Turdak, Söke, Priene Z Yolu- Davutlar Parkurunda ter döktü.
TURDAK Kulübü yöneticilerinden Perihan Hasergin; Gazetemize etkinliği anlattı. “Söke, Güllübahçe yolu üzerindeki Priene antik kenti görülmeye değer. Yıllarca yoldan geçerken gözüm, aklım kalır, araçla gittiğimiz için bizzat görmeye fırsat bulamazdım. Turdak ile fırsatı yakaladım. Turgutlu’dan sabah beşte yola çıktık. Tüm ekip hiç fire vermeden uykulu ama keyifli bir yolculuktan sonra gözümüzü Söke'de bir çorbacıda açtık. Daha sonra" keşke içmeseydik" dediğimiz çorbalarımızı içip Güllübahçe'nin yolunu tuttuk. Aracımızdan inip sırt çantalarımızı yüklendik. Sert bir yokuşu tırmanıp antik şehre geniş bir caddeden girdik.
Yolları ve kenarına dizili yapıların düzeni hala çok çarpıcı. Tanıtmak için kısa bir ansiklopedik bilgi: "Akropolisin aşağısındaki yamaçta Demeter tapınağı bulunmakta idi. Şehrin, 7 m genişliğinde doğu-batı doğrultusunda altı ana yolu ve bunları dik kesen genişliği 3,5 m olan 15 tali yolu vardır. Şehirdeki tüm kavşaklar arasındaki mesafe aynıdır. Dolayısıyla şehir 80 eşit alanlı bloğa ayrılmıştır. Özel evler, her bloğa sekiz ev seklinde düzenlenmiştir. Şehirde temiz su ve kanalizasyon yapıları açıkça görülebilir. Priene evleri ile eski Pompei evleri arasında benzerlikler vardır. Athena Polias tapınağı, şehrin batı yarısında, ana yolun kuzeyinde yüksek bir terasa kurulmuştu. Yüksek bir işçiliğin eseri bir merdivenle çıkılan bu tapınak ön yüzünde 6 kolonu bulunan (hexastyle) bir yapıya sahiptir. Tapınağın mimarı aynı zamanda Dünyanın Yedi Harikasından biri Mausoleum'un da mimarı Pytheos'tur. "
Athena Polias tapınağının beş kolonu halen ayakta. Önünde fotoğraflar çekiliyoruz. Grubumuzu yakalamak için hızlanıp anfi tiyatroya koşuyoruz. Bir oyun hazırlığı var gibi. Hiç bozulmadan günümüze gelmiş tiyatronun kulisleri perdelenmiş, basamaklara minderler atılmış. Burada da grup fotoğrafı çekilip Z yolu için hareket ediyoruz. Antik kentin kuzeyindeki akropole çıkmak için kayalık yamaçlara zikzak biçiminde açılan bir yol kullanılıyor. Önce dik bir patikadan sonra da aynı diklikte devam eden kayalıkların, taşların arasından tırmanıyoruz. Yaş sıralamasına göre ben, Rabia ve Aslı epey zorlanıyoruz. Bir ara öyle kötü oluyorum ki oturduğumda başımı ıslatıyoruz, sırt çantamı genç arkadaşa veriyoruz. Çok sonra düze çıktığımızda Rabia ile bu durumumuzu sabahki çorbaya bağlıyoruz şakalaşarak. Dik taşlı yamacı kayalıklara oyulmuş merdivenler izliyor. Yan taraf uçurum olsa da benim için yürümek biraz daha kolaylaşıyor. Aşağılara doğru bakınca göz alabildiğince uzanan Söke ovası kırkpare yorganı andırıyor. Akropole ulaştığımızda kale surlarını görüyoruz. Geniş bir düzlükte çoban keçilerini otlatıyor.
Çeşmeden elimizi yüzümüzü yıkayıp serinliyoruz. Meyve molası da çok iyi geliyor ama ben bulantıdan hiç bir şey yiyemiyorum.
Çobanın bizi sağ tarafa yönlendirmesiyle biraz yürüyüp sonra tırmanışa geçiyoruz. Ağaçların altından, şırıldayan suların üstünden geçiyoruz. Az sonra kıraç,kayalık bir yamaç bizi bekliyor. Sıcaktan ve yorgunluktan iyice yılmış durumdayız, son bir gayretle tırmanıyoruz. Gözümüz çam ağaçlarının başladığı yerde. Gölgede yürümek biraz daha rahat çünkü. Grup iyice dağılmış ,herkes gücü oranında yürümeye devam ediyor.
Orman içinde biraz tırmandıktan sonra mavi-mor peygamber çiçekleriyle karışık güzel bir kır çiçeği alanı gözlerimi alıyor.Yere uzanıp resimlerini çekiyorum. Fatoş beni yerde görünce bayıldığımı falan sanıyor. Karşılıklı bu güzellikle fotoğraf çekiliyoruz.
Bulunduğumuz yerin az ilerisinde arkadaşlar yemek molası için oturmuşlar. Biz de aralarına katılıyoruz. Mola yerimiz 1050 m. Rakımlı Samson Dağı'nın sırtı, zirvesi. 1000 metreden fazla tırmanmışız.
Yemek sonrası iniş başlıyor. Yola iniyoruz . Karşı dağa tırmanma olasılığından korkarken bir bakıyoruz ki vadiden karşıya geçmişiz ve patikalarda yürüyoruz.
Ayaklarımız artık birbirine dolanıyor. Sık sık arkadan yavaşlayın, bekleyin, mola verin sesleri geliyor. Son gayretimizi kullanıyoruz sanki. Dağın sırtına vardığımızda bir toprak yolla karşılaşıyoruz. Kıvrıla kıvrıla inen yolu yardırmalar yaparak iniyoruz. Karşıda, aşağılarda hatta çok uzakta Davutlar ve deniz görünüyor. Oraya dek yürüyecek olmak moralimizi hepten sıfırlıyor çünkü güneş altında tırmanmaktan tükenmiş durumdayız. Çoğu arkadaşımızın suyu bitmiş. Yol kenarındaki çeşme can suyu oluyor hepimize. Şişelerimizi doldurup serinliyoruz. Toprak yolda ilerleyip yine yol kenarından sapıp ağaçların altından aşağıdaki yola iniyoruz. Yeşillikler gittikçe artıyor, ağaçlar sıklaşıyor. Yine yoldan sapıp aşağıdaki Kurşunlu Manastırı ziyaret ediyoruz. Yapıları bazen minik bir tohum da dize getiriyormuş. Manastırı, üzerinde bitip büyümüş olan çam ağaçları ele geçirmiş gibi. Çevresindeki dev çınarlar zamanın tanığıydılar sanki. Kurşunlu Manastırın sol tarafındaki patikadan aşağı iniş yolunu bulup devam ediyoruz. Defne ve yöreye özgü ağaçların altında bir tünelde gider gibiyiz. Zaman zaman aralansa da uzun bir yürüyüş yapıyoruz bu ağaç tüneli patikada. Hızla iniyoruz, arada seslenip birbirimizden kopmamaya çalışıyoruz. Gözümüz saatte, denize girme hayalini unuttuk, Zeus Mağarası'na gidilir mi acaba diyoruz . Saat akşamüstü beşe geldi, hala yürüyoruz. Ağaç tüneli yapay gölet için hazırlanmış geniş bir çukurun yanında bitti. Toparlanmak için bir süre bekledik. Bizden iki saat sonra parkura başlamış olan Salihli’den Sardok'lu arkadaşlar da bize yetiştiler. Bir süre sohbet ederek birlikte yürüdük. Meğer kalenin oradaki çoban onları da "sola doğru gidin " diye yönlendirmiş. Onlar da dik ama kestirme bir yoldan gelmişler. Otobüsümüzün park ettiği alana vardığımızda saat altıyı geçiyordu. Yan taraftaki termal otelin hizmetinden yararlanıp üstümüzü başımızı düzenledik. Ekipten kopan arkadaşları toparlamak için Güzelçamlı’ya doğru gitmemiz gerekti. Gitmişken Zeus Mağarasının serin sularından da yararlandık. Yol kenarında, otobüste kalan yiyeceklerimizle nefis bir akşam sofrası kurduk. Tüm yorgunluklar, şikayetler bir anda sihirli bir el değmiş gibi uçup gitmişti. Saat sekize doğru son kayıpları da alıp dönüşe geçtik.
Haftaya Turdak'tan onaltı kişiyle Samsun'da Ulusal kurtuluş Mücadelesinin başlangıcını Anma yürüyüşünde olacağız. Turgutlu'da kalan Turdaklılar da Hermos kanyonunda buluşacaklar HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: