GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TURGUTLU İTFAİYESİ
Mehmet Gökyayla
Turgutlu Kent Müzesi Sorumlusu Mehmet Gökyayla yazdı...
"Geleneksel Osmanlı şehirleri, bir taraftan bakıldığında yangının şehirleridir aynı zamanda. Ahşap yapılar, hem daha kısa sürede inşa edilebilmekte hem de daha az maliyetle yapılabilmektedir. Aynı zamanda depreme karşı ahşap yapılar, taş ve mermer ağırlıklı malzemelerle inşa edilen binalara göre daha dayanıklıdır. 14 Eylül 1509 tarihinde meydana gelen ve ‘küçük kıyamet’ olarak adlandırılan, İstanbul’un neredeyse baştanbaşa yıkıldığı deprem sonrasında ahşap mimari büyük bir hızla yaygınlaşmıştır.[1] Bu durum, bitip tükenmeyen ve yerleşim yerlerini küle çeviren yangınların çıktığı andan itibaren kolaylıkla yayılmasını sağlayan en önemli etken olmuştur.
İnsanoğlu ateşle tanıştığı andan itibaren hep tedirgin olmuştur. Özellikle nüfus ve bina sayısı itibariyle giderek kalabalıklaşan Osmanlı İstanbul’u gibi şehirlerde yangınlar karşısında etkin önlemler almak, bir zaruret haline gelmiştir. Devletin de doğal olarak bu amaçla uygulamalara yöneldiği görülmektedir. İstanbul Kadısı’na yazılan Hicrî 987 (M. 1579) yılına ait bir ferman, anılan uygulamalara örnek gösterilebilir. Buna göre İstanbul ahalisinden herkes, evinin damına ulaşabilecek yükseklikte bir merdiveni hazır bulunduracak ve yine herkes evinde büyük bir su fıçısını her daim dolu tutacaktır.[2] 1700’lerin ilk yarısında ise günümüz itfaiyeciliğinin erken versiyonu diyebileceğimiz tulumbacılık örgütü hayata geçirilecektir.
Bugünkü Turgutlu’nun çok büyük iki yangının ardından son şeklini aldığını söylemek, abartılı bir yorum değildir. Bu yangınların ilki, 1865 yılında yaşanmıştır. Resmiyette ‘harik-i kebir’, halk arasında ise tabirin tam Türkçesi denebilecek şekilde ‘koca yangın’ adıyla anılan bu felaket, o günkü Kasaba’nın çok önemli bir kısmını yerle yeksan etmiştir. Kasaba’nın güney kesiminde başlayan yangın, kısa sürede müthiş bir hızla yayılmış ve ancak Pazar Camii civarına geldiğinde sönmüştür. Felaketin büyüklüğü, yerel idarenin yanı sıra devletin olaya üst kademeden müdahil olmasından da anlaşılmaktadır. Osmanlı arşivlerinde bulunan, günümüzde hatırlanmayan bu yangından kısa süre sonrasına ait bir belge, bu açıdan önem taşımaktadır. 29 Muharrem 1283 (M. 13 Haziran 1866) tarihli bu belgede Turgutlu’da kısa süre önce yaşanan yangının ardından yeniden hazırlanan harita sonrasında kamuya kalan arsaların satılacağı ve elde edilen gelirle ilçede bir hükümet konağı inşa edileceği ifadeleri yer almaktadır.[3] Yalnızca bu ifadeden bile koca yangının mahalleleri yok ettiği, yangından sonra yeni bir şehir haritası ya da bugünkü ifadeyle imar planı hazırlandığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Bu yangından sonra Kasaba’nın mahalle yapısı da değişmiştir. “Bu hadiseden sonra Zeytincik Mahallesi, doğuda kalan kısmına Hacı Muharrem Mahallesi, batı kısmına Cami-i Kebir (ki bu terkip Pazar Cami için kullanılırdı) Mahallesi ismi verilerek ikiye ayrıldı.”[4] Böylelikle Turgutlu’nun mahalle sayısı sekizden dokuza çıkmıştır.
Yerleşim yerinin bugünkü planının hazırlanmasını mecbur kılan ise 4-6 Eylül 1922 tarihleri arasında yaşanan Yunan yangınıdır. Büyük Taarruz sonrasında Yunan birlikleri Türk ordusunun önünden kaçarlarken daha önce işgal altında tuttukları yerleşim yerlerini planlı bir şekilde yakmışlardır. Bu süreçte Turgutlu, oransal olarak en büyük zararı gören yerlerden birisi olmuştur. Söz konusu birkaç gün içerisinde şehirdeki yapıların yüzde doksanından fazlası yok olmuştur. Harik-i kebir sonrasında Kasaba’nın muhtemelen yarısı kadar bir kısmının yeniden planlanması gerekmişken Yunan yangını sonrasında neredeyse tamamının yerleşim planı en baştan oluşturulmuştur.

Foto 1: Yunan yangınından sonra Kasaba’nın genel görünümü. İlk renkli film teknolojisi ile çekilen bu fotoğrafın tarihi, 9 Ocak 1923’tür.
Böylesine büyük iki yangının şekillendirdiği Turgutlu’da doğal olarak en çok korkulan felaket, yangın olmuştur. Turgutlu’da tulumbacılık ya da itfaiyeciliğin ne kadarlık bir mazisi olduğu, bu teşkilatların tam olarak ne zaman kurulduğu gibi sorular, halen kesin cevap bulamamaktadır. Ancak burada bir yeniçeri birliği olduğu dikkate alınacak olursa pek çok Osmanlı yerleşiminde olduğu gibi burada da yeniçerilerin bir kısmının tulumbacı olduğu düşünülebilir. Yangınlara karşı kurulan teşkilat şeklinde tanımlayabileceğimiz itfaiye, Turgutlu’da asıl olarak belediye tarafından şekillendirilmiştir. Tulumbacılar, başlangıçta Yeniçeri Ocağı’na bağlıdır. 1826’da Yeniçeri Ocağı lağvedilince ilk olarak mahalle tulumbacılığı sistemi kurulmuş ve her mahallede tulumbacı takımları oluşturulmuştur. Bir taraftan da Yeniçeri Ocağı’nın yerine tesis edilen Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu içerisinde askerî nitelikli tulumbacı birlikleri mevcuttur.[5] Belediyelerin ortaya çıkmasıyla beraber, yangın tulumbalarının kontrolü ve çalışır durumda tutulmaları artık bu kurumların görevlerin birisidir.[6] Böylelikle Cumhuriyet dönemine dek yarı askerî nitelikli bir tulumbacılık teşkilatı ile belediyelerin bünyesinde var olan olasılıkla az personelli bir ekip olarak tulumbacıların varlığından söz etmemiz mümkündür. 24 Haziran 1923 tarihli bir hükümet kararı, İstanbul’da itfaiyenin belediyeye bağlanması için üç aylık bir zaman sınırı koymuştur.[7] Aynı yıl içerisinde İzmir, Bursa, Edirne, Uşak ve Manisa itfaiyeleri de tamamen belediyelerin kontrolüne geçerek askerî nitelikten çıkarılmışlardır.[8]
Turgutlu, kurtuluştan sonraki süreç ve Cumhuriyet dönemine tamamen yanmış bir şehir olarak gelmiştir. Kurtuluşun hemen ardından gelen aylar, yangından sonra Kasaba’nın hızla yeniden inşasına başlanan ve neredeyse üç buçuk yıl sürmüş olan işgalin ardından kamu düzeninin yeniden tesis edilmeğe başlandığı dönemdir. Kaymakamlıktan belediyeye, eğitim kurumlarına ve askeriyeye varana dek ilçedeki tüm kamusal yapı, işgalden kurtulan bölgenin tamamında olduğu gibi, en baştan oluşturulmak durumundadır. 13 Kânunuevvel 1338 (M. 13 Aralık 1922) tarihli Turgutlu Belediyesi Meclis-i İdare kararı, işte bu durumun da bir anlamda kanıtıdır. Kararda, “Şimdilik, yanmayan hanelerin ve dükkânların ikişer teneke su bulundurmak suretiyle harik tehlikesinin temini mevzuuna tezkire kılındı” denilmektedir.[9] Dolayısıyla bu kararın alındığı dönemde henüz bir tulumbacı teşkilatının kurulamamış olduğu, bir teşkilat mevcut ise de ellerinde yangına müdahale etmeye yetecek teçhizat olmadığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Yine Belediye Meclisi’nin 1339 ve 1340 (M. 1923-1924) yıllarına ait bazı kararlarında tulumbanın tamir ettirilmesi, yangında kullanılmak üzere hortum alınması gibi o dönemde yaptırılan bazı işler görülmektedir.
Turgutlu’da muhtemel yangınlardan duyulan tedirginlik, şehrin fizikî yapısını değiştirecek önlemler alınması sonucunu da doğurmuştur. ‘Ateşle iştigal eden meslek erbabının’ yani demirci, at arabası imalatçısı, nalbant gibi meslek sahiplerinin şehre bir miktar mesafeli bir alandaki dükkânlarda çalışmaları mecbur tutulmuştur ve bu amaçla muhtemelen Türkiye’deki ilk planlı sanayi sitesi olan Turgutlu Demirciler Çarşısı inşa edilmiştir.[10] Yine muhtemel bir patlama veya yangın tehlikesinden dolayı Yunan yangını sonrasında belediyenin en öncelikli çalışmalarından birisi gazhanenin inşa edilmesi olmuştur. Yerleşimin yoğun olduğu bölgelere nispeten mesafeli bir alanda inşa edilen gazhane, şehir dışından tenekelerde getirilen gaz ve benzin gibi akaryakıtların muhafaza edildiği alandır. Bu maddelerin satıcıları, şehir içerisindeki dükkânlarında sınırlı miktarda akaryakıt bulundurabilmekte, ihtiyaca göre gazhaneden günlük miktarlarda gaz veya benzini dükkânlarına taşımaktadırlar. Bunların dışında alınan bir de manevî tedbir mevcuttur. Osmanlı coğrafyasının hemen her yerinde olduğu gibi Turgutlu’da da bazı yapıların alınlıklarına ya da arzu edilen kısımlarına, “Yâ Hâfız” yazısı işlenmektedir. Allah’ın sıfatlarından birisi olan ‘Hâfız’, koruyup kollayan, gözeten ve muhafaza eden anlamlarına gelmektedir. Bu yazıyla beraber, aralarında yangının da bulunduğu her türlü felaket ve kötülükten Allah’a sığınıldığına inanılmaktadır.
9 Mart 1340 (9 Mart 1924) tarihinde Turgutlu Belediyesi’nin artık bir tulumbacı teşkilatının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Anılan tarihte Beğce Halil oğlu Demirci İsmail Usta, Hamidiye’den Şeyh Usta, Hacı Muharrem’den Hacı Hüseyin oğlu Hüsnü, Hamidiye’den Şeyh oğlu İzzet, Hacı Muharrem’den Hacı Hüseyin, Menteş Baba’dan Hekim oğlu Mehmet, Hacı Muharrem’den Mehmet Çavuş oğlu Hüsnü, Yenice’den Baki oğlu Hasan, Menteş Baba’dan Ahmet oğlu Hasan ve Cami-i Cedit’ten Süleyman oğlu İbrahim’den oluşan 11 kişilik bir tulumbacılar kadrosu mevcuttur.[11] Listenin başında verilen ve ‘usta’ olarak anılan iki kişinin ekibin yöneticileri olduğu düşünülebilir. Bu kadro, herhangi bir yangın vukuunda, o günlerde temin edilen ilkel teçhizat ile mücadele etmektedir.
İlerleyen yıllarda da dönemin şartlarında Turgutlu Belediyesi’nin modern cihazlar ve yangın söndürme araçları alabilecek imkânı yoktur. Bundan dolayı Turgutlu Kaymakamlığı, bir arazöz alabilmek için 15 Ocak 1930 tarihli yazı ile İl Genel Meclisi’nden 500 liralık bir tahsisat talep etmiştir.[12] Ancak bütçe yetersizliğinden dolayı bu talep İl Genel Meclisi’nce reddedilmiştir.[13]
Turgutlu’da modern itfaiyeciliğin temelleri, ancak Cevdet Öktem’in belediye başkanlığına seçildiği 1934 yılından sonra atılabilecektir. 1934-35 yıllarında bir itfaiye arabacı başta olmak üzere gerekli aletler, merdivenler ve diğer gereçler itfaiye bünyesine dâhil edilerek Turgutlu İtfaiyesi’nin döneminin şartlarına uygun bir hale getirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca bu dönemden itibaren itfaiye çalışanlarının fiziksel olarak her zaman hazır olabilmeleri için antrenman ve tatbikat yapmaları uygulamalarına da başlanmıştır. Dönemin fotoğraflarında görülebileceği üzere, özellikle merdiven kullanılan tatbikatların mekânı, günümüzde Hükümet Konağı’nın olduğu yerde o yıllarda var olan Rum Kilisesi’dir. Takip eden yıllarda teşkilat, sürekli olarak güçlenmiş; dönemine uygun olarak temin edilen makine ve teçhizat ile Turgutlu İtfaiyesi, yaşanabilecek felaketlere karşı hazır halde tutulmuştur.

Foto 2: Modern itfaiyenin satın alınan araç ve ekipmanla oluşturulduğu günler. Belediye Reisi Cevdet Öktem ve eşi dönemin bazı önemli simaları ve itfaiyecilerle eski Rum Kilisesi’nin önündeler…
Artık Turgutlu’da yangına müdahale için kullanılacak o günlerde arazöz ya da motopomp arabası denilen bir taşıt mevcuttur ancak eski tulumba da her ihtimale karşı hazır bulundurulmaktadır. Turgutlu Belediyesi’nin 6 Kasım 1940 tarihinde Belediye Meclisi’ne sunulan icraat raporunda şu ifadeler mevcuttur: “El ile müteharrik tulumba da tamir edilerek faal bir hale ifrağ edilmiş ve bu tulumba, motopomp arabasının üzerine konarak ikinci bir itfaiye takımı hazırlanmıştır. Enal ve emre müheyya bir hale ifrağ edilmiş olan belediyemiz itfaiyesinin civar kazalar itfaiyesine kat kat faik olduğunu sayın meclisimizin huzurunda bu hususta söz sarf etmeği zait addederim.” [14]Böylelikle 1940’tan itibaren itfaiye aracı sayısı ikiye çıkmıştır.

Foto 3: 1930’lu yılların itfaiyecileri ve kullandıkları bazı araçlar…
1954 yılında ise itfaiyenin araç ve kadrosunda “Bir yeni Ford arazözü, bir Chevrolet oto üzerinde burun motor, 3 karbon tüpü, 1 köpük cihazı, 100 metre keten ve kauçuk hortum malzemesi ile bir amir, bir çavuş, bir şoför, 4 itfaiye eri” mevcuttur.[15] 1940’lı yıllarda hâlâ araç üzerinde aktif olarak kullanılan eski tulumba, bu yıllarda artık hizmetten çekilmiş olmalıdır ve elimizdeki bir fotoğraftan anladığımız kadarıyla bu tulumba, bir süre tarihî bir eser gibi korunmuştur.

Foto 4: Turgutlu İtfaiyesi’nin yıllar boyunca kullandığı iki farklı tip ‘elle müteharrik’ yani elle çalıştırılan yangın tulumbası.
1971 yılında yayınlanan 1962-1967 Yıllarında Büyük Yangınlar adını taşıyan ve bir anlamda resmî rapor niteliğindeki kitaptaki bilgilere göre Turgutlu İtfaiyesi, 1935 yılında kurulmuş bir birimdir. Kitabın yayınlandığı dönemde itfaiyenin 9 personeli bulunmaktadır. O günlerde merkez nüfusu yaklaşık 36.000 olan Turgutlu’da itfaiye yangınlara bir arazöz, bir özel arazöz ve bir hafif motopomp ile müdahale etmektedir. Ayrıca itfaiyenin emrinde 2 ambulans ile 2 adet de sair araç mevcuttur. Şehrin muhtelif yerlerindeki 4 havuz ile yangın muslukları, bir yangın vukuunda itfaiyenin su kaynaklarını oluşturmaktadır.[16]
Turgutlu Belediyesi bünyesinde itfaiye teşkilatının şu an için bildiğimiz ilk yeri, Atatürk Bulvarı üzerindeki Belediye Hanı’dır. Bugünkü Ziraat Bankası yakınlarında yer alan bu han, belediye tarafından kira ile tutulmuştur ve itfaiye ile dönemin temizlik işleri birimlerinin ortak kullanımında olan bir alandır. 1948 yılında ise bugün belediye binasının bulunduğu alanda bir itfaiye garajı inşa edilmiştir.[17] Turgutlu’da itfaiyenin adresi, uzunca bir zaman boyunca anılan yer olmuştur. İtfaiye teşkilatı, buradan da Belediye Fidanlığı’nın hemen karşısındaki eski gazhaneye[18] taşınacaktır. Turgutlu İtfaiyesi, bugünkü yerine ise Ziraî Donatım Kurumu’nun kapatılarak bu kurumun depolarının Turgutlu Belediyesi’ne devredildiği 2000’lerin ilk yıllarında taşınmıştır.
Turgutlu’da itfaiye, 2014 yılına gelinene dek Turgutlu Belediyesi’ne bağlı bir birim durumundayken 6360 sayılı kanun ile büyükşehir belediyelerine geçiş sürecinde Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin yetki ve sorumluluğuna geçmiştir. Halen amirlik statüsündeki Turgutlu İtfaiyesi’nin merkez, Selvilitepe, Urganlı ve Kabaçınar’da olmak üzere dört müfrezesi bulunmaktadır. Çağdaş anlamda 1923’te kurulduğunu kabul edebileceğimiz Turgutlu İtfaiye Amirliği, günümüzde 54 personelle çalışmalarını sürdürmektedir."
Hasan Deniz Çizmeci
Yorumlar
Kalan Karakter: