“Yollar uzun, dikenli, taşlı olsa da.
Sel, çığ, çamur, ateş her ne olsa da
İzci gülerek yürür.”
Şeklindeki izci şarkısında vurgulandığı gibi TURDAK sporcularını yağmur, kar, soğuk etkilemiyor. Bu pazar Turdak dağcılarıyla Güney, Karaoluk, Sivrice ile Akçapınar köyleri arasında gerçekleştirilen doğa yürüyüşüne katıldım.
Yine sabahın erken saatlerinde Turgutlu Belediyesi eski binası önünde toplanan grup, hava yağışlı olmasına karşın tek araca sığmayacak kadar kalabalıktı. İki otobüse ancak sığabileceğimiz için hemen ikinci araç çağırıldı. Derbent, Çıkrıkçı, Ayvacık köylerinin dönemeçli yollarındaki ilerleyişimiz araçlardakilerin neşeli sohbeti ve şakalaşmalarının yarattığı sıcak ortam sayesinde bir otobanda gidiliyormuş hissi veriyordu.
Güney’de kısa bir mola vererek bütün yürüyüş grubu olarak bu köyde grubun etkin üyelerinden Osman Tuğrul’un yaptırdığı adeta kartal yuvasını andıran yeni evini ziyaret ettik. Herkeste bir an önce yürüyüşe başlama isteği olduğu için fazla vakit kaybetmeden tekrar yola koyulduk. Artık yürüyüşün başlayacağı 780 rakımlı Yanıkharman tepesi yakınındaki Oyukbaşı mevkiindeydik.
Kulüp başkanı ve bu etkinlikleri düzenleyen Celalettin (Ölgün)’den bu parkurun Sivrice köyüne değin bölümünü ilk kez deneyeceklerini zor bir parkur olduğunu bilgisini alıyoruz. Başkanın anlattığın göre sadece Beşikkayası denilen yerden geçit var. Oyukbaşı’ndan aşağıda Kuşlar köyü ve çevresinde Değirmendere, Ayvacık köyünde Kocadere ve daha aşağılarda Çıkrıkçı köyünde Karacaali deresi adları verilen inilmesi, çıkılması oldukça zor yer yer kanyon özelliği gösteren bir dere uzanmakta. Hafiften yağan yağmura aldırmadan hemen hazırlığa başlıyoruz. Grup sarı, siyah, lacivert, yeşil ve başka başka renklerdeki yağmurluklarla orman içinde ilginç bir görünüm oluşturuyor. Bu parkurda Ayvacık köyünden bir çoban bize kılavuzluk yapacak. Beşikkayası’ndan çocukluğundan beri yüzlerce kez geçtiğini anlatıyor. Başkanın, bu gün bu çevrede domuz sürek avı yapıldığını, yaralı domuz saldırısı ya da avcılara hedef olunabileceğini, dolayıyla gruptan kopmaların olmaması, topluca hareket edilmesi gerektiğini vurgulamasıyla yürüyüşümüz daha da heyecanlı hale geliyor. Kısa bir süre sonra kuzeye yöneliyoruz. Midilli sırtında orman yangın önleme yolundan ilerliyoruz. İleride Beşikkayası derenin ortasında bir ortaçağ kalesi gibi dimdik görüyor. Uzun bir süre sırttan sırta yürüdükten sonra kıvrıla kıvrıla dereninin tabanına iniyoruz. Aslında çoğu yerde oturarak kayıyoruz. ve yol burada bitiyor. Beşikkayası’ndaki geçitten Karaoluk köyüne çıkacağız. Yağmurdan kayalar kayganlaşmış ve bizi epeyce yoracağını düşündüğüm çıkış bu sebepten daha da zorlu olacağa benziyor. Tırmanışta zorlananlar ipler ve diğer grup üyelerinin yardımıyla yukarı çekiliyor. Böylece parkurun birinci, belki de en tehlikeli yeri geçilmiş oldu.
Kılavuz, görevinin burada bittiğini söyleyerek bizden ayrılıyor. Karaoluk köyü hemen önümüzde. Köy kahvesine kısa bir çay molası vereceğiz. Ama büyük bir hayal kırıklığı… Köy kahvesi kapalı. Bunun üzerine grup Sivrice köyünde mola vermeyi kararlaştırıyor. Karaoluk’tan ayrılıyoruz. Patikalardan ilerleyerek Sivrice köyüne ulaşıyoruz. Sobası gürül gürül yanan ve içerisini mis gibi yeni demlenmiş çay kokusu sarmış kahvehanede yanımızda getirdiğimiz kahvaltılıklarımızı da açarak çaylarımızı yudumluyoruz.
Terli vücutlarımız daha fazla dinlenmemize izin vermiyor. Hedefte Sivrice tepesi var. Aldığımız enerjiyle yola koyuluyoruz. Sık ağaçlı ormanlık alan kolay geçit vermiyor. Yükseldikçe devasa kaya parçaları önümüze dikiliyor. Bir insanın zor geçeceği geçitlerden aşıyoruz. Herkesin yüzünde bir yorgunluk hissi olsa da hiç kimsede en ufak bir pişmanlık ifadesi yok. Her adımda manzara daha da genişliyor. Grubun hızlı üyeleri zirveye vardı varacak. Tırmanışımız yaklaşık bir saatte tamamlanıyor. Zirvede daha önceden oraya dikilmiş, zamanın ve rüzgârın yıpratıcı etkisini derinden hisseden bayrağımız dalgalanıyor. Bir bölümü parçalanmış bayrak grubun hep bir ağızdan söylediği İstiklal Marşı eşliğinde değiştiriliyor. Bu tepenin, daha önceden buraya tırmanan grup üyeleri arasındaki ismi “Şapka Uçuran Tepe”. Gerçekten de tepe inanılmaz bir rüzgâr alıyor.
Artık iniş yolundayız. Kimi yerde iniş tırmanıştan daha zor. Yine ipler yardımıyla aşıyoruz bazı engelleri. İlerlediğimiz yol üzerindeki dağ çilekleri her adımda enerjimizi yeniden tazeliyor. Tam da olgunlaştıkları dönemde çilekler bir harika. Bir süre sonra Payamgediği denilen bölgeye geliyoruz. Burada verdiğimiz kısa bir mola sonrasında yürüyüşümüz devam ediyor. Tolastepeyi de bir çırpıda geçiyoruz. Sivrice tepesine çıkarken yürüyüşçülerde gözlemlediğim yorgunluk daha da belirginleşmiş durumda. Artık yürüyüşümüz son noktası olarak belirlediğimiz İzmir-Ankara yoluna varmak üzereyiz. Bu yürüyüş henüz tamamlanmadı ancak sağdan soldan gelecek haftanın yürüyüşünün nasıl olacağına dair duyumlar alıyorum. Herkesi bir sonraki hafta gidilecek Sarılar Ayvacık güzergâhının heyecanı sarmış durumda. HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: