TURİSTİK BELDELERİMİZ
Geçtiğimiz yazımda Manisa’nın turizm potansiyelinden söz etmiş ve ne yazık ki bunun yeterince kullanılmadığından dert yanmıştım. Bir de işin tam tersi tarafı mevcut: Kimi il ve ilçelerimizde turizm öylesine başat pozisyondaki o yerleşim yerlerinin yerel ahalisi bu sektörden kimi zaman ciddi gelirler elde etseler dahi yaşadıklarından pek de memnun değiller.
Özellikle Ege sahillerindeki yerleşim yerlerini ele alalım. Ayvalık’tan Bodrum’a, Fethiye’ye uzanan hat üzerinde onlarca, hatta belki daha da fazla sayıda rahatlıkla tatil beldesi diye adlandırabileceğimiz yerleşim yerimiz var. Buraların yaz aylarındaki nüfusları, yılın geri kalanındaki nüfusunu belki ona, yirmiye katlıyor. Durum böyle olunca da ister istemez karşımıza birçok sıkıntı çıkıyor.
Söz konusu il ve ilçelerdeki belediyelerin devletten aldıkları paylar, yerleşik nüfus ile doğru orantılı olarak gerçekleşiyor fakat yaz aylarında hizmet götürmekle mükellef oldukları insan sayısı bunu kat be kat aşıyor. Konuyu biraz daha somutlaştıralım: İlçenin nüfusu on bin ise belediyenin İller Bankası’ndan alacağı ödenek on bin kişiye göre gerçekleşiyor fakat bu ilçenin yaz aylarındaki nüfusu belki de 250 bin olduğu için belediyenin hizmet üretmekle mükellef olduğu asıl nüfus da bu oluyor. Takdir edilecektir ki bu durumda işler kolay kolay içinden çıkılamaz hale gelebiliyor.
Bir de işin yaya ve taşıt trafiği kısmı söz konusu elbette. Biz ikamet ettiğimiz yerlerde ve büyükşehirlerimizde taşıt trafiğine bazen katlanamazken öğleyin Bodrum’da yaz aylarında çoğu yerde yürümek bile mümkün olmuyor. Elbette hepimiz tatil yapmak, denize girmek, keyifle vakit geçirmek istiyoruz. Ancak bu kalabalıklarla ve çoğunlukla yerel yönetimlerin yaşadıkları sıkıntılarla öyle görünüyor ki bu beldelerde her şey dâhil sistemi ile çalışan oteller haricinde keyifle tatil artık pek de mümkün değil. Her şey dâhil sisteminin problemlerini, bu işin ülkeye katkı mı yoksa zarar mı olduğunu ise bir başka yazıda tartışmamız gerekecek.
Yorumlar
Kalan Karakter: