Kasaba’nın eski çeşmelerini kim götürdü?
HER şey eskir ve bir gün ölür. Bu, Kasaba içinde böyledir. Artık eski Turgutlu yok… Ve eski Kasaba’nın ruhunu yaşatan dükkânlar, çarşılar, hanlar, çeşmeler ve de sebiller artık yok. Sanki hoşcakal dedik bu şehre… Artık bu şehir için örselenmiş ulu sevdalar da yok.
Belki de bu yüzden Kasaba’nın artık akşamları çok sessidir. Belki de bu yüzdendir son yıllarda ki hüznü bu şehrin. Kim bilir belki de bu yüzden erken sararır Kasaba’nın yeşilleri, çiçekleri erken solar.
Bugünün konusu bir dönem Turgutlu’nun sokaklarını süsleyen bu şehrin meczupları sebiller, eski çeşmeler ve de Kasaba’nın eski kuyuları. Kuyulardan vaz geçtik, sebiller çoktan tarih oldu. Ya çeşmeler. Düne kadar var olan çeşmelerimize ne oldu? Mezarlarından kalksa Kasabalıların ruhları bu şehrin sokaklarında dolaşsa; arasa çınar gölgelerindeki sebilleri, kurnalı çeşmeleri, yok olan kitabeleri, tuğraları ve de lüleleri mümkünü yok yanlış şehre gelmişiz diye geri dönerler geri…
… Geçmişte şehrin sokaklarını şenlendiren o çeşmeler, sebiller ve kuyular kimi bir beyin emaneti, kimi bir ağanın, kimide bir voyvodanınmış.
Turgutlu’nun bilinen ilk kuyusu, Hacı Zeynel Camii yakınında Bey-Pınarı denilen mevkide açılır. Taa 1575 yıllarında. Kuyu, o dönemin beylerinden İskender b. Hızır tarafından açılıp köylülerin hizmetine sunulur. Daha sonraları buraya birde her dem akan bir pınar kondurulur. Burası der; “Mustafa N. Dinsoy. Burası, hepinizin bildiği Gencer Pınarıydı. Asırlık ve büyük çınar ağaçlarının gölgelediği bir meydandı. Pınarın suları, taşa oyulmuş havuzlara akardı.”

Ardından nice kuyular açılır Kasaba’nın geçmişe uzanan sokaklarına. Bunlardan birisi, Piyaleoğlu Caddesi üzerinde bir dönem var olan Tahtalı Camiinin yanında, büyük çınarın dibinde ki Soğuk Kuyudur. Diğeri ise bir mahalleyi ismini veren ünlü Alan kuyudur. Daha nice kuyular. Tatar Camiinin meydanını süsleyen çıkrıklı Derya Kuyusu, Saman Pazarı’nda Garip Kuyusu… Ve bir diğeri suyunun soğukluğu ile meşhur eski Üzüm Çarşısı’nda ki Cepli Kuyudur.
Kasaba’nın eski kuyuları, belli ki yer konuuydular göklerin. Yağmurla akrabaydılar. Ne zaman kapatılıp yok edildiler? Ya da kim kesti o çıkrıkların gıcırdayan ipini? Bilen yok.
Kasaba’ya ilk su 1600’lü yılların ilk çeyreğinde o dönemin varlıklı kişisi Baltacı Mahmut Ağa tarafından künklerle getirilir şehre. Ardından çeşmeler kondurulur sokak köşelerine. Büyük çınar gölgelerine sebiller yaptırılır. Camilerin bahçelerine şadırvanlar iliştirilir. Kasaba su şehridir artık. Kasaba suları, sebilleri ve kuyuları ile ünlüdür. Kim ki bir sebilin, bir çeşmenin bir kurnasına zarar vere vay haline. Kayıtlıdır bütün akarsular defterde. Kasaba’nın ünlü voyvodası Seyfioğullarından İsmail Efendi’nin oğlu Yunus Efendi 1826 tarihindeki vakfiyesinde, Kasaba’nın çeşmeleri ve sebillerinin korunmasını şart koşar ve şartını yazıya döker; “Gelirden hanın tamiri, (…) han kapısındaki sebilin tamiri sağlanacaktır. Bundan başka (…) kayıtlı, bütün camilerde ve sokaklarda bulunan çeşmeler, sebiller, kasaba yanındaki vâkıfın kuyusu bu vakıftan faydalanacak, fukaraya sadaka verilecektir.” Ne oldu o çeşmelere?
Kasaba’nın eski sokak çeşmeleri ile ilgili bitip tükenmez öyküler, rivayetler anlatılır:
“Bir sokağın köşesine yeni bir çeşme yapılmış başına da gümüş bir tas eklenmiştir. Ancak kitabesi yoktur. Oysa kitabesi olmayan çeşme, ismi olmayan âdem demektir. Bir taş ustası önüne bir mermer çekip çeşmenin alın yazısını yazmak ister. Ahenkle vurur çekici. Ne yazdıysa başka harf çıkar karşısına. Yazıcı sebilin soğuk suyunu çarptıkça mermerin yüzüne mermer ikiye bölünür. Sonunda mermerci pes eder. O günden sonra çeşmenin adı “Âdem Çeşmesi” olarak anılır.” Rivayet edilir ki bu çeşme, bugün çarşıda ki şadırvanın olduğu yerde bulunmaktaydı.
Kasaba’nın eski çeşmeleri ve delikanlı kızları ve de erkekleri!
Çeşmeden su almaya gelmesi mutlak olan sevgiliye görmek umuduyla delikanlılar beklermiş köşe başlarında. Kasabalı kızlar türküler terennüm edermiş çeşme oluklarında. Kasaba’nın çınar gölgelerindeki çeşmeleri, en son şarkılarını dağıtırken rüzgâra, beyaz boyunlu güvercinler uzanıp taslardan su içermiş. Başı telli genç kızlar, çeşmenin suyunu serpermiş karşılık bulmayan kalplerinin üzerine. Yorgun düşen çocuklar, önce çeşmeye koşarlarmış.
Sonra ne oldu? Sonra Kasaba’nın çeşmelerinden lüleler söküldü, taslar toplanıp götürüldü meçhule.
Ali Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: