TURGUTLU Kent Müzesi uzmanlarından Mustafa Altınbaş, Turgutlu’da Rumlara ait son mezar taşlarının tarihini gazetemize anlattı. Altınbaş yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Mezar taşları, gerek sanatsal değerleri gerekse tarihî nitelikleri ile ön plana çıkan maddî kültür kalıntılarından biridir. Şâhideler günümüzde her ne kadar sadeleştirilmiş olsa dahi geçmişten gelen bazı gelenekler günümüzde de devam edebilmektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde; şehirlerimizde bulunan mezar taşları ve bunların içinde bulunduğu bir anlamda ören yeri diye nitelendirebileceğimiz mezarlıklar, dikkatle korunmalı; sanatsal ve tarihî nitelikteki şâhideler ve mekânlar ilgililere bildirilmelidir.
Tarih içerisinde var olmuş her kültürün, milletin kendine özgü, birbirinden farklı defin şekilleri mevcuttur. Bazı milletlerde ölü yakılırken bazılarında ise mumyalanmış, hatta cesedin hayvanlara atıldığı dahi görülmüştür. Gerçekleştirilen bu ritüellere bağlı olarak mezarın başucuna dikilen taşlarda da zamanla çeşitli farklılıklar ortaya çıkmıştır. Örneğin mezar taşı bir heykel formunda yapılabildiği gibi, üstünde herhangi bir işleme olmaksızın, düz kayrak taş olarak da karşımıza çıkabilmektedir.

Günümüzde popüler bir hale gelen mezar taşı çalışmalarının çoğunluğunu Türk-İslam dönemi kitâbeleri oluşturmaktadır. Bunun temel sebebi ise söz konusu kitâbelerin Türk-İslam harici olanlara nazaran çok daha fazla olmasıdır. Fakat bizim bahsedecek olduğumuz şâhideler, Türk-İslam dönemi kitâbeleri arasına girmemekle birlikte yüzeylerinde bulunan birkaç bezeme ile üç farklı kültürü; İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliği içinde barındıran özel bir nitelik taşımaktadır. Şâhideler bahsi geçen sanatsal özelliklerinin yanı sıra kentin kültürel belleğini de ortaya çıkarmaktadır. Yazımızın temelini oluşturan iki Rum mezar taşı, geçmişte Turgutlu’da yaşayan Rumlara aittir.
Kentimizde Rumlara ait -bilindiği kadarıyla- bir mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarlık günümüzde Orta Park olarak bilinen merkezdir.[1] Rumlara ait olan bu mezarlığın ne zaman kullanılmaya başlandığı veya ne zaman kullanımdan kalktığı hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak buradaki mezarlığın, hemen üstte yer alan Ayios Apostolos Kilisesi ile bir bağlantısının olduğu düşünülebilir. Elimize geçen eserlerin buradan farklı amaçlar için kullanılmak üzere, taşındığı düşünülebilir. Kentin Osmanlı dönemi Rum nüfusu göz önünde tutulduğunda günümüze ulaşmış şâhide sayısı oldukça azdır. Turgutlu’da 1908 yılı nüfus verilerine göre 1.270 kadın, 1.263 erkek olarak toplam 2.533 Rum yaşamaktadır.[2]

Yukarıda bahsettiğimiz Rum mezar taşlarına Anadolu’da çok rastlanmadığı gibi, Rum mezarlıkları ve mezar taşları hakkında maalesef şu ana kadar yapılan bir çalışma da yoktur. Bu makalede Turgutlu Kent Müzesi envanterinde bulunan iki adet Rum mezar taşı hakkında kısaca bilgi verilecektir. Elimizdeki mezar taşlarının kendine has nadir özellikleri mevcuttur. Özellikle şâhidelerden birinde ‘Kasaba’ ifadesinin geçmesi mezar taşının orijinine dair büyük önem arz etmektedir. Bilindiği üzere ‘Kasaba’ 1860’lardan 1930’lara dek Turgutlu’nun resmî adı olmuştur.
Mezar taşı 103,5 cm. uzunluğa, 4 cm. derinliğe, 64 cm. genişliğe sahiptir. Taşın üst bölümünden anlaşıldığı kadarıyla küçük oranda tahribata uğramıştır. Şâhideye sağ ve sol iki yanlardan 1,5cm’lik ince bir pah verilmiştir. Kitâbenin dip köşelerinde ‘S’ ve ‘C’ kıvrımlı kenger yaprakları görülmektedir. Yaprakların biri yukarıya doğru stilize bir halde yükselirken diğer yaprak ise yana doğru tezyinatlandırılmıştır. Kıvrım dallar köşelerde iki adet volüt oluşturur. Volütlerin teğet noktasından başlayarak 45 derecelik bir açıyla yükselen lotus tasviri görülmektedir. Lotus çiçeği ilahî doğumu ve sonsuzluğu ifade etmektedir[3] ve bu yüzden neredeyse tüm kültürlerin mezar taşlarında sıkça karşımıza çıkan bir semboldür. Oluşturulan bu kıvrım dallar ve çiçek bezemeleri, her iki köşede de kullanılmıştır. Bezemeler karşılıklı müsemma tekniğinde yani aynalama üslubuyla düzenlenmiştir. Bu bezemeler muhtemelen üst köşelerde de aynı şekilde devam etmektedir.
Şâhide üzerinde toplam yedi satırlık bir yazı bulunmaktadır. Dikdörtgen prizma gövdeye sahip olan mezar taşı üstünde “Naxos’ta ikamet eden Konstantinos Vavalas seksen yıl yaşadı ve 17 Ocak 1897’de Kasaba’da vefat etti. Burada onunla birlikte 5 Temmuz 1909’da (D: 1907) vefat eden üç yaşındaki Sofia Loan Vavalas da yatıyor” yazmaktadır.[4]
Diğer kitâbemiz ise üstünde bulunan bezemeleri ile ön plana çıkmaktadır. Şâhide, 92x5x72 ebatlarındadır. Kitabe, sol üst ve alt köşelerden az miktarda tahribata uğramıştır. Taşın kimlik kısmı dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Mezar taşı, dikdörtgen prizmal bir yapıya sahiptir. Kimlik kısmı ince üç şerit halinde bölünmüştür. Şeritlerin içinde yazanlar ise şu şekildedir: “Huzur içinde yat Hacı Yorgi Kalemca. Eylül.”[5] Şeritlerin başlangıç noktalarının iki yanından alınlığa doğru yükselen bir sivri kemer görülmektedir. Kaş kemerin merkezinde, iç noktaya, 1826 tarihi atılmıştır, bu tarih kuvvetle muhtemel mezar sahibinin vefat tarihidir. Kaş kemerin ucunda bir lale tasviri görülmektedir. Bahsi geçen bu lale tasviri muhtemeldir ki ‘Manisa lalesi’ olarak bilinen bitkidir. Lale sembolizmi İslamiyet de çok sık karşılaşılan bir semboldür. Türk-İslam dönemi mezar taşlarında ayak taşlarının hemen hemen hepsinde sıklıkla rastlanır. Ancak lale -hatta Manisa lalesi- Hıristiyanlık için de büyük öneme haizdir. Bunun sebebi ise bitkinin ‘acıyı ve ölümü’ temsil etmesinden gelmektedir.[6] Alınlığın iki yanında iki adet altı yapraklı çiçek tasviri görülmektedir. Yapıları gereği kışın solan ve yazın tekrar açan -yeniden doğan- çiçekler, mezar taşlarında, ahiret inancını tasvir etmektedir. Özellikle pagan inançtan kalan ‘yaşam çiçeği’ betimlemesi, günümüze değin şâhidelerde devam edegelen bir süslemedir. Yaşam çiçeği çoğunlukla iç içe geçmiş halkalardan oluşsa da farklı şekillerde tasvir edildiği bilinmektedir. Konu dâhilinde değerlendirdiğimiz mezar taşında ise altı yaprak, Hz. İsa’nın çektiği altı büyük acıyı temsil ederken etrafında oluşturduğu halka ile yaşamın sürekliliğini yani ahiret inancını temsil eder.
Pek çok sanat eseri, belirli bir işleve yönelik olarak imal edilir ve mezar taşları, bu olgunun en somut örneklerinden birisidir. Mezar taşları, birer sanat eseri olmalarının yanı sıra yapıldıkları dönemin pek çok özelliğiyle beraber içerdikleri tarihî bilgilerle yüzlerce yıl sonrasına önemli veriler aktarmaktadır. Ege Bölgesi’nde günümüze ulaşan Rumlara ait nadir mezar taşlarından ele aldığımız ikisi, hem nitelikleri hem de verdikleri bilgilerle kendi dönemlerinden günümüze önemli bilgiler ulaştırmaktadır.” Haber Merkezi
Yorumlar
Kalan Karakter: