Ali Rıza Aksoy'un 1960'ların Turgutlu'suna yolculuk-5
İnanmak zorunda değil, dinlemek zorundasın
SADECE Fethi mi? Birçok renkli kişiliğin, neşe ve hüzün veren hikâyelerine, çoğu zaman “inanmak zorunda değilsin ama dinlemek zorundasın” esprisiyle, zevkle kulak verirdik.
Örnekler çok, mesela Palavuz Sakıp, bir gün akşam sıcağında tarladan dönerken başından geçeni anlatmıştı.
Yorgun argın, tozlu dar yollarda yürürken arkadan gelen sesi duyunca bakar ki, komşusu Domdom Hasan at arabasıyla gelmektedir. El eder, bakar Hasan zaten uyuyor, atı kendisi durdurur ve Hasan’ın yanına atlayıp kurulur. Hasan şöyle bir bakar, bir selam geveler ve uykuya devam eder, nasıl olsa at yolu biliyor.
Sakıp şanslı günündedir, güneşte yürümekten kurtulmuştur ya, biraz sonra en büyük marifeti olarak başlar ıslık çalmaya. Biraz sonra atın yürüyüşünde bir tuhaflık sezer Sakıp. At iki adım atmakta ve duraklayıp kafasını sola çevirmekte, sonra yine iki adım atıp duraksayıp sağa çevirmektedir. Sadık ıslık çalmayı durdurunca at normal yürümektedir.
Sakıp şaşkın yine ıslık çalmaya başlar ve yine aynı sonuç. Dur kalk, dur kalk, Hasan uyanır. Basar Sakıp’a küfrü. “Ulan ne diye Mehter marşını ıslıkla çalıyon, benim atın mehter takımında çalıştığını bilmiyon mu? Mehter adımıyla gidersek gece varırız kasabaya” der. Sakıp şaşkın ıslığı durdurur ve Hasan uyumaya, at ise normal yürümeye devam eder.
***
Madalyalı Lütfü Ağa
Ha, bir başka hikâye ise altın Kurtuluş Harbi madalyalı Lütfü agadan. Lütfü aga da Bulgaristan göçmeni ve hayvan cambazı. Hayvan yetiştirir, alır satar, sevilen bir insan. Bir keresinde iyi bir külhan at geçer eline. Atını anlata anlata bitiremez; çok hızlı koştuğundan, uzun yola dayanıklılığından bahseder, hatta otobüslerin kızıl yokuş yolundan 1.5 saatte gidebildiği İzmir’e, o küheylanla, bağların arasında bulduğu yoldan 1 saatte gittiğini söylerdi, ki hakikaten de yıllar sonra o yoldan Ankara otobanı açıldı ve İzmir’e otobüsler 45 dakikada ulaşmaya başladılar. O yolu yüzyıllar önce Lidyalıların kullandığı, bulunan eserlerle ispat edildi.
Neyse esas hikâye, Lütfü aganın küheylanla asfalt yoldan Ahmetli nahiyesine giderken yaşadığıyla ilgili. Asfaltta hızla giderken bir bakıyor ilerde ona borcu olan Mehmet dolmuşuyla gitmekte… Lütfü atı topuklar ve dolmuşu yakalar, başlarlar konuşmaya. Düşünün, atla dolmuş yan yana hızla gidiyor ve onlar bas bas bağırarak borç harç konuşuyorlar. Bir ara Mehmet’in ne dediği anlaşılmaz olur ve yavaşlarlar. Mehmet “Lütfü aga, Lütfü aga atına mukayyet ol, kafasını camdan içeri sokuyor, müşteriler rahatsız oluyorlar” der. At kafası dolmuşun içinde o hızla nasıl gidebiliyorsa artık!
Neyse, dedik ya, inanmak zorunda değildik ama dinlemek zorundaydık.
Yorumlar
Kalan Karakter: