Çok değerli bir coğrafyada yaşıyoruz. Bugün bizim vatanımız olan bu topraklar, bizlerden önce de birçok kavime, birçok uygarlığa vatan olmuş. Luvilerden Perslere, Büyük İskender’in Makedonya İmparatorluğu’ndan Romalılara kadar kimler gelip geçmemiş ki buralardan.
Tarihî zenginlik anlamında ülkemizde bazı yönleriyle İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri öne çıkıyor. Yaklaşık 12 bin yıl öncesinin izlerini günümüze taşıyan Göbeklitepe’yi dünya üzerinde bilmeyen kalmadı. Doğu Anadolu’da çok farklı dönemlerin hatıraları bir arada yaşıyor. Yine dünya tarihinin en önemli imparatorluklarından olan ve bir zamanlar hem Anadolu’da hem de Suriye’de egemenlik kuran Hititler deyince asıl olarak İç Anadolu Bölgesi geliyor aklımıza.
Ege ve Akdeniz Bölgelerine geldiğimizde ise bambaşka dönemler, bambaşka uygarlıklar çıkıyor karşımıza. Ülkemizin her yerinde antik yerleşimler, geçmişin kanıtları var ama bu iki bölge, hele Muğla ve Antalya’daki tarihî alan yoğunluğu herhalde dünya üzerinde tektir. Bu illerimizde bulunan bazı ilçelerde aynı anda farklı mahallerde sekiz on farklı arkeolojik çalışmanın sürdürüldüğüne tanık olmamız gayet sıradan bir durum. Elbette coğrafya, bu durumdaki en önemli etken. Suyun bol, iklimin rahat yaşanabilir olması ve coğrafyanın birçok noktada gerektiğinde savunmayı kolaylıkla mümkün kılması, bu bölgeleri tarih boyunca öne çıkarmış.
Günümüzde hemen herkes gezip görmeyi, yeni yerler tanımayı çok sevdiğini belirtiyor sözü açılınca. Peki yılda kaç ören yerini, kaç müzeyi ziyaret ediyoruz? Gezi rotalarına bu gibi yerleri dâhil etmemiz, yaşadığımız toprakları daha iyi tanımamızı ve tanıdıkça da sahiplenmemizi sağlayacaktır. Hem bizler hem de çocuklarımız için bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
Yorumlar
Kalan Karakter: