Bir zamanlar Çardak Kahve vardıAli Şentürk’ün kaleminden KasabaMEKÂNLAR vardır; ismi anılınca bir şehri hatırlatır. Mekânlar vardır; gelip geçen otobüsler, yolcular önünde dururlar. Mekânlar vardır; sabah vardiyasına giden işçiler orada ilk çaylarını içerler. Yine mekânlar vardır; bir şehrin bütün ilk haberleri oradan dağılır. Burası neresi derseniz? Deriz ki burası eski Çardak Kahve’ydi deriz. Bir zamanlar Selvili Tepe’nin alt düzlüğünde, yol kenarında kurulu bir Çardak kahveydi. Buranın özelliği ne çayı ne de kahvesiydi. İlle de ile sabah çorbasıydı. Birde sıcak yaz güneşinden koruyan asması ve erguvan ağaçlarıydı. Baharla birlikte asmalar yeşillenir erguvan ağaçları mor görünümüyle, ortalığa bir koku salar, leylak renkli çiçekleriyle çardağa örtmeğe başlar, altında oturanları mor gölgeler sunardı. Kasabalı öğrenciler eski romanlarını burada okurlardı. Beyaz saçlılar, geride kalan anılarını burada dile getirirlerdi.Çardak Kahve! Çardaktan bir kahvehaneydi. Zümrüt yeşili, ham üzüm salkımları yaz esintisinde kıpır kıpır asma yaprakları ile Kasabalıların eski bir mekânıydı.
Kasabalıların askere giden çocukları davul zurnaların coşturucu havasında buradan uğurlanırdı. Buradan başlardı Kasabalıların Anadolu’nun her yönüne yolcululukları. Burası Anadolu’ya giden otobüslerin ilk mola yeriydi. Muavinler burada “Uşak – Uşak” ya da "Salihli - Güven, Salihli - Güven.." diye diye müşterilerini toparlardı. Ön alınlığında Acemoğlu, Nasip, Ceylan yazılı, uzun burunlu Turgutlu otobüsleri; ilk yolcularını muavinlerin “Çardak Kahve” uyarısıyla burada indirirlerdi. Burası vardiyalı işçilerin sabah alacasında Kasaba simidini yedikleri mekândı. Burası, güzel dostlukların ve keyifli sohbetlerin yapıldığı Çardak Kahve’ydi.
Çardak Kahve’nin hikâyesi 1957 yılında Kasaba’nın kuzeyinden geçen eski yolun asfaltlanmasıyla başlar. Önce yolun kenarına tahtadan ve sazdan bir çardak kondurulur. Sonra bu çardak Necati Soydan tarafından bir kahveye dönüştürülür. Ve de sonra Kasabalıların dokusuna sinip gelip geçen her şeyin mekânı olur. Aslında Kasaba ovasında kurulu çardaklar bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin vazgeçilmez unsurlarıydılar. Bizler, ay ışığı altında gökyüzünü delip geçen sevda türkülerimizi ve manilerimizi o çardak gölgelerinde söylemedik mi? Gecenin karanlığında hele dolunay zamanında yüzleri ayın loş ışığı aydınlatırken ateş böcekleri ile berber mırıldanmadık mı? Çocukluk anılarımız, geri getirilmesi mümkün olmayan, siyah beyaz fotoğraflarda kalmış mutlu zamanlardır. Keşke mutlu zaman’a dönmemiz mümkün olsa. Zaman nelerimizi alıp götürmedi ki! Çardak Kahveleri de götürmesin. Gam kadehimiz taştı, şikâyete dermen kalmadı. Çardak Kahvede zamana yenik düşüp günümüze ulaşamadı. Ondan sadece silik fotoğraflar kaldı.
Kasabalıların askere giden çocukları davul zurnaların coşturucu havasında buradan uğurlanırdı. Buradan başlardı Kasabalıların Anadolu’nun her yönüne yolcululukları. Burası Anadolu’ya giden otobüslerin ilk mola yeriydi. Muavinler burada “Uşak – Uşak” ya da "Salihli - Güven, Salihli - Güven.." diye diye müşterilerini toparlardı. Ön alınlığında Acemoğlu, Nasip, Ceylan yazılı, uzun burunlu Turgutlu otobüsleri; ilk yolcularını muavinlerin “Çardak Kahve” uyarısıyla burada indirirlerdi. Burası vardiyalı işçilerin sabah alacasında Kasaba simidini yedikleri mekândı. Burası, güzel dostlukların ve keyifli sohbetlerin yapıldığı Çardak Kahve’ydi.
Çardak Kahve’nin hikâyesi 1957 yılında Kasaba’nın kuzeyinden geçen eski yolun asfaltlanmasıyla başlar. Önce yolun kenarına tahtadan ve sazdan bir çardak kondurulur. Sonra bu çardak Necati Soydan tarafından bir kahveye dönüştürülür. Ve de sonra Kasabalıların dokusuna sinip gelip geçen her şeyin mekânı olur. Aslında Kasaba ovasında kurulu çardaklar bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin vazgeçilmez unsurlarıydılar. Bizler, ay ışığı altında gökyüzünü delip geçen sevda türkülerimizi ve manilerimizi o çardak gölgelerinde söylemedik mi? Gecenin karanlığında hele dolunay zamanında yüzleri ayın loş ışığı aydınlatırken ateş böcekleri ile berber mırıldanmadık mı? Çocukluk anılarımız, geri getirilmesi mümkün olmayan, siyah beyaz fotoğraflarda kalmış mutlu zamanlardır. Keşke mutlu zaman’a dönmemiz mümkün olsa. Zaman nelerimizi alıp götürmedi ki! Çardak Kahveleri de götürmesin. Gam kadehimiz taştı, şikâyete dermen kalmadı. Çardak Kahvede zamana yenik düşüp günümüze ulaşamadı. Ondan sadece silik fotoğraflar kaldı.
Ali Şentürk