Gezginlerin ayak izleri ve Kasaba
“İlk gün, görünüşü hiç de kötü olmayan bir yörede sekiz saat yürüdük. Yürüdüğümüz yola bir milden fazla uzakta bulunan köyleri geride bıraktık. Kumları parlak ve çok renkli ırmağı geçerek bir ağılda konakladık.
İkinci gün, yürüyüşümüz altı saat sürdü. Gezimiz, ovanın ortasında oldukça güzel, küçük bir kent olan Durgut’ta son buldu. Padişahın kulu olmayan ve buradan geçen bütün Hıristiyanlar yılda bir kez “haraç”, başka bir değişle dört-beş ekülük bir vergi öderler; ne var ki Frenkler hem Durgut’ta, hem bütün Türkiye’de bu vergiden bağışık tutulmuşlar. Turgutlu’da bir paşa bulunuyor. İran’dan gelen kervanlar kasabaya ulaştığı ve deve değiştirmek gerektiği için burada tam bir gün durmak zorunda kaldık.”
1830’lu yıllarda Charles Texier Turgutlu’ya gelir. Gezgin 1830’lu yıllar da yaptığı seyahat notlarını Küçük Asya adlı eserinde toplar. Charles Texier’in, Kasaba ile ilgili notları ise şöyledir:
“Bu ovanın sonunda Kasaba (Cassaba) adında küçük bir şehir vardır. Bu kelimenin “Türkçe” anlamı kale demektir. Fakat şehirde, az bile olsa böyle bir istihkâm belirtisi yoktur. Burada oturanların hepsi çiftçilerdir. Osmanlı ülkesinde, köylerin, küçük şehirlerin güvenliği ve düzeni yeteri derecede sağlanamadığından, çiftliklerde ve tenha yerlerdeki kır evlerinde güvenle oturulamaz. Kasaba’nın çok nadir olan bolluk ve bereketine; ufak bir sanat da eklense, o zamanki çalışmalardan tarım yüz defa daha çok yararlanır. Bu kadar verimli bir yerde büyük bir kısım arazinin ekilmemiş görünmesi, ne kadar üzüntüye sebep oluyor.
Turgutlu’nun meyveleri genellikle pek lezzetli ve boldur; fakat bunları asıl yetiştikleri yörelerde dikkatle seçmek gerekir. İzmir’in üzümleri, Ankara’nın armutları, Kasaba’nın kavunları, aşırı miktarda yenmedikçe hoş meyvelerdir. Kasaba’nın özellikle kavun, karpuzlarıyla domatesleri İzmir’de büyük üne sahiptir. İzmirliler bunları çok fazla tüketirler. Rumlarda Türkler gibi ufak salatalıkları çiğ olarak çekirdeği ile beraber yemekten hoşlanıyorlar. Kasaba şehrinde çok iyi cins tavuklar ve özellikle hindiler yetiştirilir. Hindiler İngilizce adlarını aklımıza getirdiler.
Sart’tın 10 km batısında bulunan Ahmetçi Köyü, düz bir alanda kurulmuş, küçük bir köy. Sart’a giden yol üzerinde yer alan köyün etrafı bahçelerle çevrili ve çok bir hoş yer. Burası Yörük ya da Türkmen göçebeleriyle iskân edilmiştir.
Derbent Köyü, Kasaba’dan iki saat bir mesafededir. Bu köyün aşağısında, karların eridiği mevsimde geçilemeyecek kadar sel suları birikir. Köy, sel sularının aktığı derenin tepesinde kurulmuştur. Bu köyün yanında, içinde mezarlıkta kullanılmış mimari süsleme parçaları görülen ancak terk edilmiş bir mezarlık bulunur. Bu köyün bazı yerlerinde hala iyi döşenmiş yol bölümleri ve duvar kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalıntılar, Derbent Köyü’nün zamanında kalabalık bir merkez olduğunu gösterir.”
Ali Şentürk
Ali Şentürk'ün kaleminden Kasaba
BİRÇOK gezginin, seyyahın ve de misyonerlerin yolu Turgutlu’ya düşmüş, bu seyyahlar Turgutlu’da gördüklerini, izlenimlerini gezi notlarına eklemişlerdir. Bazı gezginler, Kasaba’nın tavuklarından, hindilerinden söz etmiştir. Bazıları ise kavunlarından söz açmıştır. Turgutlu, atlarıyla ünlüdür diyenlerde vardır. Bu gezginlerden bazıları da Kasaba’nın hanlarını hamamlarını konu edinmişlerdir. Artık Kasaba’dan hindileri kovduk. Meşhur olan kavunumuzu da alıp gittiler. Ya ünlü atlarımız? Hani o Osmanlı Padişahı 2’ci Murat’a kök söktüren Turgut’un atları. Atlarda yok artık. Hanları, hamamları ve de cümle konakları yok edip atmışız. Şimdilerde ünlü tuğlamız var. Tuğlamız.
Bu gün Turgutluyu ziyaret eden iki seyyahtan söz edelim dedik. Bunlardan birisi 17 yüzyıl Turgutlu’su ile ilgili belgeler veren Jean-Baptiste Tavernier’dir. Coğrafya haritaları ticareti yapan bir Protestan’ın oğlu olan Fransız tüccar Tavernier, 1600 yılların ortalarında Turgutlu’ya gelir. Seyyahın, Kasaba ile ilgili notları çok azdır:“İlk gün, görünüşü hiç de kötü olmayan bir yörede sekiz saat yürüdük. Yürüdüğümüz yola bir milden fazla uzakta bulunan köyleri geride bıraktık. Kumları parlak ve çok renkli ırmağı geçerek bir ağılda konakladık.
İkinci gün, yürüyüşümüz altı saat sürdü. Gezimiz, ovanın ortasında oldukça güzel, küçük bir kent olan Durgut’ta son buldu. Padişahın kulu olmayan ve buradan geçen bütün Hıristiyanlar yılda bir kez “haraç”, başka bir değişle dört-beş ekülük bir vergi öderler; ne var ki Frenkler hem Durgut’ta, hem bütün Türkiye’de bu vergiden bağışık tutulmuşlar. Turgutlu’da bir paşa bulunuyor. İran’dan gelen kervanlar kasabaya ulaştığı ve deve değiştirmek gerektiği için burada tam bir gün durmak zorunda kaldık.”
1830’lu yıllarda Charles Texier Turgutlu’ya gelir. Gezgin 1830’lu yıllar da yaptığı seyahat notlarını Küçük Asya adlı eserinde toplar. Charles Texier’in, Kasaba ile ilgili notları ise şöyledir:
“Bu ovanın sonunda Kasaba (Cassaba) adında küçük bir şehir vardır. Bu kelimenin “Türkçe” anlamı kale demektir. Fakat şehirde, az bile olsa böyle bir istihkâm belirtisi yoktur. Burada oturanların hepsi çiftçilerdir. Osmanlı ülkesinde, köylerin, küçük şehirlerin güvenliği ve düzeni yeteri derecede sağlanamadığından, çiftliklerde ve tenha yerlerdeki kır evlerinde güvenle oturulamaz. Kasaba’nın çok nadir olan bolluk ve bereketine; ufak bir sanat da eklense, o zamanki çalışmalardan tarım yüz defa daha çok yararlanır. Bu kadar verimli bir yerde büyük bir kısım arazinin ekilmemiş görünmesi, ne kadar üzüntüye sebep oluyor.
Turgutlu’nun meyveleri genellikle pek lezzetli ve boldur; fakat bunları asıl yetiştikleri yörelerde dikkatle seçmek gerekir. İzmir’in üzümleri, Ankara’nın armutları, Kasaba’nın kavunları, aşırı miktarda yenmedikçe hoş meyvelerdir. Kasaba’nın özellikle kavun, karpuzlarıyla domatesleri İzmir’de büyük üne sahiptir. İzmirliler bunları çok fazla tüketirler. Rumlarda Türkler gibi ufak salatalıkları çiğ olarak çekirdeği ile beraber yemekten hoşlanıyorlar. Kasaba şehrinde çok iyi cins tavuklar ve özellikle hindiler yetiştirilir. Hindiler İngilizce adlarını aklımıza getirdiler.
Sart’tın 10 km batısında bulunan Ahmetçi Köyü, düz bir alanda kurulmuş, küçük bir köy. Sart’a giden yol üzerinde yer alan köyün etrafı bahçelerle çevrili ve çok bir hoş yer. Burası Yörük ya da Türkmen göçebeleriyle iskân edilmiştir.
Derbent Köyü, Kasaba’dan iki saat bir mesafededir. Bu köyün aşağısında, karların eridiği mevsimde geçilemeyecek kadar sel suları birikir. Köy, sel sularının aktığı derenin tepesinde kurulmuştur. Bu köyün yanında, içinde mezarlıkta kullanılmış mimari süsleme parçaları görülen ancak terk edilmiş bir mezarlık bulunur. Bu köyün bazı yerlerinde hala iyi döşenmiş yol bölümleri ve duvar kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalıntılar, Derbent Köyü’nün zamanında kalabalık bir merkez olduğunu gösterir.”
Ali Şentürk