Tarımın yükünü taşıyan, arabaya koşulan, çift süren güç
Salih Özbaran
TARIMI besleyen güç denilince akla ilk gelen gücün "at" olduğunda tüm hemşerilerim aynı kanıdadırlar sanırım. Gerek binek, gerek arabaya/faytona koşularak gerekse tarlada çifte sürülerek yararlanılan bu "muharrik" gücün -özellikle makineleşme döneminden önce- ilk yazımda söz ettiğim demirci ustalarda başlayan, aşağıdaki satırlarda açıklamaya çalışacağım iş sahiplerinin yani cambazın, nalbandın, semercinin, saracın donatımından geçen bu sevimli ve cefakâr hayvan olan "at"ın, tarımdaki yararı paha biçilmez derecede değerli olmuştur.
Hamit Biriş'in at sevgisi
"Ooo! At dedin mi şöyle durup düşüneceksin" diyor at cambazı Hamit Biriş. Atları sevdiğini söylüyor, nükteyi de sıkıştırıyor araya "ama suratsız atı sevmem, suratsız karıyı da sevmem". Atın gülen ve elma gibi olan gözlerini dile getiriyor, onların o denli zeki olduklarını anımsatıyor; "size şu kadar söyleyeyim" diyor, zekâsını hatırlatıyor bize:
"Bence atlar insanlardan daha zeki. Onlar konuşamadıkları için zekâları ortaya çıkmıyor. Mesela dünyanın en zeki profesörünü al şehirden, ister arabaya bindir ister yaya, götür ovaya. Yedir içir. Aynı şeyleri bir de ata yap. Yıllar sonra profesörü aynı şehre getir, ovada yemek yediği yeri bulmasını söyle, bulamaz ama at bulur. At bir gördüğünü bir daha unutmaz" (s.13).
Hayvana hiç kıyamadığını da sözlerine ekleyen Hamit Biriş; insanlık dersi de veriyor. "hayvana hiç kıyamam" -insanların ona yaptıkları kötü zulmü hatırlatarak- "hayvana yapılmasın, bana yapılsın" diyor. "Gel dersin gelir, yap dersin yapar, taşı dersin taşır. Bir dediğini iki etmeyen zavallı hayvanın hakkı nasıl yenir, aklım almıyor"(s.16).
Nalbandçılık
Bıldırcın Sokağı'ndan Atatürk Bulvarı'na adım atıp biraz yürüdükten sonra -Dişçi Ziver'in (yıllar önce yerinden edilmiş) o güzel iş yeri ve evinin yanı başındaki- han çıkardı karşıma. Giriş yerindeki nalbant ve kıyısındaki semerci belirirdi hemen.
Cihat Yaydar 1957 Turgutlu doğumlu. Kalecik (Kırıkkale/Ankara)'dan gelip Turgutlu'ya yerleşen Nalbant Mehmet Pekmez'e Kara Mehmet'in Piyaleoğlu Caddesi'ndeki Hanı'nın içindeki iş yerinde -ilkokuldayken- yardımcı olarak başlamış işe. Haftalığı 2 TL imiş. Ustası nallanmaya getirilen bir eşeğin çivisini çakmasını istemiş. O da çakmış, ama yanlış: "Çakacaksın yanlış olacak, tekrar çakacaksın yine yanlış olacak, sonunda bakacaksın ki düzeltmişsin" demiş ustası; böylece "hayatının dersini" almış. "Acemi nalbant gâvur eşeğinde öğrenirmiş nalbantlığı" esprisini eklemiş.
Motorlu taşımacılığın gelişmesiyle işyerini kapatmak zorunda kalan Cihat Yaydar, "artık ben insanların ayağına gidiyorum" diyor. Bütün araç-gereçlerini arabasına dolduruyor; Bayındır, Ödemiş, Uşak, Afyon, Konya, Antep, yollarına düşüyor; "seyyar nalbant" olarak çalışıyor. İlginç bir anısını şöyle yansıtıyor:
"Ayber Yaylası'na gitmiştim. Orada atlar turistleri gezdiriyor. Baktım atlar kayıyor. Dayanamadım. Bir sonraki gidişimde lastikli nal götürdüm, atları nalladım. Atlar kaymayınca sahipleri o kadar memnun oldular ki. Batum'a gittim bir gün. Benim dünür oralardan. Yollar Arnavut Kaldırımı döşenmiş. Karşıdan bir atlı geliyor, heybetli. Durdurdum. "Ne durdurdun beni?" diye sorunca aramızda şöyle bir konuşma geçti: "Atın çok güzelmiş nazar değmesin". "Sağol". "Ama atın yolda kayıyor". "Evet, burada nalbant yok". "Ben atlarını nallayayım" dedim ve hemen işi bitirdim. Adam çok memnun oldu. Cep telefonu almıştım, parasını ısrarla o verdi. Eve dönünce adama altı takım daha nal gönderdim".
Mesleğinin sırlarını da anlatmış Cihat Usta. Bu zorlu zanaat kolunda başa gelen kazaları da atlatmış; ama mesleğindeki başarılarıyla da gurur duymuş. "Lastikli nalı ben icat ettim" diyor.

Semercilik
Bökü'nün röportaj yaptığı Ali Alayiğit 1960 doğumlu. Kurtuluş İlkokulu'nda okumuş. Helvacı Osman'ın karşısındaki Mehmet Ernalçacı'da çıraklıkla başlamış mesleğe, 2,5 TL haftalıkla. Askerliğini yaptıktan sonra Hacı Cemal'in sokağında kendi işyerini açmış, 1982'den 2012'ye kadar sürdürmüş işini. "Şu anda benden başka Turgutlu'da semerci yok" diyor söyleşisinde. (Kasaba'da önceleri 27 tane semerci ustası bulunduğu hatırlanacak olursa -1932 yılında düzenlenen Manisa İl Yıllığı'nda belirtilen 15 semerci olduğu dikkate alınırsa-değişimin nasıl bir hızla yaşandığı ortaya çıkmaktadır).
Ali Alayiğit, hayvanın da özelliklerini düşünerek, söyleşisinde işinin püf noktalarını anlatıyor. Semer için gerekli malzemeleri sayarken sazın Denizli'nin Çivril'inden (önceleri Afyon Bolvadin'den) getirildiğini, semerin ön ve arkasına takılan ağaçların dağ köylerinden, sağlam olduğuna inanılan keçi derisinin de Tire'den sağlandığını belirtiyor. Semeri süslü olmasını isteyenler için süsleri kendisinin yaptığını söylüyor. "Ayna takılır, güller takılır" diyor. Dışarıdan bakanların süs sandıkları şeyin aslında dikiş olduğunu da ilave ediyor.

Bir buçuk günde ancak bir semer yapabiliyormuş (başka ustaların bir günde bir semer ortaya koyduklarını söylerken, herhalde, işini ne denli titizlikle yaptığını ima ediyor Ali Usta). "Benim kızım daha doğmamıştı. Ödemiş'in Kavakalanı köyünde semer yapıyordum. Kızım 20 yaşına geldiğinde yaptığım bu semerler tamire gelmeye başladı" derken yaptığı semerin ne denli dayanıklı olduğunu da söylemek istiyordu. Kadının çalışmasıyla ilgili eşinin dile getirdikleri burada tekrarlanmaya değer:
"Ben semerciliği öğrenmeyi ve eşime ekonomik olarak yardımcı olmayı çok istedim ama kendisi buna yanaşmadı. Kasabamızda eşiyle birlikte çalışan birkaç kadın olsaydı belki kendisini ikna edebilirdim ama ne yazık ki yoktu".
Ali Alayiğit'in "Sen eşek olursan semer vuran çok olur" hatırlatmasıyla bitireyim bu faslı.

Saraçlık
Hayri Bökü bir başka söyleşisini Saraç Erkan Biriş ile yapmış. Biliş 1968 Turgutlu doğumlu. Hayvana, çiftte veya arabada yön vermek için kullanılan başlık dikimiyle başlamış sanatkârlığına. Başlığa takılan dizginin ata yön veren sürücünün tuttuğunu, hızını ayarladığını, fren yaptırdığını söylüyor; "baldım"ın önemine değinirken onsuz atın ne yapacağını bilemediğini hatırlatıyor; boyna takılan "hamut" için de "hayvanın yük çekmekte can simidi olduğunu ekliyor:
"Hamut saraçlığın en çok ustalık isteyen bölümüdür. İyi bir hamut olmazsa hayvan eziyet çeker. İyi bir hamut ustanın işçiliğinin kalitesini gösterir. Hamut yapısında hayvanın vücut yapısı çok önemlidir. Terzinin provası gibi hamutun da iyice hayvanın vücuduna oturtulması gerekir"(s. 145).
Kamyonların taşıma işlerinde kullanılmasından önce mesleğinin altın çağını yaşadığını belirterek at arabalarının ne denli yararlı işler yaptığını hatırlatıyor.

Yorumlar
Kalan Karakter: