Kasaba’nın Mecnunları (Delileri)
Ali Şentürk'ün kaleminden Kasaba
BU kent; paşalar, bürokratlar, hekimler, ressamlar, sanatçılar, öğretmenler ve kibar beyefendiler yetiştirmiştir. Oysa bu kentin garipleri, mecnunları ve de “delileri” de vardır. Onlar ki bir dönem ve de hala Kasaba’nın ruhudurlar, mecnunlarıdırlar ve de kanayan yarasıdırlar.
Biz, olanca gayretimizle günü yakalamaya, şöhreti, kavgayı, hırsı yakalamaya çalışırken, oysa onlar, hani deli dediklerimiz ise bu şehrin sokaklarına masumluğu yaymaktadırlar. Her biri aslında bir yanımız olan, ruhumuzun bir parçasını yansıtan ama deli deyip geçtiğiz o mecnunlar mı daha deli ya da daha mı dahi.
Yuso, Makaralı arabası olan İdris, Dayko, Maydanozcu Ali, Garip, Şık Şık Ethem, Aysun, Bekir ve daha niceleri… Aslında onlar mazide yaşadığımız bir sayfadır. Aslında bir yanımız olan ama hep aynı maskeyle deli deyip geçtiklerimizdir. Onların dillere destan fırtınalı çocukluk hikâyelerini hep başkalarından dinledik. Ya da hiç sorgu sual etmedik. Mesela Dayko, pek konuşmazdı. Daima gülerdi ve birilerini sevdi mi yaklaşır, hafifçe vurur ve o güzelim gözleri ile ışıl ışıl baktıktan sonra “deliler gibi” kaçardı. Ya öbürleri! Deli bir gülüşle bizleri ıskalayan aslında bizim mecnunluğumuzu haykıran Aysun… Öğretilmiş saldırılarımızı öfkelenmeden gülümseyen Şık Şık Ethem…
Hiç sorduk mu kendimize onlar, aç mı kalırlardı, yoksa daha mı dik gezerlerdi Kasaba’nın sokaklarında? Üşürler miydi ya da sıcak yüreklere girebilirler miydi? Söyledikleri dikkate alınır, saygınlıkları da şehirler gibi büyürmüydü? Cenazeleri kalabalık olur muydu, iki damla gözyaşı dökülür müydü arkalarından sessizce?
Ya Yuso! Onun asıl adı Yusuf’tur. Turgutlular onu “Yuso” diye bilirler. Daha doğrusu “Deli Yuso” derlerdi... Bir kez bile, fırtınalı geçen geçmişinden söz ettiğini duymadığımız Yuso’nun, dillere destan fırtınalı çocukluk hikâyesini hep başkalarından dinledik. Daha sekiz yaşında iken, bölgenin Sırp voyvodası ailesini, gözünün önünde keserler. Çocuk yaşında yalnız kalır. Bosna-
Hersek’ten Türkiye’ye göç başlayınca tanıdıklar tutup onu da getirirler. Sonra Hacı Zeynel Camii’nin misafir hanesine yerleştirilir. Çocuk yaşta, ne yemiş, kim bakmış belli değil. Yuso’ya deli dediklerine bakmayın! Bakmayın diyorum ama deliliği tuttu mu da yanında da durulmazdı. Neler yapardı diye sorarsanız derim ki, neler yapmazdı? Örneğin, tatlı tatlı gülerdi. Ya da sessizce arkasını dönüp giderdi. Yuso’nun deli lakabı, Gazi lakabından baskın çıkmış zamanla. Baskın çıkışının tek nedeni Kurtuluş Savaşı yangını sırasında yaşadığı olaylar yüzünden olmalı. Onun bir ömrü Küllük Mahallesi’nde geçmiş. Hayatın tüm gerçeklerini görmüş, her şeyi deliliğe vurdurmuş. Kurtuluş Savaşında tek gözünü kaybetmiş. O yüzden pek görmezdi. Sorsanız gözlerinin rengi neydi? Kimse bilmez. Deliliği ile ilgilenmişler hep. Gözlerini bakan olmamış ki. Aslında gözleri yeşildir.
Kasaba’nın mecnunları ya da bizim tabirimizle delileri ile ilgili çokça öyküler anlatılır. Hangisi gerçektir bilinmez. Onlar, Kasaba’nın, rengiyle, kokusuyla, dokusuyla hem hal olan deliler ki bir şehri hafızamıza kazıyan Allah’ın garipleri, mecnunlarıydılar.
O mecnunların birçoğu bir bir yok oldular. Ve sessizce ayrıldılar aramızdan. Geride hüzün, geride özlem, geride sevdalarını bıraktılar. Böylece her birimiz, Kasaba’nın delisi olduk. Bu şehir aldı aklımızı başımızdan.
Aslında bir deli öldüğünde ölen sadece bir deli değildir! Onunla birlikte ölen çocukluğumuzdur, muzipliğimizdir.
Bir deli sadece, yalnızca, asla, bizatihi deli değildir. Şehrin hafızasıdır. Şehrin vicdanıdır. Merhamet adlı on delikli çalgıdır.
Ali Şentürk
Yorumlar 4
Kalan Karakter: