TURGUTLU'da dağcılık etkinliği yapan TURDAK kulübüyle bu pazar Sart Kalesi’ne tırmandık.
Kış mevsiminin sert ve soğuk günlerini -eskilerin zemheri/karakış dedikleri günleri- yaşamamıza karşın Turgutlu ve çevresi o kadar da soğuk değil. Isı 13 derece dolayında. TURDAK dağcılarına doğaya çıkmak ve yürümek için havanın soğuk, yağışlı veya karlı olması engel değil.
Yürüyüş için sabahın alacakaranlığında yollara düşmüş 50’yi geçen sayıdaki sporcuyu toplanma yerinde bekler halde buluyorum. Otobüsün gelmesiyle içine büyük bir heyecanla doluşuyorlar. Hepsi neşeli, birbirleriyle şakalaşıp gülüşüyorlar. Sartmustafa kasabasına bir solukta varılıyor. Salihli’den gelen izci lideri de burada gruba katılıyor. Kulüp başkanı ve yürüyüşün kılavuzu Celalettin Baba(grup içindeki tabir böyle) tehlikeleri, kuralları anlatıp yürüyüşü başlatıyor. Yürüyüşün/tırmanışın iki parkurdan yapılacağını öğreniyoruz. Birinci parkura göre yürüyüş Sart kasabası Çaltılı Köyü sırtlarından başlayacak. Domuz Yarığı denilen çok sert ve zor bir geçitten geçilerek kaleye çıkılacak. İkinci parkuru seçenler ise (söylenenlere göre bu yol daha kolay) açık hava müzesinin yanından doğuya yönelip patikadan kaleye çıkacaklar.
Yürüyüş başlıyor. Patikalardan, uçurum kenarlarından yol alınıyor. Yaklaşık bir buçuk saat sonra her iki grup Sart Kale’sinde buluşuyor.
Edindiğimiz bilgilere göre Sart (Sardies), antik çağda hüküm sürmüş Lidya İmparatorluğu’nun başkenti. Sart o dönemde dünyanın da en zengin ve güçlü kenti. Yaklaşık 300 metre yükseklikte inşa edilmiş olan kale -surları bu gün çöküntü halinde olsa da- oldukça dikkat çekici. Etrafındaki dik yamaçlar ona ulaşılmaz bir kale niteliğini kazandırmış. Birçok kez kuşatılmasına rağmen hiçbir zamanda ele geçirilememiş. Krallar veya diğer yöneticiler, kentin aşağı kesimleri kuşatanların eline düştükten sonra kaleyi bir kaçış ve sığınma yeri olarak kullanmışlar.
Şimdi bu sert kalenin burcuna Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılarla savaşırken şehit düşen bir askerin mezarı yapılmış. Kale içindeki sarnıç ve benzeri yapılar ayakta olmasına karşın surların altı erozyonla boşalmış. Surlar, mazgallar her an çökecekmiş gibi. Aşağıya bakıyorum. Tapınaklar ve diğer yerleşim yerleri ayaklarımın altında. Manzara karşısında bir kez daha hayranlıkla kendimden geçiyorum.
Ben kolay parkurdan yukarı çıktım ama Domuz Yarığı’ndan çıkan grubun oldukça yorgun düştüğünü, terden sırılsıklam olduklarını gözlemliyorum. Özellikle buraya ilk kez gelenler kalıntıları iyice inceleyip resimler çekiyorlar.
Biraz dinlendikten sonra hep beraber güneydoğuya yönelip sert yerlerden inerek Salihli-Ödemiş yoluna kavuştuk. Çamurhamamı köyünde kısa bir süre kahvaltı molası verdikten sonra dönüşe geçtik. Şirinyer köyü yolundan kuzeye, Sart yönüne döndük. Patikaları, orman yollarını izleyerek yukarı müzeye vardık.
Çok yorulduk fakat bu yorgunluğumuzu dönüş için tekrar araçlara binince daha iyi anladık. Araç ilerlerken herkeste bir yürüyüşü daha tamamlamanın huzuru var. Grup üyeleri inerken birbiriyle vedalaşıyor ve bir daha ki yürüyüş için sözleşiyor. Kim bilir belki bizde bu yürüyüşlerin müdavimlerinden biri oluruz. HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: