bu durumun da. Kimileri borcuna sadık değildi; kimileri karşısındakini daha çok borçlu göstermeye çalışırdı ancak bu tür insanların sayısı çok ama çok azdı. Herhangi bir kanun vesaire değil; toplum cezalandırırdı böylelerini. Kimse o kişilerle iş yapmaz; hatta yerine göre hiç kimse o tür insanlara selam bile vermezdi.
Sonrasında ise ne olduysa oldu. Günümüze gelindiğinde kimse kimseye güvenmez oldu. Komşu komşuya, meslektaş meslektaşına, kardeş kardeşe güvenmez oldu ne yazık ki… İşini bilmek, hakkı olmayanı da alabilmek olarak değerlendiriliyor serbest ekonomiye geçtiğimiz günlerden bu yana. Beş liralık bir malı yirmi beş liraya satmayı başaran akıllı sayılıyor. İşini bilmek deyimi bu anlama gelince, ucuz olması gerekeni pahalıya satana ‘aferin’ denince de bahsettiğimiz o güven kavramı doğal olarak yok olup gidiyor. Bu tür toplumsal olgularda yok olanı yeniden üretebilmek kolay değildir fakat imkânsız da değildir. Dolayısıyla umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini düşünüyorum. Bir şekilde güven sorununun da ortadan kalkacağına inanmalıyız. Neden mi? İnanmazsak gerçekleşmesi mümkün olmaz da o yüzden…
Yorumlar
Kalan Karakter: