NİF DAĞI (Olympos) TURDAKLILARI AĞIRLADI
TURGUTLU Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (TURDAK) sporcuları bu hafta antik çağda ismi Olympos olan Kemalpaşa Nif Dağı’na tırmandı.
Kış mevsiminin insana ilk önce sıcak yataktan çıkıp çıkmama tereddütleri yaşatan soğuk gününde biz de onlarla beraber yürüdük.
Pazar sabahı eski belediye binası önünde toplanan grubun soğuktan veya erken kalkmaktan etkilenmiş bir görünümü yok. Selamlaşma, otobüse yerleşme ve hareket beş dakikaya sığdırılıyor. Otobüs yol almaya başlayınca sıcak sohbetler içeriyi adeta bir kalorifer gibi ağır ağır ısıtıyor.
Konuşmalardan, yürüyüşçülerin giydikleri kıyafetlerden yola çıkarak kat edeceğimiz parkur hakkında fikir yürütüyorum. Bu sezonun en uzun parkuruna doğru ilerlediğimizi biraz korku dolu biraz da meraklı gözlerle öğreniyorum.
Nihayet yürüyüşün başlayacağı noktadayız. Çantalarımızı yüklenip kendimizi yollara vuruyoruz. Gerçi yol diyorum ama bildiğiniz keçi yolu. Grubun, anladığım kadarıyla doğanın bağrına bir hançer gibi saplanmış asfalt yollara alerjisi var. İyi ki de var. Çünkü öyle etkileyici yerlerle karşılaşıyorum ki anlatmak mümkün değil. Oysa Kemalpaşa yolundan defalarca geçtim ve bu güzelliklerin hiçbirinin bu güne kadar farkına varamadım. Kendime ne kadar kızsam az. Yollar bundan böyle benim için sadece doğanın bağrındaki hançer değil aynı zamanda insanın güzellikleri görmesine engelleyen at gözlükleri.
Nif Dağı her haliyle bizi şaşırtıyor. Yürüyüşe başladığımızda bizi ürküten alacakaranlık bilinmezliği güneşin doğuşuyla yerini ışık ve yansımalara bırakıyor. Her adımda değişen dekor zenginliği burayı büyülü bir sahneye çevirmiş. Bu sahnede oynanan oyuna TURDAK sayesinde katılıyorum ve o an içimden beraber yürüdüğüm grup üyelerine sarılıp teşekkür etmek geliyor. Kendimce ben artık misafir yürüyüşçü değilim. O muhteşem doğa sahnesinde, kuş sesleri arasında uçan bir kelebeğim.
Kemalpaşa-Torbalı yolu üzerindeki Karabel geçidini geçip Vişneli köyüne varıyoruz. Kuzeybatıda Nif Dağı’nın uzantısı Limontepe azametiyle karşıda duruyor. Bu noktadan itibaren çok bir yamaçtan tırmanışa geçiyoruz. İnsan ne kadar köreldiğini o zaman anlıyor. O güne kadar varlığından bile haberdar olmadığım kas gruplarını biraz da acı içinde hissediyorum. Belki yürüyüş sonrasında birkaç gün bu yorgunluğun acısını hissedeceğim ama emin olun buna şimdiden değdi bile. Sadece manzara değil insan ilişkileri, sohbetler de bir harika burada. Herkesin sözü cana can katıyor. Tecrübeliler yürüyüş anılarını anlatırken daha genç olanlar acaba biz de ileride böyle dinç kalıp uzun soluklu yürüyüşlere katılabilecek miyiz diye iç geçirip meraklı gözlerle anlatılanları dinliyor.
Mola sonrası tekrar zorlu yürüyüş başlıyor. Biraz ilerleyince karşımıza inanılmaz bir görüntü çıkıyor. Antik çağlardan kalma kale kalıntıları ve yerleşim yerleri hemen önümüzde. Sanki ilk ben keşfediyormuşum gibi mutlu oluyorum. Yüzlerce hatta binlerce yıl öncesinin insanını, yaşamlarını gözümün önüne getiriyorum. Birkaç hafta önce Spil Dağı’nda Pelops’un tahtına tırmandığımda yaşadığım heyecan yine çepeçevre sarıyor bütün benliğimi. Artık ne yorgunluk kalıyor aklımda ne soğuk.
Yükseldikçe görüş alanımız genişliyor. Abartısız en az beş sıra dağ silsilesini görebiliyorum. Arka arkaya sıralanmış tepelerin en arkasında bütün heybetiyle Boz Dağlar sıralanıyor. Çevre yeşile bürünmüşse de dağların yalçın tepeleri kar içinde. Diğer bir yönde ise Gaziemir hemen ayaklarımızın altında. Ve ben o an ne kadar yüksekte olduğumu daha iyi anlıyorum. Dinlenme noktalarından biri olan balık çiftliği aşağıda zar zor seçiliyor. Hedefi belirleyen grup yavaş yavaş inişe başlıyor.
Balık çiftliğine ulaştığımızda kimsenin yorgunluktan bir şeyler hazırlamaya dermanı kalmadığını fark ediyorum. Mis gibi alabalıkları bir büyük bir iştahla mideye indirme hayaliyle buraya gelenlerden şimdi eser yok. Balığın ne tadı ne de tuzu… Sadece karnımızı doyurmak için yiyoruz.
Biraz dinlenmenin ve karnımızı doyurmanın verdiği enerjiyle grup tekrar harekete geçiyor. Yaklaşık yedi saattir yürüyoruz. Bir hesaba göre otuz kilometre kat ettik.
Yürüyüş grubunu, özellikle de beni en çok sevindiren şey, bizi Turgutlu’ya götürecek olan aracı görmek oluyor. Bir otobüsün bu kadar şirin gözükeceği hiç aklıma gelmezdi. O artık bir otobüs değil bir uzun bir parkuru başarıyla tırmanıp sağ salim sonlandırdığımızın bir işareti. Hepimiz bu kadar yorgunluk sonrası beklenmeyecek bir çeviklikle biniyoruz araca. Bir dahaki yürüyüşü düşünerek tatlı hayallerle Turgutlu’ya varıyoruz.
Bir şey itiraf edeyim. Bu haftaki parkurda çok yorulsam da gazete için yazıyı yazarken bile gelecek haftaki yürüyüşü düşünüyorum. Haber Merkezi
Yorumlar
Kalan Karakter: