Mehmet Gökyayla
Seyfettin Bey, Turgutlu’da kökleri yüzlerce yıl öncesine dayanan ve ‘Poyrazzâdeler’ ya da ‘Poyrazlar’ olarak anılan sülaleye mensuptur.[1] Babası Kadir Efendi, annesi ise Ayşe Hanım’dır. Amcası Poyrazzâde Hafız Mehmet Bey, 1908-10 yıllarında Turgutlu Belediye Reisi[2] olarak karşımıza çıkmaktadır.[3] Seyfettin Bey’in kendisi gibi doktor olan bir erkek kardeşi vardır. Biraderi olan Mehmet Hilmi Bey, Sorbonne’da uzmanlık eğitimi almış ve cildiye mütehassısı olmuştur.[4] Kurtuluş Savaşı’nda da askerî hekim olarak cephede görev yapan Mehmet Hilmi Bey, savaşın ardından İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir. Savaş sırasında uzmanlığının getirisi olarak gerçekleştirdiği başarılı yanık tedavileriyle öne çıkmıştır. Mesleğini askerî hekim olarak sürdüren Mehmet Hilmi Bey, 30 Ağustos 1938’de yarbaylığa terfi etmiş[5] ve albay rütbesinde iken emekliye ayrılmıştır. 1970’lerin ilk yıllarında İzmir’de vefat eden Dr. Mehmet Hilmi Poyraz, Karşıyaka’da defnedilmiştir.
Seyfettin Bey’in kariyeri, meslek bakımından benzer olmakla beraber, biraderi Mehmet Hilmi Bey’e göre farklılıklar içermektedir. 1898’de Turgutlu’da doğan Seyfettin Bey, Askerî Tıbbiye’den ya da askerî öğrenci olarak Tıbbiye’den mezun olmuştur. Tıbbiyedeyken sporcu yönüyle öne çıkan Seyfettin Bey, özellikle güreşteki başarılarıyla öne çıkmış ve o günlerde ‘Kıspet Seyfi’ olarak anılır olmuştur. Tıbbiyedeki devre arkadaşları arasında İstanbul Valiliği ve Sağlık Bakanlığı gibi görevlerde de bulunmuş olan Dr. Fahrettin Kerim Gökay gibi önemli isimler vardır.

Fakülteyi bitirdikten sonra kısa bir süre Kuşadası’nda hekimlik yapan Dr. Seyfettin Bey, 1924 ya da 1925’te memleketi olan Turgutlu’ya taşınmış ve burada uzun yıllar belediye tabipliği yapmıştır. Bu arada kısa süreliğine de olsa Manisa Sıtma Mücadele Heyeti Tabipliği görevinde de bulunmuştur.[6] Şu ana kadar ulaşabildiğimiz belgelerde onun adı ilk olarak 1925 yılında karşımıza çıkmaktadır. Dr. Seyfettin Bey, bu tarihte Türk Ocağı Turgutlu Şubesi Reisi’dir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 16 Ekim 1925’te Turgutlu’yu ziyaret etmiştir. Demiryoluyla Turgutlu’ya gelen Gazi, istasyonda trenden inerek burada bir süre Turgutlulularla sohbet etmiştir. Turgutlulular namına Türk Ocağı Turgutlu Şubesi Başkanı Dr. Seyfettin Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben bir konuşma yapmıştır. “Muhterem Gazi! Ulu halâskâr! Kahraman müceddid![7]” hitabıyla başlayan konuşmada Seyfettin Bey, özellikle, “Asırların batıl hurafeleri içerisinde puyân olan asil ve necip Türk Milleti’ne hakikati ihsâs ettin. O benim yüksek milletimin kirli ve sefil ihtirâzlarla karıştırılan hürriyetini sen meydana çıkardın….. Şimdi Türk demek medeniyetle yaşamaya azmetmiş ve haricin her türlü müdahalelerine rağmen yaşamak kuvvetini kendinde duyan bir millet demek.” cümleleriyle Paşa’nın devrimci yönünü vurgulayarak millet adına şükran ve dualarını iletmiştir.[8] Seyfettin Bey’in hitabının ardından Gazi, “memleketin hissiyatından son derece memnun olduğunu” söyleyerek kendisine uzatılan fotoğrafını “16 Teşrinievvel 1925, Kasaba Türk Ocağı’na” notunu düşüp imzalayarak hediye etmiştir.[9]
Dr. Seyfettin Bey’in Paşa’ya hitabında onun devrimci yönünün öne çıkartılması tesadüf olmasa gerektir. Mustafa Kemal Paşa’nın Turgutlu’yu bu ziyaretinin önemli bir yönü vardır. 1925 yılının yaz aylarında Gazi, şapka takmaya ve halkı da şapka takılması hususunda teşvik etmeye başlamıştır. Yaptığı hemen her işle ilgili olarak kamuoyunun yani halkın desteğini toplamak arzusunda olan Paşa, henüz şapka takılması hakkındaki kanun yürürlüğe girmeden önce Manisa ve İzmir’e de içine alan bir yurt gezisine çıkmıştı. Onun ilçeye gelmesinden birkaç gün önce Turgutlululara hitap eden Müftü Hasan Basri Efendi, halkı şapka takmaya ve Gazi Paşa’yı şapkalarıyla karşılamaya ikna etmiştir.[10] Seyfettin Bey’in konuşması, bu olayla birlikte düşünüldüğünde daha anlamlı hale gelmekte; dönemin Turgutlulu elitlerinin düşünce yapıları ve Mustafa Kemal Paşa’ya yaklaşımları daha açık görülebilir hale gelmektedir.
Dr. Seyfettin Bey’i bu tarihten sonra da farklı görevlerde, yine aktif olarak görmekteyiz. Bilindiği gibi Türk Ocakları, 1931 yılında kapanmıştır. Hemen ardından 1932’de, öncesinde Türk Ocakları eliyle yürütülen çalışmalarla birlikte daha farklı görevlerin de verildiği Halkevleri tesis edilmiştir. Turgutlu Halkevi’nin açılışı ise 1936’da gerçekleşmiştir. Turgutlu Halkevi’nin kurucu başkanlığını, artık aile lakabını kendisine soyadı olarak almış olan Dr. Seyfettin Poyraz üstlenmiştir. Kurulduğu günlerden itibaren ilçenin sosyal ve kültürel hayatına damga vuran Turgutlu Halkevi, Dr. Seyfettin Bey’in de içlerinde olduğu dönemin yöneticilerinin gayretleriyle yaklaşık iki yıl içerisinde kendi binasına kavuşmuştur. Bugün ‘eski belediye binası’ olarak bildiğimiz bu binanın[11] da devreye alınmasıyla Turgutlu Halkevi, müzikten tiyatroya, spora varana dek etkinlik alanını her geçen gün arttırmıştır.

Ömrünün son demlerine kadar aldığı görevlerle Turgutlu’da söz sahibi olan Dr. Seyfettin Poyraz’ın Turhan ve Turgut adlarında iki evladı vardır. Eşi Sabire Hanım da tıpkı Seyfettin Bey’in ailesi gibi, Turgutlu’nun köklü ve geniş sülalelerinden birisi olan Derelilerden bir dönem Turgutlu Kadılığı da yapan Ahmet Efendi’nin kızıdır.
1920’lerden 1940’lı yıllara kadar Turgutlu’ya yön verenlerden birisi olan Dr. Seyfettin Poyraz, aynı zamanda kendi mesleği olan hekimlik alanındaki başarısıyla da tanınmaktadır. Seyfettin Bey’in muayenehanesi, Altay Mahallesi Hekim Sokak’tadır.[12] Zaman zaman Turgutlu’dan İzmir’deki doktorlara muayene olmak için giden hastalar, “Orada Seyfettin Bey varken neden buraya kadar jutsğo ettiniz ki?” sorusuyla karşılaşmaktadırlar.
Kendisini topluma adayan müstesna isimlerden birisi olan Dr. Seyfettin Poyraz, yüksek tansiyon hastasıdır. 1951 yılının aralık ayının ilk günlerinde tansiyondan dolayı rahatsızlanarak Manisa Devlet Hastanesi’ne kaldırılır ve iki hafta kadar hastanede yattıktan sonra 17 Aralık 1951’de vefat eder. Kabri, Turgutlu Mezarlığı’ndadır.”
HASAN DENİZ ÇİZMECİ
Yorumlar
Kalan Karakter: