KARAKÖY’DE BİR DİN BÜYÜĞÜ VE MEZAR ZİYARETİ
Mehmet Gökyayla
Dağmarmara’nın hem kaza hem de nahiye olduğu dönemde bu idarî birimin merkezi durumundaki Karaköy’ün tarihinin ne kadar eskiye dayandığını, yerleşim yerinin binlerce yıllık bir mazinin mirası üzerinde olduğunu daha önce belirtmiştik.[1] Böylesine köklü bir geçmişin kendine has nitelikleri beraberinde getirmesi, coğrafî şartlardan dolayı buraya özgü geleneklerin korunması da son derece olağandır. Bu geleneklerden bir tanesi, günümüzde hatırlayan kalmadığı gibi, içeriğine dair hatıranın da tespit edilemediği, köy yakınlarındaki bir yaylaya da ismini veren gencer uygulamalarıdır. Bir diğeri ise köyde kısaca ‘dede ziyareti’ denilen, mezarlıktaki bazı mezarların ziyaret edilmesidir.
Hemen her yerleşim yerinde, oranın manevî büyüğü, kurucusu olduğu kabul edilen kişilerin mezarları, yatırları, makamları veya türbeleri vardır. Her ne kadar günümüzde bu tür mezarların ziyaret edilmesi, buralarda adak adanması, özel günlerde söz konusu yatır ve türbelerde belirli geleneklerin sürdürülmesi türünden ritüeller epey azalmışsa da halen şehirlerde de, köylerde de kısmen sürdürülenler mevcuttur. Turgutlu özelinde düşünecek olursak ilçe merkezinde Hacı Zeynel Dede ve ‘balkondaki yatır’ olarak bilinen Hakkı Baba’nın yatırı, Irlamaz köyünde Kandiren Dede Türbesi, Sinirli köyünde ise Bekir Dede’nin yatırı, bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bazı köylerde ise isimleri unutulmuş ama mezarları halen bilinen ve ihtimamla korunup ziyaret edilen baba ya da dedelerin yatırları mevcuttur. İşte Karaköy’deki ‘dede mezarı’ da bunlardan bir tanesidir.
Karaköy’de dinî açıdan önem taşıyan çeşitli günlerde, dinî bayramlarda, arife günlerinde mezarlıkta medfun aile büyükleri ziyaret edildikten sonra, alandan ayrılmadan ziyaret edilen son mezar, bahsettiğimiz dede mezarıdır. ‘Dede’ denilen kişinin kimliği, gerçek kişiliği, ismi bugün bilinmemektedir. Onun bir din büyüğü, bir veli olduğuna inanılmaktadır. Köyde ikamet eden İbrahim Akyıl, burada yatan kişinin, köyün ilerisindeki bir yükseltiye de ismi verilen Çoban Dede olabileceğini belirtmiştir. İbrahim Akyıl, Çoban Dede Tepesi’nde de bir yatır olduğunun söylendiğini ancak bunun aslının olmadığını, kendisine göre Çoban Dede’nin köyde yalnızca ‘dede’ denilen bahsettiğimiz yatırın sahibi olduğunu ifade etmektedir. Akyıl’a göre Çoban Dede önemli bir velidir ve kardeşi de Tire’de bulunmaktadır.[2]
Dedeye ait olduğuna inanılan mezar, mezarlık alanının yoldan girişinde sert bir açıyla yükselen küçük bir tepenin üzerindedir. Bu alanda dedenin yanında üç ya da dört mezar daha mevcuttur. Bunların ölümlerinden sonra dedenin manevî kimliğine yakın olabilmek için onun mezarının yanına defnedilmeyi arzu eden kişiler olduğu belirtilmektedir. Mezarların çevresi bir dikdörtgen oluşturacak şekilde taştan bir duvarla muhafaza altına alınmıştır. Kısa kenarlardan birisinde giriş açıklığı bırakılmıştır.
Karaköy mezarlığındaki erken dönem mezar taşları, birçok köyde olduğu gibi, üzerlerinde herhangi bir yazı olmayan, kabaca şekillendirilmiş kayrak denilen taştan imal edilmiştir. Buradaki ilk örneği on sekizinci yüzyılın sonlarına ait olan Arap harfli Türkçe kitabeli mezar taşlarının tamamı mermerdendir ve çoğunluğu yoğun işçilikli ve nitelikli eserlerdir. Dede mezarının bulunduğu alanda ise üç adet Türk mezar kültürü açısından alışılmadık formda ve yine yazısız olan mermer kaide mevcuttur. Form ve malzeme itibariyle bu kaidelerin devşirme elemanlar oldukları düşünülebilir. Keza mezarların yanında, mezar yapısı ile bağlantısız gibi görünen ve in situ olup olmadığı yani orijinal yerinde olup olmadığını bilemediğimiz bir de mermer sütun altlığı mevcuttur.
Bulunduğumuz bölgede Türk İslam yerleşimi açısından erken döneme ait bazı mezarlarda devşirme sütunlar, sütun parçaları ya da kaidelere rastlanabilmektedir.[3] Bu gibi devşirme elemanların taş olarak kullanıldığı mezarlar, genellikle dinî ya da siyasî açıdan önemli kişilere aittir. Anılan dönemlerde kırsal kesimdeki hayat düşünülecek olursa dinî açıdan önemli olduğuna inanılan kişilerin aynı zamanda kendi çevrelerinde siyasî bir egemenliklerinin de mevcudiyeti dikkate alınırsa bu kişilerin belirli bir kitlenin dinî ve dünyevî yöneticileri olduğu sonucuna ulaşılabilir. Dolayısıyla günümüzde artık kim olduğu hatırlanmayan dede için de bu durumun geçerli olduğunu, yani bu mezarda yatan kişinin hayattayken dinî ya da siyasî veya her iki açıdan da bir lider kimliği taşımış olması muhtemeldir. Mezar taşı olarak kullanılan ve büyük olasılıkla devşirme olan kaideler de göz önünde bulundurulduğunda bu mezarın alandaki en eski mezarlardan birisi olduğu sonucuna ulaşabiliriz.
Az önce de ifade ettiğimiz üzere Karaköy’de mezarlık ziyaretleri, dedenin mezarının ziyaret edilmesiyle sona ermektedir. Mezar ziyaretine gelenler, mezarların üzerlerine veya çevresine yanlarında getirdikleri buğdayları serpmektedirler. Buğdayların taşındığı poşet, dede mezarına gelene kadar içi boşalmış olsa bile atılmamaktadır. Dede mezarından ayrılmadan önce bu içleri boşalmış naylon poşetler, mezarın çevresindeki taşların arasına yerleştirilmektedir. Bu gelenekle ilgili olarak görüştüğümüz Halil Algaç, sözü geçen uygulamanın aile büyüklerinden gördüğü bir âdet olduğunu belirtirken[4] İbrahim Akyıl ise bu yapılanın tamamen hurafe kökenli olduğunu, hatta poşetleri çöpe kadar taşımaktansa burada bırakmanın tembellikten kaynaklandığını[5] belirtmişlerdir. Hem Halil Algaç hem de İbrahim Akyıl, kısa zaman öncesine kadar mezarların alt kısmında bulunan çınar ağacının dallarına bez parçaları bağlamanın âdet olduğunu ancak zamanla bu âdetin terk edildiğini söylemektedirler. Bu iki ritüeli birlikte değerlendirecek olursak belki de ağaç dallarına çaput bağlamanın zaman içerisinde ve pratik gerekçeler doğrultusunda dede mezarının çevre duvarının taşları arasına naylon poşet sıkıştırma şekline dönüşmüş olduğu öne sürülebilir.
İslamiyet’in orijininde mezar ziyareti ya da belirli mezarlara sıra dışı bir hürmet göstermek bulunmasa bile geleneksel Türk İslam anlayışında bunların yer alması, kuvvetli ihtimalle Orta Asya’dan günümüze tevarüs eden toplumsal bilinçaltı ile ilintili olmalıdır. Hayatta iken büyüklere, yaşlılara, özellikle baba ve atalara duyulan saygı ve tâzim kaynaklı ‘atalar kültü’, ailenin ölmüş üyelerine duyulan saygı, tâzim ve korkuyu ifade eden kavramdır.[6] Kökleri neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan bu kavram, Orta Asya Türk kültüründe de önemli bir yer tutmaktadır. Atalar kültünün Anadolu’daki inançlar itibariyle aile büyükleriyle sınırlı olmadığını söylemek mümkündür. Bu kavram, devlet yöneticileri ve din büyüklerinin mezarlarında süregelen ritüellerle de bütünleştirilebilir. Karaköy’deki dede mezarı ziyareti ve bu bağlamda oluşan âdetleri, Anadolu’da oldukça yaygın olan benzeri örneklerle aynı kategoride değerlendirmek ve bu uygulamaların atalar kültü ile bağlantılı olduğunu düşünmek, sanıyorum ki yanlış olmayacaktır.
[1] Mehmet Gökyayla, “Dağmarmara Karaköy ve Tarihsel Miras”, https://www.turgutluyanki.com/yazarlar/mehmet-gokyayla/dagmarmara-karakoy-ve-tarihsel-miras/36/
[2] İbrahim Akyıl ile 11 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilen telefon görüşmesi.
[3] Gülay Apa Kurtişoğlu, “Sadelikten Gösterişe Edirne Osmanlı Dönemi Mezar Taşları”, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 16, Temmuz 2018, s. 37.
[4] Halil Algaç ile 11 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilen görüşme.
[5] İbrahim Akyıl ile 11 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilen telefon görüşmesi.
[6] Günay Tümer, “Atalar Kültü”, TDVİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/atalar-kultu , Erişim: 16.10.2022.