TURGUTLU’da günümüze ulaşan ya da ulaşmayan bazı tarihi yapılarla ilgili olarak Turgutlu Kent Müzesi uzmanları Mehmet Gökyayla, Hasancan Eralaca ve Mustafa Altınbaş'ın bilgilerini istedik. Bu yazıdan itibaren böylelikle yeni bir diziye başlamış oluyoruz. Yazı dizisinde işlenecek ilk yapı, günümüzde Hükümet Konağı'nın olduğu yerde var olan Aya Apostol Kilisesi olacak. Aya Apostol Kilisesi'nin kuruluşu ile ilgili Hasancan Eralaca'nın aktardıkları bu haberde, kilisenin sonraki dönemleri ve sonu ile ilgili bilgi Mehmet Gökyayla'nın yazısında, yapının sanat tarihi boyutu ise Mustafa Altınbaş'ın yazısında yer alacak. Hasancan Eralaca'nın bize aktardıkları şu şekilde:
“Birinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya siyasetinde yaşanan gelişmeler mağlup devletlerden birisi olan Osmanlı Devleti’nin aleyhine şekillenmiş; Anadolu’nun birçok bölgesi savaştan galip ayrılan Avrupa Devletleri tarafından işgal edilmiştir. Savaş sonunda yapılan anlaşmalarla Batı Anadolu Yunanistan’a verilmiş; Turgutlu da bu işgallerden payına düşeni almıştır. İzmir ve Manisa’nın ardından 29 Mayıs 1919’da Yunan ordusu tarafından işgal edilen Turgutlu üç buçuk yıl boyunca türlü acılara ve işkencelere maruz kalmıştır. İşgal süresince Yunan ordusuna mensup askerlerin ve onlarla işbirliği yapan yerli Rum ve Ermenilerin sebep olduğu acılar henüz devam etmekteyken şehir 1922 yılının eylül ayında Yunan askerleri ile yerli Rum ve Ermeniler tarafından ateşe verilerek tamamen yok edilmiştir. Bu yok oluş o denli büyüktür ki 7 Eylül 1922’de muzaffer Türk ordusu Turgutlu’ya girdiğinde insanların başını sokabilecekleri tek bir çatı bile ayakta kalabilmiş değildi.
Yaklaşık üç buçuk yıl süren Yunan işgalinde yerli Rumların ve Ermenilerin, büyük oranda milliyet ve din ortaklığı sebebiyle Yunanlılarla işbirliği yaptıklarını, dönemin kaynaklarından bilmekteyiz. Bu süreçte Turgutlu’da hem Müslüman Türkler hem de yerli Yahudiler türlü işkencelere, fiili ve psikolojik tecavüzlere, saldırılara, hakaretlere ve hatta katliamlara maruz kalmıştır. Bu sebeple işgal döneminde Yunan ordusuna hem yardım ve yataklık etmiş, hem de orduya gönüllü askerler olarak dâhil olmuş olan yerli Ermeniler ve Rumlar, Türk ordusu Turgutlu’ya girmeden hemen önce şehri terk ederek kaçmışlardır.
Turgutlu’dan kaçan yerli Rumlardan birisinin 1934 yılında yazarak Yunanistan’da yayınladığı bir kitap, arşivimizde bulunmaktadır. Bu kitap, Turgutlu ve çevresinde yaşamış olan Rumların tarihini anlatma amacıyla kaleme alınmış olmakla beraber işgal sürecini bizzat yaşayan bir Rum’un kaleminden çıkmış olması açısından da oldukça önemli bir tarihi kaynaktır. Ancak işgal döneminde yaşananları, Rumların bölgemize yönelik temelsiz ve haksız iddialarını, yaşanan askeri ve siyasi olayların insanlar üzerinde bıraktığı derin tesirleri düşündüğümüzde söz konusu eserin o günlerde birbirine düşman olan iki toplumdan birisine mensup olan bir Rum’un kaleminden çıkmış olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu yüzden söz konusu eserde geçen ifadelere ve anlatımlara olabildiğince objektif ve tarafsız yaklaşmakta, duygusal ve romantik anlatımlardan ziyade çarpıtılmaya çok da müsait olamayacak tarihi verilerin bulunduğu kayıtlara daha fazla itibar etmekteyiz.
Bahsetmiş olduğumuz kitaptaki en dikkat çekici hususlardan birisi geçmişte Turgutlu’da bulunan Aya Apostol isimli Rum kilisesinin inşa edilme sürecidir. Aya Apostol Kilisesi günümüze ulaşamayarak yıkılmış ve yerine Turgutlu kaymakamlık binası inşa edilmiştir. Kilisenin inşa sürecine dair anlatacaklarımızın tamamı ise söz konusu eserden elde edilen bilgilerden ibarettir.
Bahsi geçen esere göre Turgutlu’da ilk defa bir Rum kilisesinin ne zaman inşa edildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. İlerleyen yıllarda Aya Apostol Kilisesi’nin inşa edilecek olduğu yerde mazide “Aya Nikola” isimli bir kilise ve manastır, yine bunlara yakın bir yerde de “Zoodochos Pigi”isimli bir şapel bulunmaktaydı. Dolayısıyla Turgutlu’da inşa edilen ilk Rum kilisesinin Aya Nikola Kilisesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu kiliseye ait en eski tarihli arşiv belgesi 28 Kasım 1819 tarihine aittir ve belgeye göre Kasabalı Rumlar, bilinmeyen bir tarihte devletten izin almaksızın bir kilise inşa etmişlerdi. Andığımız kitapta ifade edilen belgeye göre devlet yetkilileri, bu durumun kanunlara aykırı olduğunu belirtmekte; bu suretle Rumları uyarmaktadır. Ancak anlaşıldığı kadarıyla Aya Nikola Kilisesi her ne kadar izinsiz inşa edilmişse de Rumların ibadethane ihtiyacını karşıladığı için herhangi bir yaptırımda bulunulmamıştır.
Kaynak olarak kullandığımız kitabın yazarının aktardığına göre Aya Nikola Kilisesi’nin bahçesinde bulunan bir mezar ve mermer çeşme kitabesi kiliseyi yaptıran kişiyle ilgili önemli bilgiler sunmaktadır. Buna göre burada bulunan mezar taşında “Bu mezar mübarek kilisenin kurucusu Giannis Tsaousis’e aittir. Ölümü 30 Kasım 1789” yazmaktadır. Aynı şekilde kilisenin bahçesindeki çeşmenin kitabesinde de “Kutsal Aya Nikola’nın kurucusu ve kutsal yöneticisi Hacı Giannis Tsaousis Aya Nikola Manastırı’na bu suyu getirdi. 13 Aralık 1785” ifadesi yer almaktadır. Öte yandan müellif, kilisede bulunan ikonalarda yani dini içerikli resim ve süslemelerde 1780 tarihinin bulunduğunu ve bunların Anastasio ve Lukidou isimli ustalar tarafından yapıldığını, ayrıca piskoposluktan izin alınarak burada bir yer altı mezarlığının oluşturulduğunu söylemektedir.
Müellifin verdiği bilgiler ışığında Aya Nikola Kilisesi’nin 1770’lerin sonlarında inşa edildiğini ve muhtemelen 1780 yılında tamamlanmış olabileceğini ifade etmektedir ki bu bizce de makul ve tutarlı bir tahmin olarak görünmektedir.
Aya Nikola Kilisesi ve Manastırı’nın yakınlarında Zoodochos Pigi isimli bir şapelin bulunduğunu ancak bunun çok küçük ve kullanışsız halde olduğunu da yine söz konusu eserden öğrenmekteyiz. Bu şapel muhtemelen Kasabalı Rumların ilk ibadethaneleri olmalıdır, zamanla burada Rum nüfusun artması şapelin ihtiyaca cevap verememesine sebep olmuştur. Aynı zamanda kitapta şapelin etrafında bir mezarlık olduğundan bahsedilmekte, hatta mezarların geceleri kazılarak tahrip edildiği ifade edilmektedir. Bu sebeple Aya Nikola’nın inşası sırasında Zoodochos Pigi Şapeli ve Mezarlığı kilise arazisine dâhil edilmiş ve etrafı yüksek duvarlarla çevrilerek koruma altına alınmıştır. Böylece bu geniş arazi Kasabalı Rumların mezarlığı olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Eserin müellifinin verdiği bilgilere göre 1855 yılına kadar Kasaba’da Rum nüfus oldukça artmış; Rumlar hem üretim hem de ticaretten önemli bir pay almaya başlamışlardı. Bu sebeple Aya Nikola Kilisesi de ihtiyaca cevap veremez hale gelmiş; nasıl Zoodochos Pigi Şapeli’nin yetersiz kalması sebebiyle Aya Nikola’yı inşa ettilerse şimdi de Aya Nikola’dan daha büyük bir kilise yapmaya ihtiyaç duymuşlardı. Ancak Osmanlı Devleti’nde yeni kilise inşa etmek ancak devletin izni dâhilinde mümkün olabileceği için Kasabalı Rumlar bu konuda bir başvuruda bulundular ve 1856 yılının kasım ayında Sultan Abdülmecit’ten kilise inşası için izin aldılar. Kaynak olarak kullandığımız kitapta bu fermanın bir sureti ve Yunanca çevirisi de bulunmaktadır. Buna göre padişah yapılmak istenen kilisenin uzunluğunun 36 metre, genişliğinin 20 metre ve yüksekliğinin de 13 metre olmasına izin vermiş, bu ölçülerin aşılmaması konusunda da Rum cemaatini uyarmıştır. Dolayısıyla yapılacak kilisenin 720 metrekare kapalı alana sahip 13 metre yüksekliğinde, dönemine göre oldukça büyük bir yapı olduğu anlaşılmaktadır.
Yine kitapta anlatılanlara göre 1856’dan 1863’e kadar geçen sürede Kasabalı Rumlar kilise inşası için bir topluluk kurdular. Bu topluluk hem bağış toplamak, hem toplanan bağışları inşaat faaliyetlerinde kullanmak hem de bu faaliyetleri mali açıdan denetlemekle yükümlüydü. Yapılan bağışlarla ilk aşamada Aya Nikola yakınlarındaki eski hastane bahçesi satın alınarak kilisenin arazisi genişletildi. Daha sonra inşaat için gerekli malzemelerin temini için Kasaba’da yaşayan Papapetras isimli Rum bir taş ustasından görüş istendi. Papapetras, Sardes harabelerinde bolca kesme taş ve mermer sütun bulunduğunu, kilisenin inşası için bunların kullanılabileceğini söyledi. Bunun üzerine topluluğun ihtiyar heyeti bu işle Papapetras’ı görevlendirdi ve işçiler ve at arabacıları tutularak Sardes harebelerine gönderildi. Günlerce Sardes harebeleri kazılarak buradan kesme mermer taşlar ve sütunlar Kasaba’ya getirildi.
Tam bu noktada müellif ilginç bir olaydan bahsetmektedir. Sardes harabelerindeki kazılar sırasında işçiler duvarları renkli mermerlerle kaplı büyük bir mezar odası bulmuşlar. Buraya girdiklerinde içeride “Hiyeratik” yazı, yani eski Mısır alfabesiyle, yazılmış bir mermer kitabeyle karşılaşmışlar. Papapetras bunun inşaatta hiçbir işlerine yaramayacağını söyleyip işçileri uzak bir noktadaki başka bir yeri kazmaları için göndermiş ve o günden sonra ortadan kaybolmuş. Tabi bu olay Kasaba’da büyük bir efsane haline dönüşmüş, insanlar Papapetras ile ilgili “onu şeytanların kaçırdığına veya kutsal bir alanı bozduğu için başına mistik olayların geldiğine” yönelik hikâyeler anlatmışlar. Bunun üzerine Rum cemaatinin ihtiyar heyeti Kasabalı Rumlardan olan Stavros Baltazis ve Bodozis’e bu olayı araştırmaları talimatını vermiş. Baltazis ve Bodozis, Sardes’e gittiklerinde açılmış olan mezar odasını görünce Papapetras’ın kitabenin değerini anlayıp işçileri kasten uzaklaştırdığını ve muhtemelen levhayı çalıp kaçtığını anlamışlar. Müellife göre yıllar sonra Papapetras’ın çok zengin olduğu duyulmuş ve aslında en başından itibaren Bodozis’in de bu işten haberdar olduğu ortaya çıkmış.
Yazarımıza göre Sardes harabelerinden yeterli malzeme getirildikten sonra 1863 yılının haziran ayında Efes Metropoliti Paisios, Havari Peter ve Paul’un anısına temel taşını koyarak yeni kilisenin temelini attı. O gün Kasabalı Rumların tamamının katıldığı büyük bir tören düzenlendi ve Metropolit Paisios dindarlıkları ve bağışları için hepsine teşekkür eden ve tebriklerini sunan uzun bir konuşma yaptı. Tören sırasında kutsal ilahileri ve şarkıları 1865 yılında koleradan ölecek olan Kasabalı Konstantinos Vraskos okudu.
Kilisenin inşası devam etmekteyken 1865 yılında, Osmanlı kaynaklarının ‘Harik-i Kebir’ yani büyük yangın dedikleri bir yangın felaketi meydana geldi. Kasaba’nın üçte ikisini yok eden bu yangının ardından iki yıl sürecek olan bir kolera salgını başladı. Üst üste meydana gelen bu afetler Kasaba’da yaşayan herkesi olduğu gibi Rumları da derinden etkiledi. Aynı zamanda Rum nüfusun artışından dolayı burada bir Rum Okulu inşaatına da başlanmıştı. Dolayısıyla yeni kilisenin inşası bu süreçte akamete uğradı. Temeller yağmurdan ve dış etkenlerden dolayı yıkılmaya başlayınca kilise için kurulmuş olan fon, inşaat masrafları için 1866 yılında 25.000 kuruş, 1872 yılında ise 22.000 kuruş para tahsis etti ve inşaat ancak bu şekilde devam edebildi.
1894 yılına gelindiğinde kilisenin yapılmasına karar verilmesinin üzerinden 38 yıl geçmiş, ancak inşaat hâlâ tamamlanamamıştı. 1894 yılında metropolit Chrsostomos Kalafatis ve Drama Metropoliti, Kasaba’yı ziyaret ettiler. İlk iş olarak kilise fonunun ihtiyar heyetini değiştirerek yeni bir heyet atadılar. Bu tarihe kadar kilisenin inşası için 75.000 kuruş harcanmıştı. Metropolit, Manisa ve Ahmetli Rumlarından toplanan 150.000 kuruşluk büyük bir bağışı Kasaba’daki yeni kilisenin inşasına aktardı. Ancak bu para da inşaatının tamamlanması için yeterli olmayınca kilisenin mermer yer döşemeleri ve ikonaların yapımı için Kasabalı Rum kadınlar mücevherlerini bağışladılar.
1900 yılının sonlarında kilisenin büyük kubbesi de tamamlandıktan sonra 7 Ekim 1901 günü Efes Metropoliti Joachim Eftyvoulis tarafından kilisenin açılışı gerçekleştirildi. Üç gün süren bir festival yapıldı ve kiliseye Kutsal Havari Kardeşliği manasına gelen “Aya Apostol” ismi verildi. Kilisenin açılış günlerindeki papazı ise, 1932 yılında Yunanistan’da ölen, Vassilios Notaras’tı. Kasabalı Rumlar, kilisenin açılışı şerefine her yıl ekim ayının ilk pazar gününü geleneksel bir bayram gibi kutlamaktaydılar.
Devam edecek…
Yorumlar
Kalan Karakter: