Mehmet Gökyayla
Turgutlu Kent Müzesi Sorumlusu Mehmet Gökyayla, Turgutlu’nun üzüm çarşısını ve Turgutlu’da kaybolan bir geleneği gazetemize anlattı.
Piyaleoğlu Mustafa Ağa’nın yaptıracağı ibadethanenin yerini seçerken verdiği karar, boşuna değildir. Artık bir kasaba hüviyeti kazanan Turgutlu’da her hafta pazartesi günleri pazar kurulmakta ve pazarın getirdiği ticarî hareketlilik sayesinde bulunduğu bölge kalabalıklaşmaktadır. İşte Mustafa Ağa, inşa ettireceği cami için pazar yerinin hemen yanındaki arsayı seçer. Kısa süre içerisinde Pazar Camii adıyla anılmaya başlayan ibadethaneye vakıf olarak Mustafa Ağa çok sayıda dükkân da yaptırmıştır ve olasılıkla bu dükkânlar günümüzün Turgutlu Çarşısı’nın da temellerini oluşturacaktır.
Çeşitli ipuçlarından anladığımız kadarıyla Turgutlu Pazarı, günümüzde Koza Pazarı dediğimiz bölge ve çevresinde kuruluyordu. Pazarın bu bölgede kurulması, yakın denebilecek zamanlara dek devam etmiş ve pazar, 1980’li yıllarda Eski Manisa Yolu ve ara sokaklarında kurulur olmuştur. 1991’de kapalı pazar yerinin hizmete girmesiyle pazartesi günleri burada yaşanan hareketlilik yer değiştirmiştir.

1600’lü, 1700’lü, hatta 1800’lü yıllarda pazar, günümüzdekinden çok daha geniş kapsamlı bir organizasyonu işaret etmekteydi. Çok muhtemelen Turgutlu Pazarı’nda da dönem itibariyle tıpkı eşdeğerleri gibi yalnızca sebze, meyve değil; onların yanı sıra çok daha çeşitli tüketim maddeleri ve emtia alınıp satılmaktaydı. Turgutlu’nun içerisinde bulunduğu bölgenin binlerce yıldan beri tarım ve ticaretle geçinen insanların hayatlarını sürdürdüğü topraklar olduğu düşünülürse 16. yüzyılda Yengi Pazarı olarak karşımıza çıkan pazarın 1610’larda Turgutlu’ya taşınmasının[1] önemi ve bu olgunun, yerleşim yerinin gelişmesinde, büyümesinde oynadığı rol çok daha açık bir şekilde anlaşılabilir.
Turgutlu Ovası, bugün nasıl ki verimliliğin yanında ürün çeşitliliği ile de öne çıkıyorsa, yüzyıllarca önce de bu topraklarda çeşitli ürünler yetiştirilmekteydi. Birebir örtüşmemekle beraber 16. yüzyılda Manisa kazasına bağlı bir nahiye durumundaki Yengi, günümüz Turgutlu ilçesine karşılık gelir gibidir. 1531 ve 1575 yıllarına ait kayıtlarda hem Yengi hem de tüm Saruhan sancağına ait detaylı veriler mevcuttur. Bu verilere göre 16. yüzyılın Turgutlu’su susamdan kendire, zeytinden bademe, incire, nara ve zahire çeşitlerine varana dek pek çok ürünün yetiştirildiği bir yerdir ve bu çeşitlilikteki ürünlerin Manisa kazasındaki çoğunluğu, bu topraklarda üretilmektedir. Bu ürünlerin en önemlilerinden birisi de, tıpkı bugün de olduğu gibi üzümdür. Anılan dönemde Manisa kazasındaki üzüm üretiminin üçte birinden fazlası, Yengi nahiyesi dâhilindedir.[2] Dolayısıyla pamuk, kuru üzüm ve badem gibi ürünlerin alışverişi ya da mazideki söyleyişle mahsulât-ı arziye ticareti de bu çevredeki en önemli ekonomik faaliyetlerdendir. Net bilgimiz olmamasına rağmen erken dönemlerden itibaren Turgutlu’da toprak mahsulleri yani mahsulât-ı arziye ticaretinin yürütüldüğü bölge, çok muhtemelen bugünkü Koza Pazarı’nın çevresinde, hem pazar yerinin hem de Piyaleoğlu Mustafa Ağa’nın inşa ettirdiği dükkânların yakınında olmalıdır. Tam da burada halen Koza Pazarı adıyla anılan bir mahal vardır. Bu ad, doğrudan doğruya pamuktan, pamuğun kozasından kaynaklanmaktadır.[3]

Kısaca söyleyecek olursak 1990’lı yıllara kadar tarım ürünleri ticaretinin yürütüldüğü Turgutlu Üzüm Çarşısı, büyük ihtimalle yüzlerce yıllık temellerin üzerinde bulunmaktaydı. İstiklal Mahallesi’ndeki Üzüm Çarşısı, kabaca Cevdet Öktem ve Piyaleoğlu Caddeleri, Atatürk Bulvarı ile Dikişyurdu Sokak’ın arasında kalan bölümdü. Burada üzüm ticareti yapılan dükkânların çoğunluğu ise bugün Koza Pazarı Katlı Otoparkı ve Kafeteryası’nın bulunduğu kısım ile Cevdet Öktem Caddesi’nin bir alt yolu olan Üzümcüler Sokak’ta idi. Üzümcüler Sokağı ile bu sokağın paralelindeki Pamuk Sokak’ın isimleri boşuna verilmemiş olmalıdır. Üzümcüler Sokak, Ülkü Sokak, Piyaleoğlu ve Cevdet Öktem Caddeleri ile çevrilen ada, içerisinde Ticaret Borsası’nı da barındıran bir yapıya sahipti. Bu bölgede muhtemelen yangın öncesindeki sokak yapısının değiştirilmeden muhafaza edilmesi söz konusuydu.[4]
Üretenler, ticaret yapanlar yani çarşının, bu bölgenin insanları, buraya gelenler, buradan gidenler yüzlerce yıl içerisinde sürekli değişiyordu elbette. Ancak bu sürede oluşan, giderek yerleşen âdetler, gelenekler de bulunuyordu diğer taraftan. Bu geleneklerden bir tanesi, binlerce yıllık insanlık tarihinde bolluğun, bereketin etrafında oluşanlardandı aynı zamanda. Geleneğin 1980’lerdeki, belki de son uygulamalarını usta gazeteci Tuncel Yılmaz’ın yazdığı haberlerden öğreniyoruz. “Mevsimin İlk Kuru Üzümü Elde Edildi” başlıklı ilk haber şu şekilde: “Turgutlu’ya bağlı Avşar köyünde yetiştirilen mevsimin ilk kuru üzümü Turgutlu sokaklarında davul ve zurna ile gezdirildi. / Turgutlu ovasının kır yerindeki bağının üzümlerini kesen ve kurutan Avşarlı çiftçi Osman Akkoç kuruttuğu 2 çuval üzümü Turgutlu’ya getirerek üzüm tüccarı Mustafa Arat’a kilosunu 125 liradan sattı. / Ege Bölgesi’nde ilk kuru üzümün Turgutlu’da yetiştirilmesi çevrede büyük sevinç yarattı.”[5]
Yine Tuncel Yılmaz imzasını taşıyan elimizdeki ikinci haber ise “Turgutlu Borsası’nda İlk Kuru Üzüm” başlığını taşımaktadır: “Yılın ilk çekirdeksiz kuru üzümü Turgutlu Borsası’na geldi. / Musulcalı köyü bağcılarından 67 yaşındaki Mustafa Çatıkkaş’ın ilk mahsul olan 110 kilo üzümünü, kilo başına 600 lira ödeyerek alan Hakkı Zorlu, ‘İlklik unvanını yine kimseye kaptırmadım” derken, ürün ilçe pazarında davul zurna çalınarak dolaştırıldı.”
Yılın ilk kuru üzümü Turgutlu Üzüm Çarşısı’na getirildiğinde üzüm çuvallarının at arabası ya da bir ticarî araç üzerinde davul zurna eşliğinde çarşının sokaklarında gezdirilmesi âdeti, anladığımız kadarıyla, 1990’lı yıllara kadar devam etmiştir. Turgutlu Ticaret Borsası Başkanı Selçuk Temel ve Turgutlu Tarım Ürünleri Site Kooperatifi Başkanı Serdar Aracı’nın ifadelerine göre bu âdeti yaşatan asıl kişi, tüccar Hakkı Zorlu olmuştur. Hakkı Zorlu’nun 1989’daki vefatından sonra Selçuk Temel, 1994 yılında bir kez daha borsaya gelen ilk üzümleri satın alarak davul zurna eşliğinde dolaştırmıştır. Ancak o tarihten sonra bu uygulama bir daha yapılmamış; yıllar içinde de unutulup gitmiştir.[6]

Aynı günlerde toprak mahsulleri ticareti yapılan bu işyerleri, Koza Pazarı civarındaki Üzüm Çarşısı’ndan şu anda bulundukları Tarım Ürünleri Çarşısı’na taşınmaya başlamıştır. Üzüm Çarşısı’ndaki dükkânlar yıllardan beri bakımsız kalmış; tarihî çarşı eski görkemli günlerini giderek yitirmiştir. Bunun sonucunda 1980’li yıllarda üzüm tüccarlarından olan dönemin Belediye Başkanı Mehmet Tüzel Gökyayla’nın öncülüğünde bir kooperatif kurularak bugünün çarşısı inşa edilmiştir. Toprak mahsulleri ticaretinin Tarım Ürünleri Çarşısı’na, yine bu civardaki marangoz, demirci, sobacı gibi meslek erbaplarının Fatih Sanayi Sitesi’ne taşınmasıyla birlikte, mazinin hareketli çarşısı giderek terk edilmiş ve sonunda bomboş kalmıştır. Boşalan dükkânların çoğunluğunun bulunduğu ada, bir süre sonra belediye tarafından kamulaştırılarak 2000’lerin ilk yıllarında yıkılmıştır. Alana katlı otopark ve kafeterya inşa edilirken kökenleri, tam bilemediğimiz kadar eski dönemlere uzanan çarşının önemli bir bölümü yok olup gitmiştir.
İnsanlık tarihi boyunca tarımsal üretim, bolluk, bereket, gündönümleri, yeni yıl gibi çeşitli vesilelerle ritüeller geliştirilmiş; bu çerçevede gelenekler oluşmuştur.[7] Geçmişine dair yeterli bilgi sahibi olmadığımız yılın ilk kuru üzümünün davul zurna eşliğinde dolaştırılması da bereketi, verimliliği kutlayan bu gelenekler arasında değerlendirilmelidir. Tuncel Yılmaz’ın hazırladığı haberler sayesinde haberdar olduğumuz bu uygulama, benzeri pek çok âdet gibi hayatın giderek farklılaştığı 1990’lı yıllardan itibaren terk edilmiş ve zamanla unutulmuştur.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: