“Kasaba” (Anılar, Fotoğraflar, Belgeler) - Ali ŞENTÜRK
Turgutlu’da Zaptiyeler, Tahrir Eminleri ve Eşkiyalar - Sayı:21
O eve her gittiğimde, çürümeye yüz tutmuş pencere tahtaları, açık maviye boyanmış badanalı duvarlarının girinti ve çıkıntıları, el dokuması kilimler, birkaç katlı binanın içine sinmiş kekre kokusu ile odaların kederli loşluğu ve derin sessizliği beni alabildiğince ürkütürdü. Bu evle ilgili nice ürperici hikâyeler dinlemiştim. Bu bina, ilk yıllarında oldukça büyük, içinde birçok meyve ağacının bulunduğu bir bahçenin içine kurulmuştu.
1940’lı yılların başlarında Kasaba’nın namlı birkaç kabadayısı bulunuyordu. Bunlar Kasaba’da her biri birer ekol olan kişilerdi. Bu kabadayılar, Ateşin Hasan Hüseyin, İbro, Cinos Hüsnü, Efe Gani, Mustafa Çetinkaya, Manisalı Halil, Laz İsmail (Karadayı) Zeybek Orhan gibileriydiler. Bu sayılanlar aslında bu tarihlerin kabadayıları eski bir deyimle külhanbeyleriydiler. Etraflarında bir sürü adam beslerlerdi.
İbro’nun oldukça geniş arazileri vardı. İsmet ve Talat adında iki oğlu olmasına rağmen tarlalarını aylıkçılar ekip biçerlerdi. Onun Atatürk Caddesi üzerinde bir kahvehanesi bulunuyordu. Bu kahvehanenin tam karşısında da Küçük Abdullah’ın Ahmetli yakınında Gencer Çayı üzerinde taştan yapılmış bir kemer köprüsüdür. Köprü üzerinde tarih yazılı değildir. Ancak yaşlılardan edinilen bilgilere göre, 1910-1912 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Küçük Palas Oteli ve altında kıraathanesi vardı. Hayatı, kavgalar, sürtüşmelerle geçen bu kabadayının hırsı bitip tükenmezdi.
Bir gün, Vehbi ve Mustafa isimli kişilerin oluşturduğu bir gurup, kafayı çekip İbro’nun oğlu İsmet’i bir köşede sıkıştırıp pataklayınca, İbro’nun diğer oğlu Talat, ertesi günü Mustafa’yı, Tuhafiyeciler Çarşısı’ndaki çeşmenin başında, esnafın gözü önünde vuruverir. Nedense ceza da almaz.
Çok geçmeden Kasaba’nın diğer kabadayısı Ateşin Hasan Hüseyin bu defa İbro’yu, bir berber dükkânında sıkıştırıp makasla delik deşik eder. Bu tarihlerde Kasaba’da teşkilatlı bir hastane yoktur. İbro, acilen Taksici Bayram’ın arabasıyla Manisa’ya götürülür. Uzun süre sonra Ateşin Hasan Hüseyin’e gerekli ders verilir. Bir gece kahvehanesi basılıp kendisi ortadan kaldırılıverilir. Ardından Cinos Hüsnü Efe, Gani’de yok edilir. Kavgalar, cinayetler devam edip gider.
İbro, puslu bir son baharda yeni birisiyle tanışır. Onun deyimiyle bu bayan; “ürkek, çekingen, fazla söze karışmayan, uçuk gülümsemeli, hülyalı bir kadıncıktır. O, bu kadıncıkla tanışmasını Kasaba’lının diline düşmekten sakındıysa da bunu başaramaz. Sonunda eşi de duyunca kıyamet kopar.
1975 yılının bahar aylarıydı “İbro ölmüş” dediler. İçim bir tuhaf olmuştu. Kasaba’nın namlı kabadayılarından birisi daha yok olmuştu.
Bunca anılar, kızgınlıklar, öfkeler, pişmanlıklar, cana kıymalar kendi kulesinin içinde ortada kalmıştı. Aslında o, ölümlerin en korkuncunu ölmeden önce yaşamıştı. Her şeyi baş kaldıran bu kabadayı, ölmeden önce tanrının önünde diz çökmüştü. Avluda büyük bir kazan kuruldu. Isıtılan su ile Hafız Bezmi, İbro’yu kendi elleriyle yıkadı. Ardından dualar okundu. Cenazesi çok kalabalıktı. İbro’nun kulesi, uzun süre bir başına, inanılmaz bir sessizlik içinde, dilsiz bir nöbetçi gibi yerinde kaldı. Sonra, Kel Ağa’nın İbrahim bu kuleyi satın alıp, ardından bütün anılarıyla birlikte yıkıp attı.”1
Kasabanın gizemli sokaklarında birçok cinayetler, ölümler olmuştur. Bunların temelinde daha çok arazi anlaşmazlığı yatar. Bu anlaşmazlıklar yüzünden kıyılan canlar çok defa gazete sayfalarını manşet olur. Bunlardan en ilginç olanı 1955 yılının bahar aylarında arazi meselesi yüzünden hâkim ve savcının önünde işlenen cinayettir.2
1957 yılının bahar aylarında başka bir vurulma olayı Kasaba halkının gündemini yine uzun süre meşgul eder. Sinirli Köyü’nden Necibittin Çoker isimli genç, bir anlık öfke ve kızgınlıkla köy kahvesinin ortasında muhtarı ve bir tuğla ustasını vurur.3
(Devam edecek)
Yorumlar
Kalan Karakter: