Süleyman Kasım’ın öldürülmesi ve Ortadoğu
Turgutlulu Emekli Kurmay Albay, GAÜ Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar’ın köşe yazısı
ABD tarafından İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleyman’ın Bağdat’ta ABD saldırısı sonucu öldürülmesi Ortadoğu’da her zaman gergin olan havayı daha da gergin hale getirmiştir. Peki olaylar nasıl aniden bu safhaya gelmiştir?
Yaklaşık on gün önce İran destekli Hızbullah Tugayı tarafından Irak’ta dört ABD üssüne saldırı yapılmıştır. Bunun üzerine ABD, Irak ve Suriye’de Hızbullah’a ait bazı hedefleri vurmuştu. Saldırı sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Mark Esper bir açıklama yaparak, “Daha da ileri adımlar atılacağı” yönünde beyanat vererek olayların tırmanacağı sinyalini de vermişti. Özellikle ABD’nin bu saldırısı sonrası Başkan Trump tarafından herhangi bir açıklama yapılmaması, bu saldırıların bilgisi dışında yapılmış olabileceği ihtimalini artırmaktaydı. Çünkü, ABD’de Beyaz Saray, Pentagon, Temsilciler Meclisi ve CIA arasındaki görüş ayrılığı sürekli gündeme gelmekteydi. Daha sonra yılbaşı gecesi, Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği binasının bir kısmı Şii tandanslı Haşbi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) tarafından işgal edilmesi olayların tırmanacağını göstermekteydi. Nitekim, bunun hemen akabinde ABD İran’ın ve Şii dünyasının en güçlü askeri figürlerinden General Kasım Süleyman’ı öldürerek gerilimi iyice tırmandırmıştır. Aynı Saldırıda Haşbi Şadi Komutan Yardımcısı El-Mühendis de öldürülmüştür.
Daha sonra, ABD’nin Bağdat’ta Haşbi Şabi’nin üst düzey yöneticilerine karşı drone ile bir saldırı daha gerçekleştirdiği haberleri gelmiştir. Peki bundan sonra neler olabilir? ABD’nin Irak ve Suriye’de Hızbullah Tugayına ait hedefleri vurmasından sonra hem Hızbullah, hem de İran bu saldırıların intikamının alınacağını belirtmiş ve Bağdat Büyükelçiliği işgal edilmişti. Şimdi yine İran ve Hızbullah tarafından Kasım Süleyman’ın öldürülmesinin intikamının misliyle alınacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla, İran ve Hızbullah’ın Kasım Süleymani’yle aynı değerlikte bir hedefe saldırı yapabileceği öngörülmektedir. Bu hedeflerin, Irak, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE’ni de içine alan geniş bir coğrafya da olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Kasım Süleyman’ın öldürülmesinin ABD, İran ve bölge açısından ne gibi sonuçlar doğuracağına bakacak olursak, şu tespitlere ulaşabiliriz. ABD tarafından bu saldırıların yapılmasının, gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimleri ve Trump’ın azil süreci ile ilgili olduğu yönünde iddialar vardır.
İran, ABD iç politikası için her zaman geçerliliğini koruyan bir karttır. Bu nedenle bu saldırılar gerçekleştirilmiş olabilir. Ancak, seçime bir yıl kadar bir zaman olduğundan, sanki bu gerginliğin ABD yönetiminde bulunan şahin ve Evanjelist yapının bir yönlendirmesi olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak ABD’ninne amaçla olursa olsun, egemen bir ülkede gerçekleştirdiği saldırılar uluslararası arenada ve kamuoyunda belki açık olarak kınanmamış, ancak destek de görmemiştir. Bu saldırı, İran’da hükümet karşıtı gösterileri yatıştırmış ve adeta birleştirici bir rol oynamış, gösterilerin ABD karşıtlığına çevrilmesine yol açmıştır. İran’da, ABD’deki Evanjelistlerin beklediği Mesih’in karşılığı olarak, bir grup tarafından Mehdi’nin geleceği beklentisi vardır. Bu iki grup, karşılıklı olarak olayların daha da tırmanmasını arzu edebilir. Buna dikkat etmek gerekir.
Ortadoğu’da din referanslı politika ve gelişmeler her zaman için kabul görmüştür. Irak’da ise durum daha da tehlikeli ve kırılgan bir hale gelmiştir. Çünkü, Şii gruplar, ABD karşıtı eylemlerini artırmış, halen hükümet karşıtı protestolarına devam eden değişik mezhep ve etnik yapıdan oluşan başka bir grup ise, İran’ın, Irak’ın içişlerine müdahalesine son vermesini, Irak’ın kendi haline bırakılması yönünde gösteriler, hatta Kasım Süleyman’ın öldürülmesinden duydukları memnuniyetlerini dahi göstermektedir. Dolayısıyla, Irak’ta olaylar aniden kontrolden çıkabilir. ABD ve İran arasındaki gerginlikten en fazla etkilenecek ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Çünkü her iki ülke aralarındaki çatışmayı körfez bölgesi dışına taşıma gayreti içindedir.
Görünen odur ki, kozlarını şu anda bölgede en zayıf halka olan Irak üzerinden paylaşacaklardır. Bu nedenle Türkiye, uzun zamandır endişe ettiği Suriye’nin toprak bütünlüğü yerine, Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması ile karşı karşıya kalabilir.
Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi ile ilgili tezkeresi meclisten geçmiştir. Doğal olarak, Türkiye’nin Libya ile ilgili çeşitli tasarrufları olabilir. Ancak Türkiye’nin hemen yanı başında olan bu gelişmeleri değerlendirerek, Libya’ya göndermeyi planladığı askeri varlığını, en azından ABD-İran arasındaki tansiyon yatışıncaya kadar ertelemesini, bu mümkün olmadığı takdirde; eğit/donat, danışmanlık, istihbarat desteği ve deniz unsurlarından oluşan daha düşük bir kara gücü profili ile yerine getirmesinin daha mantıklı olacağı öngörülmektedir.
Kaynak: https://www.kibrisgazetesi.com/suleyman-kasimin-oldurulmesi-ve-ortadogu-makale,10236.html
Yorumlar
Kalan Karakter: