CHP’li Özel’den kürsüde siyah örtülü protesto
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM Genel Kurulunda konuşma yaptığı kürsüyü, siyah bir örtüyle kapattı.
Özgür Özel, Meclis'in susturulmasını siyah örtü örterek protesto etti.
İşte Özel’in konuşması:
DEMOKRASİYE VE MECLİS TARİHİNE KARA LEKE
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili olduğumuz ilk gün bu kürsüye büyük bir heyecanla geliriz, bu kürsünün hakkını vermek isteriz. Bu kürsüde yemin eder, o yemine sadık kalarak bizden sonraki kuşaklara kalacak olan tutanaklara tutarlılıklarımızla, iyi sözlerimizle, olumlu katkılarımızla geçmek isteriz. Herhâlde bir grup başkan vekilinin grubunun bolca söz kullanmasını, muhalefette ise en iyi muhalefeti yapmasını, iktidarda ise en kaliteli yasamayı yapmayla görevlendirilmiş grup başkan vekilinin yapacağı en zor konuşma muhalefetin söz haklarının kesildiği, demokrasiye ve Meclis tarihine kara bir lekenin sürüldüğü, bu Meclisin, muhalefetin ve bu kürsünün üzerine bir siyah örtünün geçirildiği böyle bir teklif üzerine söz aldığı zaman olur. Benzer bir şeyi Bursa işgal edildiğinde puşidei siyahı kürsünün üzerine örtüp "Bursa işgalden kalktığında bu ancak buradan kalkacak." demişlerdi, o Bursa o işgalden kalktı, o işgalciler o Bursa'dan gittiler, egemenlik tekrar milletin, hâkimiyet kahraman ordumuzun oldu, o zaman o siyah örtü kalktı.
Şunu size söz olarak, taahhüt olarak söylüyorum: Belki biz bu kürsüden gittikten sonra bu siyah örtü fiziken kaldırılır ama yaptığınız değişiklik Meclis tarihinde kürsüye öyle bir kara leke, öyle bir kara örtü örtmektedir ki günü geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında biz iktidar olduğumuz hâlde bugün yaptığınız kısıtlamaları geri alan, muhalefetin denetim olanaklarını arttıran, söz sürelerini arttıran teklifin altına bizler imza attığımızda bu kara örtü ancak o gün ortadan kalkacak. Size bunun sözünü veriyoruz.
15 Temmuz akşamı sığınakta ortaklaşılan bazı sözler vardı. O gece dendi ki: "Bu gece bu sığınakta Parlamento güçlendi, parlamenter sistem güçlendi, uzlaşma kültürü güçlendi." O gece demiştim ki içinizden bazı arkadaşlara: Hepimizin buradan alması gereken dersler var. Demek ki uzlaşıyı sığınağa bırakmamak lazımmış. Ama 15 Temmuz günü yaşananlardan, sığınaktaki o hissiyattan, ertesi gün burada "parlamenter sistem, parlamenter demokrasi" vurguları yapmaktan, bütün dünya doğası gereği iktidara karşı yapılmış bir darbe varken dönüp muhalefete bakarken, bizler demokrasiye, Meclise, seçilmiş Hükûmete sahip çıkarken sizin bir yılı biraz geçe savrulduğunuz bu nokta o günkü büyük uzlaşıdan iki parti olarak kopup parlamenter sistemi 16 Nisanda şu an meri olan ama meşru olmayan, mühürsüz ve geçersiz bir Anayasa değişikliğiyle yürürlüğe sokmanızla ve o süreçte bizim sizin o Anayasa değişikliğinize, halkımıza "İnanın bunlar Meclisi itibarsızlaştırıyorlar. Bunlar Meclisi yok sayıyorlar. Bunlar Meclisin sesini kısıyorlar ve kısacaklar." dediğimizde billboardlara "Güçlü Meclis" yazmayı gerekli görmüştünüz kendinizi savunmak için. Bugün güçlü Meclisi teklifinizle görüyoruz. O güçlü Meclis ki iktidarın gündemini milletin gündemiyle çakıştırmak için eldeki tek imkân olan grup önerilerinde, grup önerisini veren partinin süresini on dakikadan beş dakikaya, diğer partilerin süresini on dakikadan üç dakikaya yani reddedildiği ama "Reddedin." dediğine pişman olunduğu gün Soma önergesi için, 11 kez reddedip Gaziantep'te Doktor Ersin böğrüne bıçağı yediği gün kabul ettiğiniz hekime ve sağlık çalışanlarına karşı şiddeti araştırma önergesinin olduğu gün, 7 kez reddedip en son Kırkpınar Başpehlivanında doping çıkınca Doping Araştırma Komisyonu kurduğunuz gün, kadına karşı şiddet için bir kocanın, bir erkek demeye utandığım birisinin metrobüs durağında 38 bıçak darbesiyle çocuklarının anasını parçaladığı günün ertesinde o komisyonları kurduğunuzda bizim çabamız on dakika, on dakika kırk dakikayla yeterli olmamıştı. Şimdi diyorsunuz ki o günlerde Soma'yı görmedik, kadına karşı şiddeti görmedik, o günlerde dopingi görmedik, hekime karşı şiddeti görmedik, çocuk istismarını görmedik, kırk dakika dinledik görmedik, bu sefer on dört dakikada bu yeter. Bu, bu Meclis üzerindeki bir tahakkümün, sizin vicdanlarınız üzerindeki bir hükmedici zihniyetin yansımasından başka bir şey değildir.
BU İÇ TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİNİN MİMARI DA BİR GÜN FETÖ’CÜ ÇIKARSA ŞAŞIRMAYIN
Uçağını kullanan pilotun bugün FETÖ'cü çıktığı, 15 Temmuzun belgeselini yapan yapımcının FETÖ'cü çıktığı, Reis filminin senaristinin FETÖ'cü çıktığı günde, emin olun, demokrasi ki, konuşmak ki, özgürlükler ki darbelerin panzehridir, aşısıdır. Bu İç Tüzük değişikliğinin mimarı da bir gün FETÖ'cü çıkarsa kimse şaşırmasın. Çünkü bu değişiklik ancak FETÖ'yü sevindirir, darbecileri sevindirir. Meclisten umut kesilmesinden, sözden umut kesilmesinden... Düşünceden korkup kaba kuvvetle iktidarı elinde tutmak isteyen darbecileri sevindirir, başkasını sevindirmez, başkasına olanak tanımaz.
Dünyadaki bütün iç tüzük değişiklikleri muhalefet partilerinin talebiyle oluyor artık. Denetim olanakları artsın, denetim yolları çeşitlensin, süreler uzasın istiyor muhalefet, iktidar partisi bu öneriyi desteklediği oranda, o, onun onuru oluyor, gururu oluyor, övünüyor çünkü "Öz güveni yüksek bir iktidarım; istediği gibi denetlesinler, bolca konuşsunlar, ne kadar çok konuşurlarsa o kadar faydalanırım." diyor ama bugünkü gibi bir kaptıkaçtı İç Tüzük'le denetim olanaklarının daraltılıp sözün kısıtlandığı bir gün, demokrasi tarihine bir kara olarak geçer.
İKTİDAR GİBİ DAVRANIRSANIZ İKTİDAR GİBİ ELEŞTİRİLİRSİNİZ
Biz muhalefet partisiyiz. Muhalefete muhalefet etmek kitabımızda yok, bugüne kadar yapmadık ama bir muhalefet partisi, kendi gerçekliğinden kopup milletle arasındaki senedi, akdi unutup; bir muhalefet partisi ki iktidar refleksleri gösteriyorsa o muhalefet partisine sorarlar Nasrettin Hoca misali: Kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede? Sorarlar: Muhalefetsen muhalefetin sesini kısmaya nasıl imza atarsın, iktidarsan hangi bakanlıklar sende? Bunu seçmenine, milletine, halkına bir göster de görelim derler. Ondan sonra, tabii ki, boy sırasına göre yediden yetmişe cevap veren, küfreden, hakaret eden bir muhalefet partisiyle de karşılaşıyoruz ama şunu bilsinler: Biz, "MHP AKP'ye selektör yapıyor." dediğimiz gün dünyanın hakaretini yiyip nasıl arkasından haklı çıktıysak, bugün geldiğimiz noktada da muhalefetseniz muhalefet gibi davranın, iktidarsanız iktidar gibi eleştirilirsiniz; buna karşı da kimsenin kusuruna bakmayın, bunu hatırlatmak da tarihi sorumluluğumuzdur.
Birileri muhalefetin sesini, sözünü kısabilir. "Bu, iktidar-muhalefet ilişkilerinin doğasında var canım, siz de gelseniz yapmayacak mısınız?" sözünü zül kabul ederiz, hakaret kabul ederiz, hakaret kabul ederiz. Bu iftira bizim üzerimize tutmaz çünkü seçim beyannamemizi açar bakarsınız. İktidar için vadettiğimiz şeylerin en başında, vaatlerimizin en başında kesin hesap komisyonu gelmektedir. Kesin hesap ki, biz parayı nasıl harcıyoruz, bu komisyon denetlesin, başkanı ana muhalefet partisinden olsun, başkan yardımcıları da muhalefet partilerinden olsun diye seçim beyannamesine koymuşuz, kanun teklifimizi de hazırlamışız. Bir yanda alabildiğine denetime açık, söz hakkını artıran, muhalefeti güçlendirdikçe şeffaflığı sağlayacağını düşünen bir dünya görüşü, bir yanda on dakikayı üç dakikaya, üç dakikayı tutanağa havale eden sansürcü bir dünya görüşü. Sansürün kaldırılışının yıl dönümünde bu siyah örtüyü bir kere daha üzerinize üzerinize sallamak boynumuzun borcudur
Parlamentoda uzlaşmayı mucizeye dönüştürdüğünüzü, iktidar partisinin sayın grup başkan vekilleri Komisyonda defalarca söylediler. Diyorlar ki: "Efendim, ne yapalım, grup önerileri her geçen gün artıyor. 21'inci Dönemde 30'muş, 22'de 50-60 olmuş, 23, 24, 25 çığ gibi büyümüş, 300'e yaklaşan grup önerisi sunulmuş.
Arkadaşlar, grup önerisi ne zaman sunuluyor biliyor musunuz? Grup önerisi eğer Danışma Kurulunda uzlaşma çıkmadıysa sunuluyor. Yani şurasından okuyun: Biz gittikçe gittikçe kendimizi aşan rekorumuzu yenileyen biçimde Danışma Kurulunda muhalefete kulağımızı kapatıp onun halkın gündemine bizi davet eden yaklaşımına karşı "Hayır, halkın gündemi dursun, Meclisin gündemi, Hükûmetin gündemi şu çıkar çevresinin gündemidir, bu beklenen değişikliktir." diyerek uzlaşma kapılarını kapatmış, o yüzden her muhalefet partisi kendi grup önerisini sunmuş. Yani uzlaşmamanın adı yani "Biz bildiğimiz gibi yönetiriz, sizi dinlemeyiz."in adı "Grup önerisi çok veriliyor, o yüzden sınırlayalım; on dakikayı üç dakikaya indirelim, kırk dakikayı on dört dakikaya indirelim." olmuş.
Bugün geldiğimiz noktada artık şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız... Kolay kolay aynı fikirde olmam, değerlendirmelerini beğenmem, çoğunlukla hiç hazzetmem ama iktidar partisinin bugünkü Sayın Genel Başkanının Genel Başkanlık görevini Sayın Binali Yıldırım'dan almasına saatler kala ve birkaç gün sonra yaptığı iki tespit ve ortak söz şu: "Bizim partide metal yorgunluğu var." "Bizim partide metal yorgunluğu var." Yani havadaki uçakların sebepsiz yere çakılmasının açıklamasını söylüyor; evet, doğru.
Millet bize görev verirken diyor ki: "Gidin, Mecliste çalışın." İş takibine yollamaz millet bizi. Millet bizi hasbihâl etmeye yollamaz, orada burada devlet imkânıyla gezmeye, dünyayı dolaşmaya yollamaz; burada çalışmaya... Atanamayan öğretmen, mazotunu alamayan çiftçi, desteklemeden mahrum çiftçi, dünyanın en çok vergilendirilen asgari ücretlisi, bıçağı kemiğe dayanmış vatandaş buradan çözüm bekler ve sizi buraya yollar, der ki: "Tek adam yönetmesin diye kurdum Parlamentoyu, yoksa bir padişah, bir reis yönetebilirdi." Parlamento, insanların konuştuğu, hep birlikte doğruyu aradığı, "bir"in değil "çok"un aklının öne çıktığı bir yerdir. O yüzden "Yolladığım temsilcinin 3'ünden 1'i salonda değilse, en az 184 kişi yoksa bu Meclis beni temsil etmez." demiş, bunu da anayasasına yazmış.
Şimdi, siz, bir İç Tüzük değişikliğiyle "Kanunun başında, sonunda olsun ama, örneğin 300 maddelik bir kanunsa üç hafta boyunca bizim yerimizde yeller essin, kimse toplantı yeter sayısını aramasın. Yani ben Anayasa'yı ihlal edeceğim ama parmak izim üstünde kalmasın." diye, "Ben Anayasa'ya aykırı yasa yapacağım ama bu suçüstü durumu tespit olmasın." diye yoklamayı ve açık oylamayı kaldırıyorsunuz. Bunu da yandaşlığından hiç şüpheniz olmayan bir Anayasa Mahkemesinin, her şeye rağmen bunu görüşüp de bu kadar, 2 kere 2 "4" edecekmiş gibi bir gerçekliği görmezden geleceğine olan inancınızla yapıyorsunuz. Şu kadarını söyleyelim: Ne olursa olsun, bir gün partinizin Sayın Genel Başkanı "2 kere 2 '5' eder." dese ben Sayın Elitaş'ın çıkıp, gruba dönüp "Reis kerrat cetvelindeki tarihî hatayı düzeltti arkadaşlar." diyebilecek bir yetkinlikte olduğunu biliyorum. Ama sizin 2 kere 2'ye "5" demeniz ne kerrat cetvelini ne dünya üzerindeki hesapları ne de zaman zaman şiirlerle atıf yaptığınız o ilahî ve esas, gerçek hesabı değiştirmez arkadaşlar. Tarih önünde, vicdan önünde, ahlak önünde suçluysanız suçlusunuzdur ve bir gerçekliği ortadan kaldırıyorsanız eğer, buna, reisin 2 kere 2'ye "5" demesine ve yandaşlaştırılmış bir mahkemenin de "Evet, biz de 5 olabilir diye düşünüyoruz." sonucuna güvenmeniz hiçbir şeyi değiştirmez.
Size şu kadarını söyleyelim: 15'inci madde, 16'ncı madde kürsü dokunulmazlığı açısından, ifade özgürlüğü açısından tam bir fecaattir. Değerli milletvekilleri, bazı metinlerin içinde değişiklik yaparsınız. Metne dercettiğiniz cümleler, kelimeler işin doğası gereği metni ileriye taşımak içindir, daha güzele, daha iyiye, daha olumluya ama bir metnin içine iki cümle sokup o metni iki yüz elli yıl geriye götüren tek örnek budur dünya siyaset tarihinde. Diyorsunuz ki: "Biz iki cümle ekliyoruz oraya ve dışarıda suç olmayan bir şey bu kürsüde suç olacak." İki yüz elli yıl önce Voltaire ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki iki yüz elli yıl önce Voltaire: "Düşüncelerine katiyen katılmıyorum ama senin fikirlerini özgürce söyleyebilmen için hayatımı vermeye razıyım."
Şimdi siz İç Tüzük'ün, yapılacak değişikliğiyle, ifade özgürlüğünü, kürsü masuniyetini, Anayasa'ya aykırı, insan haklarına aykırı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne aykırı ve dünyada görülmemiş bir şekilde... Kürsü dokunulmazlığı şudur değerli milletvekilleri: Dışarıda suç olan bazı şeyleri burada suç olmaktan çıkarır; çıkarır ki milletin vekili istediği gibi konuşsun, düşünüp düşünüp korkup milletin kendine verdiği görevi yapmaktan bir zerre dışarıda kalmasın. Çağdaş ülkelerde kürsü masuniyetinin sınırlandığı örnekler ilerlemektedir ama dışarıda suç olmayan bir şeyin kürsüde suç olduğunu yazan ilk parlamento sizsiniz. Bunu kesinlikle yapmayın. Bunu yapmayın ki yarın öbür gün... Demokrat Parti eğer o darbeyle karşı karşıya olmasaydı, rahmetli Menderes o büyük mağduriyete, hepimizin kınadığı o korkunç sona muhatap olmasaydı rahmetli Menderes'in ömrü boyunca kendisinin ve çocuklarının kendinden utanacağı mesele inanın, tahkikat komisyonları olacaktı.
Sizin bugün yaptığınız iş tahkikat komisyonunun ta kendisidir. Onlar da 15 milletvekilinden kurulu "Çoğunluk böyle seçti, hepsi Demokrat Partiden seçildi." dedikleri bir komisyonla muhalefet partilerini denetlemişlerdi. İsmet Paşa'nın bir konuşmasına yayın yasağı getirmiş, İsmet Paşa Ulus Gazetesine gidip yayın masasına oturunca Ulus Gazetesini kapatmış ama Ulus Gazetesi günlük tirajının 50 katını Anadolu'nun dört bir yanında o nüshanın basılıp çoğaltılıp dağıtılmasıyla yapmış ve Demokrat Partinin esas meşruiyetini kaybetmesi o süreçtedir.
Sonrasındaki darbe ve arkasından yaşananların hepsini lanetliyoruz ama burada tahkikat komisyonunun utancını paylaşıyor, öyle bir rekoru egale ediyor, ötesine geçmeye çalışıyorsunuz. Buna karşı bizim sizi uyarmamış boynumuzun borcu.
Son olarak şunu söylemek isterim: Siz, biz bu kürsüye gelip sözlerimizi söyleyip kendi dünya görüşümüzü anlatmaya çalıştığımızda eğer ki kendinizden emin olsanız dersiniz ki... Hani diyorsunuz ya "CHP zihniyeti, CHP zihniyeti..." "Ey Kılıçdaroğlu, ey Kılıçdaroğlu..." Biz "Ey Kılıçdaroğlu"nun partisiyiz. Ya, neden korkuyorsunuz, neden çekiniyorsunuz? Desenize "Ya, bunlar zaten tutarsız, halkı etkileyemeyecek, söylemlerinin içi boş bir parti. Bırakın istedikleri kadar konuşsunlar, kendilerini tüketsinler."
Bakın, adalet yürüyüşünde, sebebi ve sonucundan bağımsız olarak bir soru ortadan kalkmıştır, o soruda şudur: "'Hayır' bir daha bir araya gelebilir mi?" Cevabı "Hayır, daha bitmedi."dir. "Hayır"ın bütün bileşenleri ve fazlası, yaptırdığınız ankette "evet" veren her 3 kişiden bir tanesi, sizinle birlikte 3 kişiden bir tanesi adalet yürüyüşünü sempatiyle karşılayıp ülke açısından hayırlı bir iş olarak görmektedir. Biz, yollardan öğrendiklerimiz, o yollarda yürürken yanımızda bulduklarımız, biz konuşurken ağzımıza eklenen ağızlar, bizi yeni kulakların duymaya başlaması, yeni kabukların çatlaması ve çığ gibi büyüyen adalet talebiyle, o milletvekilimizi tutukladığınız gün, kimse kusura bakmasın ama Cumhuriyet Halk Partisi bu faşizmle nasıl mücadele edileceğini yarından itibaren size gösterecek deyip buradan çıktık, gittik ya, sonra dünyanın en uzun, en büyük, en yüksek katılımlı hem de en barışçıl siyasi yürüyüşünü yaptık ya ve oradan gelip de buraya şu karşımdaki her birisiyle ayrı ayrı gurur duyduğumuz milletvekilleri arkalarında böyle otururken (siz onlar bir iki dakika fazladan konuşmasın diye tir tir titriyorsunuz ya, biz size şunu söyleyeyim: Birisi sordu, yabancı basın, sonra yazmışlar, manşet atmışlar "Picasso gibi" diye, "Dört saatte nasıl kararlaştırdınız ve planladınız bu eylemi." dediler. Biz o eylemi doksan dört yıl artı dört saatte planladık arkadaşlar, doksan dört yıl artı dört saatin birikimiyle yaptık ve göreceksiniz, istediğiniz kadar bu İç Tüzük'ün orasını, burasını alın, evirin çevirin. Biz muhalefetsek, milletten aldığımız yetkiyi biliyorsak o deve o iğne deliğinden geçer, ya deveyi küçültürüz ya deliği büyütürüz ama size bu Parlamentoyu dar ederiz arkadaşlar.HEBER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: