Turgutlulu Dr. Akyar: ‘Türkiye, Suriye politikasında ülkelerin farklı çıkarlarını gözönünde bulundurmalı’
KIBRIS TV’ye konuşan Turgutlulu Emekli Kurmay Albay, GAÜ Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar, Ankara Zirvesi’nden çıkarılacak sonuçlar üzerinde durdu.
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar, her ülkenin Suriye’de farklı çıkar ve menfaatleri olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin bunları gözönünde bulundurarak politikalar geliştirmesi gerektiğini söyledi. Akyar, Rusya ve İran’ın Türkiye’nin herhangi bir nedenle Suriye’de harekat yapmasına soğuk durduğunu, gerekli olduğunda bunun Suriye ile beraber yapılması tarafında olduğunu belirtti. Astana sürecinde, Rusya’nın Cenevre sürecinde ise ABD ve AB’nin başrolde olduğunu anımsatan Akyar, her iki sürece azami katkıyı sağlayan ülkede de Türkiye olduğunu ifade etti. Akyar, küçük bir de not düşerek, Astana Süreci’nin isminin Suriye’yle ilgili Türkiye-İran ve Rusya tarafından yapılan görüşmelerin başlangıcının bu şehirde yapılmasından dolayı verildiğini belirterek Mart 2019’da Kazakistan Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayev’in devlet başkanlığı görevinden ayrılması ve başkent Astana’nın isminin “Nur-Sultan” olarak değiştirilmesinden dolayı Astana Süreci’nin isminin de Nur-Sultan olarak değiştirilebileceğini söyledi.
Sadık Akyar, KIBRIS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Baturay’ın KIBRIS TV’de sunduğu “Markaj” programına katılarak Ankara zirvesini ve sonuçlarını yorumladı.
Akyar: Üç ülke, aralarındaki işbirliğini gösterdi
GAÜ Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar, Astana Süreci kapsamında, Türkiye, İran ve Rusya’nın katılımıyla yapılan üçlü zirvenin beşincisinin 16 Eylül 2019 tarihinde Ankara’da yapıldığın anımsatarak, zirve sonuçlarının her üç liderin basın açıklamasıyla paylaştığını söyledi. Akyar, Türkiye ve ABD arasında güvenli bölgeyle ilgili varılan anlaşmanın sonucunun ABD Büyükelçiliği’nin internet sitesi vasıtasıyla duyurulduğunu ifade ederek Ankara Zirvesi’yle ilgili açıklamanın bu şekilde yapılmasının, üç ülkenin aralarındaki işbirliği, eşgüdüm, anlayış birliği ve krizi çözmeyle ilgili heves ve arzularını da gösterdiğini belirtti. Yapılan basın açıklamasında Türkiye’nin dolayısıyla Türkiye Cumhurbaşkanı Recey Tayyip Erdoğan’ın doğrudan konuya girerek, İdlib’deki sorunun çözümüyle ilgili Soçi Zirvesi’ne atıfta bulunduğunu belirten Akyar, burada Türkiye olarak yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için, Rusya’nın desteğine ihtiyaç olduğunu belirttiğini söyledi. Akyar, “Soçi Zirvesi’ne göre, Rusya, İdlib’te Türkiye’ye gerekli desteği sağlayacaktı. Daha sonra sığınmacılar ve sığınmacıların geri dönüşünü gündeme getirerek ‘herkesin elini taşın altına sokması’ gerektiğini, daha önce 1 milyon civarında telaffuz edilen geri dönmesi umulan sığınmacı nüfusunun, güvenli bölgenin güneye Rakka-Deyrizor hattına çekilmesiyle bu rakamın üç milyona kadar yükselebileceğini belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca Fırat’ın doğusunda güvenli bölge tesisisinin ABD ile olmazsa, Türkiye tarafından kendi başına yapılacağının üzerinde durmuştur” dedi.
İran’ın yaklaşımı
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ise konuya ABD ile İran ilişkileri kapsamında girdiğini ifade eden Akyar, Suriye’de gelinen aşamayla ilgili en büyük sorumlulardan birisinin ABD olduğunun belirtildiğini söyledi. Akyar, Ruhani’nin açıklamalarında Türkiye’yi ilgilendiren ve olumlu olarak görülen diğer açıklamalarında ise, PKK/PYD’yi terör örgütü olarak belirttiğini, Suriye’nin toprak bütünlüğüne değindiğini ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin Adana Mutabakatı esaslarına göre başlaması gerektiğine vurgu yaptığını anımsattı. Akyar, Türkiye-Suriye ilişkileri kapsamında yapılan bu vurgunun önemine değinerek önümüzdeki günlerde veya gelecek ay İran’da yapılması öngörülen zirve öncesinde konuyla ilgili olumlu gelişmeler olabileceğinin öngörüldüğünü belirtti.
Rusya’nın yaklaşımı
Akyar, Rusya Devlet Başkanı Putin’in ise öncelikle Türkiye’yle olan ekonomik ve siyasi ilişkilerde gelinen aşamaya değindiğini, bu ilişkilerin daha da gelişeceğini belirttiğini anımsatarak İdlib konusunun bir an önce düzenlenmesi gerektiği açıklamasını da yaptığını kaydetti. Akyar, Rusya’nın, İdlib konusunda Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmesini üstü kapalı olarak belirttiğine değindi.
Ortak konular
Sadık Akyar, her üç liderin ortak olarak üzerinde durduğu ve sonuç metninde belirtilen diğer konuların Suriye’nin yeni anayasası için anayasa komitesinin belirlendiğini artık anayasa ve anayasa komitesinin çalışmasıyla ilgili usülllerin Cenevre Sürecinde ele alınması gerektiğinin belirtildiğini söyledi. Ancak her üç lider tarafından Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapılarak, siyasi bütünlükle ilgili açıklama yapılmaktan kaçınılmasının soru işaretleri yarattığını ifade eden Akyar, siyasi bütünlüğü sağlanamamış bir Suriye’nin gelecek dönemde parçalanabilecek, en azından Irak benzeri bir yapıya dönüşebileceğini söyledi. Akyar, Türkiye’nin kendi elleriyle güney sınırında bir terör devleti kurulmasına katkı sağlayabileceği anlamına geldiğinin altını çizerek “Bu nedenle, Cenevre Sürecinde ele alınacak bu konu ile ilgili Türkiye hem çok dikkatli olmalı, hem de bir oldu bittiye imkan vermemek için konuyu çok yakından takip etmelidir” dedi.
Zirveden çıkarılabilecek sonuçlar
Akyar, Ankara Zirvesi’nden çıkarılacak sonuçların şu şekilde olduğunun düşünüldüğünü belirtti: “Her ülkenin Suriye’de farklı çıkar ve menfaatleri vardır. Türkiye bunları gözönünde bulundurarak politikalar geliştirmelidir. Rusya ve İran Türkiye’nin herhangi bir nedenle Suriye’de harekat yapmasına soğuk durmakta, gerekli olduğunda bunun Suriye ile beraber yapılması tarafında durmaktadır. Rusya, sanki Suriye krizini bitirmiş, alacağını almış, memnun bir pozisyondaymış gibi durmaktadır. Türkiye için, Suriye’nin toprak bütünlüğü ile ilgili aynı derecede Suriye’nin siyasi bütünlüğü de önemlidir. Astana Sürecinde; Rusya, Cenevre Sürecinde ise ABD ve AB başat roldedir. Her iki sürece azami katkıyı sağlayan ülke ise Türkiye’dir. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye’de en kısa zamanda bir çözümün olması için BM’de veto hakkı olan Rusya ve ABD’yi ortak bir payda da buluşturacak veya Suriye ile yine en kısa zamanda temas kurarak bölge dışı aktörleri devre dışı bırakarak sorunu çözmesi ve enerjisini başta Doğu Akdeniz olmak üzere, AB gibi diğer konulara yoğunlaşması gerekmektedir. Aksi takdirde, sığınmacısı, terör tehdidi, terör saldırıları, kaynaklarının heba olması konularıyla uğraşmaya devam edecektir”.
Putin’den Müslümanlara mesaj
Akyar, zirveyle ilgili dikkat çeken diğer gözlemleri ise şu şekilde sıraladı: “Zirve, Suriye’de olmamasına rağmen, Yemen krizi ve iç savaşı zirvede bir hayli konuşulmuşur. Yemen konusu öncelikle İran tarafından, ABD’nin Basra Körfezi’nde yaptıkları belirtilerek gündeme getirilmiştir. Daha sonra bir Rus gazeteci tarafından Putin’e, Suudi Arabistan’da rafineriye yapılan saldırı ile ilgili görüşleri soru olarak sorulmuştr. Putin, Yemen’deki krizi Kur’an’dan Ali İmran Suresinden alıntı yaparak açıklamıştır. Putin, Müslüman bir ülke olan Yemen’in niçin Müslüman olan başka bir ülkenin saldırısına uğradığını ve diğer Müslüman ülkelerin Yemen’in yeniden inşası için yardım etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Aslında Putin’in bu açıklaması Müslüman ülkelerin mezhep eksenli politikalar üretmeleri, İslam’ı siyasallaştırmaları sonucunda, Müslüman dünyasının geldiği durumu açıklaması bakımından ilginçtir. Doğal olarak, bu açıklamaya, Türkiye-Suriye ilişkileri de ilave edilebilir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: