Turdak ile yine Likya yollarında
TURGUTLU ilçesinde etkinlik gösteren Turdak Dağcılık Kulübü sporcuları 509 km lik Likya yolu parkurunu yürümeye devam ediyor. Kulüp yöneticilerinden Perihan Hasergin gazetemizi ziyaret ederek etkinliği anlattı.
“Muğla Fethiye, Ölüdenizden başlayıp bir çok antik kentten geçen ve Antalya Hisarçandır köyünde biten tamamı 509 km olan dünyanın en çok yürünen Trakking parkuru olan Likya yolunu Turgutlu ilçemizin etkin Dağcılık Kulübü olarak Turdak ile dördüncü kez çıkacağımız ve bu etkinlikle 380 km sini yürümüş olacağımız Likya Yolu yürüyüşümüzün bu kez Göynük, Kemer, Phaselis, Tekirova, Çıralı etabını yürüyecektik. Toplam altmışbeş kilometrelik bir parkur. Heyecanla hazırlandık. 30 Eylül akşamı bir küçük otobüsle yola çıktık. MADAK Manisa Dağcılık Kulübünden de beş arkadaşımız vardı. Uzun bir yolculuktan sonra sabahın erken saatlerinde Batı Toroslar üzerindeki Hisarçandır’a ulaştık. Rehberimiz Ergun Beyin araştırmalarıyla Likya yolunun buradaki başlama noktasını bulduk. Gedelme-Göynük tabelasının altında soframızı kurup güzel bir kahvaltı yaptık. Sırt çantalarımızı hazırlanıp yeterli suyumuzu da çantalarımıza yerleştirdik. İniş aşağı tek sıra halinde yürümeye başladık. Çam ağaçlarının altında yol boyunca ilerledik. Sol tarafımızda derin bir vadi dibinde akan suyun sesi batonlarımızın sesine karışıyordu. Molamızın birini kanyonun içinde verdik. Hemen ayakkabılar çıktı, ayaklar soğuk suda serinletildi. Bize eşlik eden sevimli av köpeği hep yakın takipteydi. Yine ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık onunla. Dağlarda siklamen zamanıydı, pembe tavşan kulaklarını kuru yaprakların arasından uzatmışlardı. Yolumuz ana yola bağlandı, önümüze tekrar bir dere çıktı. Her yer kalabalık gruplarla doluydu. Jiplerle safari turundan dönen turistler el sallayıp geçtiler. Dünyadan ve Türkiye’den motosikletçileri de burada görmüş olduk. Eski tarihi Roma köprüsüne paralel yapılmış olan yeni köprüden geçip aracımıza ulaştık. Kemer’deki otelimize yerleşip günün yorgunluğunu attık. Akşam yemeğinden sonra şehirde bir keşif turu yaptık, esnafların arasındaki bir kahvede oturup çaylarımızı içtik. Ertesi gün için zinde olmamız gerekiyordu.
İyi bir uyku ve sıkı bir kahvaltıyla sabah sekizde ekip olarak hazırdık. Kuzdere-Phaselis arasını yürüyecektik. Aracımızla Kemer yakınındaki kuru bir dere yatağının kenarından yürüyüşe başladık. Levhaları ve kırmızı-beyaz çizgileri izleyerek ağaçların arasındaki patikaya daldık. Tek sıra halinde ilerliyor, zaman zaman geride kalanlar için mola veriliyordu. Rampa gittikçe sertleşti, kayaların arasından yürümeye başladık. Yine bir molada bir arkadaşımızın sağlık sorunu haberi geldi. Bir süre bekledik, sonra içimizden birkaç arkadaş geriye yardım için gittiler. Zaman zaman haberleşerek yolumuza devam ettik. Arkadaşımızın ambulansla hastaneye ulaştırıldığını bilmek, kızının ve iki genç arkadaşımızın da onların yanında olmasıyla biraz rahatladık. Güneş altında kurak ve kayalık bir yoldan hızla inip anayola ulaştık. Köprünün altından geçip Alacasu plajında yemek molası verdik. Tekne turlarının güzergahında olan koyda üç-dört tekne vardı. Yemekten sonra ayaklarımızı serinletip yine yollara düştük. Her tırmanıştan sonra güzel bir koya indik. Tekirova koylarında aklımız ve gönlümüz kaldı. Son kumsaldan sonraki tırmanış ve iniş sonunda Phaselis’e ulaştık. Likya Yolu’nun antik liman şehirlerinden biri. Suları bitmiş olan bizler önce büfeye koştuk tabii. Yarım litre su ikibuçuk lira olunca birbuçuk litreliklerden aldık. Phaselis’in caddesinde gezinip yapıların içine girdik, anfi tiyatroyu gezdik. Birçok yapıyı hala ayakta görünce bizlerden geriye neler kalır diye düşünmeden edemiyor insan. Phaselis’ten ayrılıp yola devam ettik. Tekirova’nın içlerine doğru ilerledik. Ana yola çıkıp, aracımızla otelimize geri döndük. Bu arada hastanedeki arkadaşımızdan iyi haberler aldık,bTurgutlu’dan gece gelecek olan arkadaşlarımızla haberleştik.
Üçüncü güne daha kalabalık başladık. Kahvaltı sonrası otelden çıkışımızı yapıp aracımızla Tekirova Likya Yolu başlangıcına hareket ettik. Tabelamızı bulup parkurun geçtiği yollardan yürümeye devam ediyoruz. Bu kez hedef Çıralı Sahili. Yürüyüşümüzü orada bitirip rafting için Manavgat tarafına geçeceğiz. Düz araç yollarında ilerleyip arada karşımıza çıkan iki çeşmeden elimizi yüzümüzü yıkayıp serinledik. Ekim ayı ama güneş hala yakıcı. Araç geçebilecek durumda olan dağ yolunda tırmanmaya başladık. Epey zorlandığımı itiraf edeyim. Sırt çantalarımızı erkek arkadaşlarımız taşıyıverdiler mola yerine dek. Bizi en çok yoran da susuz kalma korkusuyla yüklendiğimiz en az üç litrelik sular. Moladan az sonra tatlı bir iniş başladı ve uzaktan Çıralı sahili göründü. Saat ondört sıralarında gördüğümüz Çıralı’ya onsekizde ancak varabildik. Dört saatlik yürüyüşte kaç kez tırmanıp indik, harika koyları geride bıraktık hatırlamıyorum. Koyu gri bir kumsalı olan sahilde öğle yemeğimizi yedik, ocağımızda çay yaptık. Bazı yerlerde öyle dik yokuşlar çıktık, deniz kenarındaki kocaman kayaların arasından geçtik ki elimiz ayağımız titredi. Gücü tükenen arkadaşların çantalarını Yasin arkadaşımız taşıdı. Çıralı sahilini görünce aşağı inişimiz çok daha hızlı oldu. Her gelen sırt çantasını tabelanın altına attı. Bu arada bizlere ilgiyle bakıp selam veren bir arkadaş kendini tanıttı. Likya Yolu Grubundan Altuğ Şenel ile karşılaşmak büyük sürpriz oldu. Likya Yolu Maratonu için buradaymış. Tüm arkadaşlar geldiğinde anı fotoğrafları çekilip vedalaştık ve Manavgat’a gitmek üzere aracımıza yerleştik. Likya yolu parkurunda böylece yürümediğimiz Patara-Kaş ve Demre-Kumluca etabı dışında tüm etapları tamamlamış olduk.
İki gün bizimle yürüyen Alman çiftimizi Kemer’e bıraktık. Başkanımızla birlikte üç kişi Antalya’da hastaneye uğramak üzere Hamza arkadaşımızın aracıyla yola devam ettik. Hastamız çok iyiydi, geçmiş olsun dileklerimizi, tüm arkadaşların selamlarını ilettik. İki gün hastamıza eşlik eden genç arkadaşlarımızı da alıp Manavgat’a doğru yola devam ettik. Serik’te akşam yemeği molası verdik . Köprüçay üzerindeki Köprülü Kanyonda Gaye Rafting’e ulaşmak epey zaman aldı. Hemen araçtan eşyalarımızı alıp gece elektrik ışığında çadırlarımızı kurduk. Bizim için hazırlanan çaylarımızı içip uyumaya çekildik. Rafting heyecanı da bir başkaymış. Sabah erkenden kalkıp yine tüm eşyaların toparlanması ve araca yüklenmesi, kahvaltının yapılmasından sonra sırayla sigorta belgeleri imzalandı, can yelekleri giydirildi, kasklar takıldı. Tek sıra grup fotoğrafları çekildi, köprüye dek yürüyüp fotoğraf çekimine devam edildi. Bu küçük alıştırmadan sonra patikadan çaya indik ve üç bota yerleştik. Kaptanlarımız küreklerin tutuş şeklini gösterip nasıl kullanacağımızı açıkladılar. Daha on metre ilerlemeden su savaşları başladı. Akıntıyla sürüklenirken kürek çekip hızlanmak, küçük şelalelerde ipe tutunurken botun suların akışına kapılması hayli keyifliydi. Su savaşları da küreklerle, kova ve taslarla devam ediyordu. Tam anlamıyla çocuklar gibi şendik. Bir mola yerinde Didim Dağcılık grubu ile karşılaştık. Başkanları Salim Kaynak beyle mayıs ayında Milas, Bafa Kapıkırı köyünde düzenlenen Latmos Şenliğinden tanışmıştık. Bize kovayla su atanlar bu grupmuş meğer. Onüç kilometrelik rafting yolculuğunun nasıl bittiğini anlayamadık. Korkuyla başladığımız raftingin eğlenceli bir oyun olduğunu öğrenmiş olduk. Botlar kıyıya çekildi, kürekler elimizde kıyıya çıktık. Can yeleklerimizi, kasklarımızı teslim edip ıslak halimizle koltuklara oturmadan aracımızla başlangıç noktasına geldik. Nefis bir öğle yemeği bizi bekliyordu: Asma yaprağında alabalık, makarna-bulgur pilavı ve salata. Üstüne semaverde demlenmiş çaylarımızı da içip yolculuk için aracımıza yerleştik. Çok güzel anılarla ve bu anıları sabitleştirdiğimiz fotoğraflarla döndük. Bize bu güzellikleri yaşatan TURDAK Başkanımız Celalettin Ölgün’e ve MADAK Başkanı Ergun Köse’ye çok teşekkürler.” HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: