EGEUMUT Hastanesi Üroloji Uzmanı Op.Dr. Arif Kol, Prostat Kanseri hakkında gazetemize bilgilendirici açıklamalarda bulundu. Op.Dr. Arif Kol yaptığı açıklamada: “Bilindiği gibi prostat bezi erkek üreme sisteminde yer alan, mesane (İdrar torbası) ile rektum (Makat) arasında bulunan bir organdır. İçerisinden üretra denilen idrar kanalı geçer ve bu kanal idrarı dışarı atmaya yarar. Aynı zamanda testisler ve diğer üreme salgı organlarının kanalları da prostata açılır ve boşalma esnasında bu yapıların salgıları idrar kanalı yoluyla dışarı atılır. Yaş arttıkça prostat bezi büyümeye başlar ve zaman içerisinde bu büyümeye bağlı idrar kanalında tıkanma meydana gelebilir. Bu büyümeler “İyi huylu prostat büyümesi” olarak adlandırılmaktadır. İyi huylu büyümeler kanser ile karıştırılmamalıdır ve kanserleşme riski yoktur.
Prostat kanseri de diğer organ kanserleri gibi prostat bezinde düzensiz ve kontrolsüz büyüme ile giden bir hastalıktır. İyi huylu büyümelerden farklı olarak bölgesel diğer organlara ya da uzaktaki başka organlara yayılma ve oralarda da hastalık oluşturabilme potansiyeli vardır. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte yaş, ırk ve genetik özellikler riski arttırmaktadır. Yaş en önemli risk faktörüdür ve 50 yaş üzerinde bu risk artmaktadır. Prostat kanserlerinin %85’i 65 yaş üzerinde saptanmaktadır. Ailede, özellikle birinci derecede akrabalarda prostat kanseri olanlarda prostat kanserine yakalanma riski artmaktadır. Kalıtsal prostat kanseri görülme olasılığı azdır ve genellikle 55 yaş altında ortaya çıkar. Özellikle aile öyküsü olanlarda 40 yaşından sonra ve olmayanlarda da en azından 45 yaşından sonra herhangi şikayet olmasa dahi yıllık kontrollerin yapılması önemlidir. Prostat kanserinin belirtileri genellikle hastalığa özgü değildir. İşerken zorlanma, sık işeme, kesik işeme, gece idrara kalkma, aniden sıkışma ve bazen idrar tutamama gibi iyi huylu büyümelerin benzer şikayetleri görülebilir. Bunlar hastalığa özgü değildir ve yaşla büyüyen prostatın idrar kanallarına yaptığı baskıya bağlı ortaya çıkmaktadır. Bazen prostat yapısında ki bozulmaya bağlı idrar ve menide kanama görülebilir. İlerlemiş ve yayılmış hastalığı olanlarda, kemik ağrıları ve bazen kırıklar; kansızlık ve bunun getirdiği halsizlik, uyku hâli gibi yakınmalar; lenf bezi tutulumuna bağlı ayaklarda şişlik gibi şikayetler daha ziyade geç evrelerde ortaya çıkmaktadır. Hastalık taramasından kullanılan en önemli gösterge, kandan bakılan PSA ölçümleridir. PSA prostat tarafından salgılanan bir proteindir ve kansere bağlı prostat hasarı arttıkça kan değeri yükselmektedir. Yaşa göre sınırlar değişmek ile birlikte 4 ng/dl üzerinde ki PSA yüksekliklerinin araştırılması gerekmektedir. Ancak PSA, %100 prostat kanserine özgül değildir. Enfeksiyonlar, yaş, prostat hacmi, idrar kanalı girişimleri gibi iyi huylu bazı etkenlerde PSA’da yükselmelere neden olmaktadır. Makattan yapılan parmakla prostat muayeneleri (DRM), tanıda yardımcıdır. Düzensiz ve sert büyüme yapıları, makatta fiksasyon gibi bulgular varsa ileri araştırmalar gerekmektedir.
Prostat kanserinden şüphelenildiği takdirde USG, BT gibi görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Ancak esas tanı prostattan patolojik inceleme ile konulabilmektedir. Bu amaçla makattan ultrasonografi eşliğinde görüntüleme sağlanarak şüpheli noktalardan iğne biyopsisi yapılmaktadır. Bu işlem yatış gerektirmeyen ve lokal anestezi ile kolayca uygulanabilen bir yöntemdir. Alınan parçaların histopatolojik incelemesi neticesinde prostatın hangi bölgesinde, ne düzeyde ve ne kadar yaygınlıkta kanser olduğu ortaya konulmaktadır.
Biyopsi neticesinde prostat kanseri saptandığı takdirde tedavi seçenekleri hastalık evresine göre değişiklik göstermektedir. Prostata sınırlı hastalıkta, yandaş hastalığı ve riski düşük olan hastalarda cerrahi seçenek ilk plandadır. Burada yapılan operasyonda prostat iyi huylu büyümelerden farklı olarak tamamen çıkarılmakta ve idrar yolu tekrardan bağlanmaktadır. Operasyon bağlı erken dönemde idrar kaçırma ve sertleşme problemleri olmakla birlikte genellikle 3-6 ayda hastaya bağımlı olarak bu problemler azalmaktadır. Ameliyat olamayan hastalarda radyoterapi diğer bir tedavi seçeneğidir. Son yıllarda ki yeni cihazlar ile diğer organ zararı aza indirilmiş ve prostata yönelik daha etkili tedavi aşamalarına ulaşılabilmiştir. Bazen radyoterapi öncesinde yada sonrasında kanser hücrelerini ortadan kaldırmak ve tedavi etkinliğini arttırmak amacı ile hormon tedavileri de uygulanabilmektedir. Bunların çeşitli formları mevcuttur. İleri evre hastalığı olanlarda ise hastalık evresine göre çeşitli tedavi yaklaşımları uygulanabilir.
Sonuç olarak prostat kanseri erkek kanser hastalığının %11’ini oluşturur ve kansere bağlı ölümlerin de %9’undan sorumludur. Çoğunlukla yavaş ilerleyen bir hastalık seyri gösterir. Erkeklerde risk faktörü yok ise 45 yaş üzerinde ve risk faktörü olanlarda 40 yaş üzerinde yıllık prostat kontrolleri, hastalığın erken saptanması ve tedavisinde önemli rol oynamaktadır.” İfadelerini kullandı. Gonca ÖZKAN FİDANCI
Yorumlar
Kalan Karakter: