PERİ’NİN GÖZLERİYLE; Prien- Domacia, Dilek Yarımadası Milli ParkıPerihan HASERGİN- TURDAKTURDAK, Turgutlu Dağcılık Kulübü ile yürümeye başladıktan sonra yıl boyunca yapılacak etkinlikleri izliyordum.Özellikle Söke- Prien Antik kentini içine alan parkura kesinlikle gidecektim.Nihayet günü geldi,etkinlik sayfası açıldı ama gecelemeli düzenlenmişti ve o haliyle katılmam olanaksızdı.Sonunda benim gibi düşünen arkadaşlarımın görüşünü de dikkate alarak Babamız Celalettin Ölgün etkinliği 20 Nisan'a aldı ve dünyalar benim oldu.
Gece 1'de yatmış olmam,sabah 5'de kalkacak olmam vız geldi.
Turdak ekibimizle ve değişmeyen midibüsümüzle ortalık ağarırken yola koyulduk.Söke-Sazlıköy'de yol kenarındaki bir kahvede paketler açıldı,keyifli bir kahvaltı yapıldı.Fatih arkadaşımız ve oğlu Enes'in getirdiği harika üzümlü-cevizli keki anmadan geçmeyeyim.
Prien antik kentine dağı tırmanarak girdik.Eeeee Prien'i görmek o kadar kolay değilmiş.
Aralarda çıkan çam ağaçlarına,doğanın yıkımına inat hala direnen sütunlar,yerleşim düzeni,taş döşenmiş yollar,su arkları hayran olunasıydı.Yerlere devrilmiş sütun tonozları insanın içini acıtıyor,alıp üst üste yerleştiresim geliyordu.
Prien'i kaderiyle baş başa bırakarak harika fotoğraflar çekip ayrılıyoruz.
Bizi bekleyen Doğanbey Köyünün ilk yerleşim yeri Domacia'ya ulaşıyoruz.Dilek Yarımadası Milli Parkı tabelası bizi karşılıyor.Taş döşenmiş harika bir yoldan yürüyerek Doğanbey Köyü Müzesine varıyoruz.Kısa bir tanıtım filmi izleyip müzeyi geziyoruz.Milli park içinde yaşayan hayvanların çok iyi hazırlanmış olan tahnitlerini ilgiyle izliyor,fotoğraflarını çekiyoruz.
Bu arada milli park içinde sekiz yüzün üzerinde endemik bitki türü olduğunu,bunların 18 türün Türkiye'de sadece Dilek yarımadasında, 2 türün de dünyada sadece bu milli parkta yetiştiğini öğreniyoruz.
Müzenin anı defterine duygularımızı not edip ayrılıyoruz.
Domacia Köyü'ne hayran oldum.Bundan sonra nerede yaşamak istersin diye sorsalar Domacia'da derim .
Renk renk güllerin sardığı taş duvarlı,panjurlu evlerde gözümüz,gönlümüz kaldı.
Köyden çıkışta karşımıza parkurumuzun levhasını görüyoruz,14 km.yazıyor.
Karaoluk Geçidi,Oluklu Kanyon ve Davutlar Milli Parkı.Tırmanış başladı.
Hafif çiseleyen yağmurun altında sapsarı açmış baygın kokulu katırtırnaklarının arasından çevremizi seyrederek yürüdük.Celalettin Babamızın arabada anlattığı kadar varmış.Katırtırnaklarının parlak sarısıyla baygın kokusu bizi sarhoş ederken harika renkleriyle erguvanlar biz de buradayız diyordu.Arkadaşlarım ve ben Fotoğraf çekme,güzellikleri bencilce kaydetme yarışındaydık...
Kısa bir süre yağmurluklarımızı giydik ama sıcak geldiği için tekrar sırt çantalarımıza tıkıştırdık.Sık sık batonumu kaybedip bulmam da günün esprisi oldu
Kıvrıla kıvrıla tırmanan yol bizi zirveye ulaştırdı.Zirvede kuytu bir köşe bulup Turdak'ın meşhur yeryüzü sofrasını kurduk.Kızartması,böreği,patates salatası,zeytini,peyniri,salçasıyla minik kaplarda ortaya konan yiyeceklerimiz hepimizi doyurdu.Babamızın yemek duasıyla birlikte sırt çantalarımızı,çöplerimizi toplayıp yine yola koyulduk.
Düzmüş gibi gelen,dinlendiren tatlı bir meyil ile Güzelçamlı tarafına geçtik.Karşılaştığımız deniz manzarası bizi büyüledi.Sık sık fotoğraflar çekildik.İniş devam ederken ağaçlar sıklaştı,yolun üzerinde birbirine kavuştular sanki.Koyu gölgeli yolda yürümek ayrıca keyifliydi.
Bazen anasonlu,bazen mis gibi baygın kokuları hissettikçe nereden geldiğini anlamak istercesine bakındık.Gözümüze bazen çiçek açmış defne ağaçları bazen püskül püskül çiçekli adını bilmediğimiz ağaçlar takıldı.Yasemin çiçeğine benzer çiçeğiyle dolu bir ağacı ilk kez burada gördüm.Şırıl şırıl akan bir dere bazen sağımızda bazen solumuzda adım seslerimize eşlik ediyordu.Rüzgarın çam dalları arasındaki fısıltılı uğultusu kuş sesleriyle bastırılıyordu.
Zaman zaman ailecek yürüyüşe çıkmış turistlerle karşılaştık,tatlı tatlı selamlaşıp yolumuza devam ettik.
Sık ağaçların arasında güneş bir görünüp bir kaybolurken bazen karşımızda bir kaya bloku yükseliyordu.İçimizden"acaba nasıl tırmanılır" diye çoğumuz düşünmüştür,kesin ...
Milli Parkın çıkışına ulaşmak bir yürüyüşün daha sonuna geldiğimizi hatırlattı.Gördüğümüz güzelliklerden sarhoş,tatlı bir yorgunlukla Güzelçamlı minibüsüne sığıştık.Sevgili aracımızı karşımızda görmek de güzeldi Güzelçamlı'da.
Hedef meyve şaraplarıyla ünlü,adı gibi şirin mi şirin Şirince'ydi.
Alacağım var Şirince'ye.Defalarca gitmeme rağmen yine Nişanyan Evlerini ve Matematik Köyünü göremedim.Tekrar gitmek farz oldu.
Gece 1'de yatmış olmam,sabah 5'de kalkacak olmam vız geldi.
Turdak ekibimizle ve değişmeyen midibüsümüzle ortalık ağarırken yola koyulduk.Söke-Sazlıköy'de yol kenarındaki bir kahvede paketler açıldı,keyifli bir kahvaltı yapıldı.Fatih arkadaşımız ve oğlu Enes'in getirdiği harika üzümlü-cevizli keki anmadan geçmeyeyim.
Prien antik kentine dağı tırmanarak girdik.Eeeee Prien'i görmek o kadar kolay değilmiş.
Aralarda çıkan çam ağaçlarına,doğanın yıkımına inat hala direnen sütunlar,yerleşim düzeni,taş döşenmiş yollar,su arkları hayran olunasıydı.Yerlere devrilmiş sütun tonozları insanın içini acıtıyor,alıp üst üste yerleştiresim geliyordu.
Prien'i kaderiyle baş başa bırakarak harika fotoğraflar çekip ayrılıyoruz.
Bizi bekleyen Doğanbey Köyünün ilk yerleşim yeri Domacia'ya ulaşıyoruz.Dilek Yarımadası Milli Parkı tabelası bizi karşılıyor.Taş döşenmiş harika bir yoldan yürüyerek Doğanbey Köyü Müzesine varıyoruz.Kısa bir tanıtım filmi izleyip müzeyi geziyoruz.Milli park içinde yaşayan hayvanların çok iyi hazırlanmış olan tahnitlerini ilgiyle izliyor,fotoğraflarını çekiyoruz.
Bu arada milli park içinde sekiz yüzün üzerinde endemik bitki türü olduğunu,bunların 18 türün Türkiye'de sadece Dilek yarımadasında, 2 türün de dünyada sadece bu milli parkta yetiştiğini öğreniyoruz.
Müzenin anı defterine duygularımızı not edip ayrılıyoruz.
Domacia Köyü'ne hayran oldum.Bundan sonra nerede yaşamak istersin diye sorsalar Domacia'da derim .
Renk renk güllerin sardığı taş duvarlı,panjurlu evlerde gözümüz,gönlümüz kaldı.
Köyden çıkışta karşımıza parkurumuzun levhasını görüyoruz,14 km.yazıyor.
Karaoluk Geçidi,Oluklu Kanyon ve Davutlar Milli Parkı.Tırmanış başladı.
Hafif çiseleyen yağmurun altında sapsarı açmış baygın kokulu katırtırnaklarının arasından çevremizi seyrederek yürüdük.Celalettin Babamızın arabada anlattığı kadar varmış.Katırtırnaklarının parlak sarısıyla baygın kokusu bizi sarhoş ederken harika renkleriyle erguvanlar biz de buradayız diyordu.Arkadaşlarım ve ben Fotoğraf çekme,güzellikleri bencilce kaydetme yarışındaydık...
Kısa bir süre yağmurluklarımızı giydik ama sıcak geldiği için tekrar sırt çantalarımıza tıkıştırdık.Sık sık batonumu kaybedip bulmam da günün esprisi oldu
Kıvrıla kıvrıla tırmanan yol bizi zirveye ulaştırdı.Zirvede kuytu bir köşe bulup Turdak'ın meşhur yeryüzü sofrasını kurduk.Kızartması,böreği,patates salatası,zeytini,peyniri,salçasıyla minik kaplarda ortaya konan yiyeceklerimiz hepimizi doyurdu.Babamızın yemek duasıyla birlikte sırt çantalarımızı,çöplerimizi toplayıp yine yola koyulduk.
Düzmüş gibi gelen,dinlendiren tatlı bir meyil ile Güzelçamlı tarafına geçtik.Karşılaştığımız deniz manzarası bizi büyüledi.Sık sık fotoğraflar çekildik.İniş devam ederken ağaçlar sıklaştı,yolun üzerinde birbirine kavuştular sanki.Koyu gölgeli yolda yürümek ayrıca keyifliydi.
Bazen anasonlu,bazen mis gibi baygın kokuları hissettikçe nereden geldiğini anlamak istercesine bakındık.Gözümüze bazen çiçek açmış defne ağaçları bazen püskül püskül çiçekli adını bilmediğimiz ağaçlar takıldı.Yasemin çiçeğine benzer çiçeğiyle dolu bir ağacı ilk kez burada gördüm.Şırıl şırıl akan bir dere bazen sağımızda bazen solumuzda adım seslerimize eşlik ediyordu.Rüzgarın çam dalları arasındaki fısıltılı uğultusu kuş sesleriyle bastırılıyordu.
Zaman zaman ailecek yürüyüşe çıkmış turistlerle karşılaştık,tatlı tatlı selamlaşıp yolumuza devam ettik.
Sık ağaçların arasında güneş bir görünüp bir kaybolurken bazen karşımızda bir kaya bloku yükseliyordu.İçimizden"acaba nasıl tırmanılır" diye çoğumuz düşünmüştür,kesin ...
Milli Parkın çıkışına ulaşmak bir yürüyüşün daha sonuna geldiğimizi hatırlattı.Gördüğümüz güzelliklerden sarhoş,tatlı bir yorgunlukla Güzelçamlı minibüsüne sığıştık.Sevgili aracımızı karşımızda görmek de güzeldi Güzelçamlı'da.
Hedef meyve şaraplarıyla ünlü,adı gibi şirin mi şirin Şirince'ydi.
Alacağım var Şirince'ye.Defalarca gitmeme rağmen yine Nişanyan Evlerini ve Matematik Köyünü göremedim.Tekrar gitmek farz oldu.