Turgutlulu Çevrecilerden 'Çernobil' Açıklaması: "Bir Kez Daha Yetkililere Sesleniyoruz"
Turgutlu Çevre Derneği ve Turgutlu Çevre Platformu, Çernobil Faciası'nın yıl dönümünde bir yazı yayımladı. Turgutlulu Çevreciler paylaştığı yazıda şu ifadelere yer verdi;
''Çernobil nükleer felaketinin 39. yıl dönümü. 26 Nisan 1986 tarihinde, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Pripyat şehri yakınlarında bulunan Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 numaralı reaktöründe bir patlama meydana geldi. İlk ana patlamadan sonra yaşanan ara patlamalar ve yangınlar, 13 Mayıs 1986’ya kadar sürdü. Patlamalardan sonra oluşan radyoaktif maddelerle yüklü bulutlar, rüzgarın taşıdığı yerleri kirletti. Bu kirlenmeden, başta Trakya Bölgesi ve Karadeniz kıyıları olmak üzere, ülkemiz de etkilendi. Kaza, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği'ne göre bugüne kadar meydana gelmiş en büyük nükleer kazalardan biriydi. Bir diğeri de Fukuşima Nükleer Felaketi’ydi.
Türkiye’nin o günkü yöneticileri, televizyon ekranında çay içerek çayda radyasyon olmadığını göstermeye çalıştı. El birliğiyle yaşamımızı tehdit eden tehlikeyi bizden gizlediler. Şimdiki yöneticiler de Akkuyu’dan sonra Sinop’a nükleer santral kurma ısrarındalar. Bu sayede Sinop’u marka yapacaklarını söylüyorlar. Asıl marka, Çernobil ve Fukuşima’dır; yıllar içinde binlerce kişinin ölümüne ve sağlıksızlaşmasına yol açan faciaların markasıdır.
Çernobil ve Fukuşima dışında, dünya genelinde 1944’ten bu yana yüzlerce radyasyon kazası meydana geldi. İlginç olan, henüz faaliyette olan bir nükleer santrali olmamasına rağmen Türkiye’de de radyasyon kazaları ve kirlenmelerin yaşanmış olmasıdır. İstanbul’da Aralık 1998 ve Ocak 1999’da, kobalt-60 teleterapi kaynaklarının taşınmasında kullanılan iki kabın hurda metal olarak satılması sonucunda ciddi bir radyolojik kaza meydana gelmişti. Hurdacılıkla uğraşan Ilgaz ailesinin tüm üyelerinde ciddi sağlık sorunları görülmüş, bazıları yaşamını kaybetmişti. Gaziemir’de bulunan bir kurşun fabrikası sahasında, Eu-152 izotobu içeren nükleer yakıt çubuğu atıkları ortaya çıktı. 2007 yılında fark edilen atıkların bulunduğu saha, geçen onca zamana rağmen halen tam olarak temizlenemedi. Yapılan son çalışmalarda ise atıkların kontrolsüz şekilde nereye döküldüğü bilinmiyor.
Aktif deprem kuşağında yer alan ülkemizde nükleer santraller kurulması, bile bile facialara davetiye çıkarmaktır. Bilim insanlarının Kahramanmaraş ve çevresinde büyük bir deprem olacağı yönündeki uyarıları dikkate alınmamış ve önlem alınmadığı için 6 Şubat’ta yaşanan depremler on binlerce insanımızın yaşamına mal olmuştur. Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve benzeri büyük depremler tekrar yaşanacaktır. Depremleri afete dönüştüren ise yeterli önlem almayan yöneticilerdir.
Kahramanmaraş depremlerinin ardından Hatay’da tsunami uyarısı yapıldı. Deprem, 200 km uzakta ve karada olmasına rağmen yapılan bu uyarı, Akkuyu’ya 150-200 km uzaklıkta oluşacak bir depremin de tsunami yaratabileceğini göstermektedir. Ayrıca Akkuyu’ya çok daha yakın olan Kıbrıs Ada Yayı ve Helen Yayı gibi bindirme faylarının oluşturacağı depremlerin tsunami riski taşıdığı bilim insanları tarafından ısrarla vurgulanmaktadır. Helen ve Kıbrıs Yayı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, İzmir’den İskenderun’a kadarki kıyı şeridi tsunami tehlikesi altındadır.
Depremlere ve tüm uyarılara rağmen hazırlıksız yakalanan ülkemizde, yeterli önlem almayan ve denetim yapmayan yöneticiler yüzünden kaotik bir ortam yaşanmaktadır. Bu nedenle halkımız, Türkiye’nin ilk nükleer santralinin inşa edildiği Akkuyu için derin bir endişe duymaktadır. 200-300 km uzaklıktaki Kahramanmaraş depremleri bile büyük yıkımlar yaratmışken, Akkuyu yakınlarında meydana gelecek bir deprem santrali ciddi şekilde etkileyebilir.
Sinop’ta yapılması planlanan ikinci nükleer santral için de durum çok farklı değildir. Her ne kadar bölge düşük riskli olarak gösterilse de bilim insanları bu değerlendirmeye katılmamaktadır. ÇED raporunda Karadeniz'de bulunan fay hatlarının ve Kırım Fayı'nın olası büyük depremleri yeterince incelenmemiştir. 250 km uzaklıktaki bir depremin Fukuşima’da nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu hatırlanmalıdır. Sinop’un, Karadeniz'deki faylara ve Kuzey Anadolu Fayı'na yakınlığı ciddi riskler barındırmaktadır.
Konu yalnızca depremlerle de sınırlı değildir. Kuzeyimizde devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır. Çernobil ve Zaporijya Nükleer Santralleri’ne yönelik saldırılar, nükleer tehlikenin başka bir boyutunu göstermektedir. Güneyimizdeki Ortadoğu bölgesi ise her zaman yeni tehditlere açıktır.
Sinop için Japonya ile yapılan ve Mitsubishi Heavy Industry ile AREVA şirketlerinin ATMEA1 tasarımlı reaktörler inşa edeceği anlaşma, Japonya’nın 22 Haziran 2021 tarihli mektubuyla feshedilmiştir. Şu anda ise Türkiye Nükleer Enerji Anonim Şirketi (TÜNAŞ) ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yeni ortaklar aramaktadır. Ortada somut bir proje olmamasına rağmen, olmayan proje için verilen ÇED olumlu kararlarının iptal davaları sürmektedir. 24 Nisan Perşembe günü yaklaşık 600 bin liraya mal olan keşif yapıldı.
Çernobil faciası sonrası kamuoyundan gizlenen yüzlerce nükleer kaza, nükleer lobilerin ne kadar etkili olduğunu gözler önüne sermektedir. İzmir’in "Çernobil’i" olarak adlandırılan Gaziemir'deki nükleer atıklar da ülkemizin bu konuda gösterdiği vurdumduymazlığın bir örneğidir. Uranyumun kullanımı sonrası ortaya çıkan europium-152 izotopunun Gaziemir’de ortaya çıkması, ülkemizin büyük bir tehlike altında olduğunu göstermektedir. Satılması ve taşınması sıkı kurallara tabi olan bu atıkların ülkemize nasıl girdiği halen belirsizdir. Yetkililerin, bu atıkların sıradan atıklar gibi taşınmasına izin vermesi, büyük bir ihmalkarlığın göstergesidir.
Çernobil’de bir deprem olmamış, küçük bir insan hatası kırk yıldır süren bir felakete yol açmıştır. Çernobil’den 1000 km uzaklıktaki Karadeniz bölgemizde kanser vakalarındaki artış ise tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
Dünyadaki deneyimler, nükleer santrallerin güvenilirliği konusunda kimsenin kesin garanti veremeyeceğini göstermektedir. Ayrıca, nükleer santrallerin kurulumu ve işletimi yüksek maliyetlidir. Üstelik kaza olmasa bile ortaya çıkan atıklar, bugünün ve geleceğin sağlığını tehdit etmektedir. Nükleer enerji temiz bir enerji kaynağı değildir ve iklim krizine çözüm sunamaz. Fosil yakıt mı, nükleer enerji mi sorusuna en doğru yanıt: "Ölümlerden hangisini seçersin?" olacaktır.
Çernobil’in yıl dönümünde yetkililere bir kez daha sesleniyoruz:
Deprem ya da insan hatasıyla büyük felaketlere yol açabilecek, milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atacak nükleer santral projelerini derhal durdurun. Hayatımızı riske atmayın, dünyayı nükleer çöplüğe çevirmeyin.
Ne ülkemizde ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istiyoruz!
Nükleere Hayır, Yaşasın Hayat!''
ifadeleri kullanıldı.
Yorumlar
Kalan Karakter: