Cumhuriyet'le birlikte çevrecilik, tarım, orman vb.
Salih Özbaran
Cumhuriyet'in Kuruluş yıllarında çevre bilincine ilişkin şimdiye kadar yayınlanmış olan bilimsel kitap, makale ve yakın zamanlarda da medya kanallarıyla ortaya konmuş bilgilendirmelerin hiç de az olmadığı söylenebilir. Dünya ölçeğinde düşünüldüğünde "çevre değerleri" hakkında yazılanlar ve dile getirilenler Türkiye'dekilere göre çok daha fazladır. Ancak bu kısa gazete yazısında, özellikle, bir önceki yazımda (8 Mayıs 2020'de) belirttiğim Profesör Ulviye Özer'in, "Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluş dönemindeki kalkınmasına çevreci bakış" makalesinde sıraladığı ilke ve planlamalar göz önüne getirildiğinde, Atatürk'ün sorun belirleme, çözüm yollarını arama, denetleme ve başarısızlık durumunda ise yeni varsayımlar üretmede nasıl bilimi esas aldığı, çevrecilik ve tarım gibi çok önemli konulardaki öngörülerinin apayrı yeri olduğunu belirtmek apayrı bir vicdan borcudur; Atatürk'e ve bilime gösterilen sonsuz saygının bir gereğidir. Bakınız, Prof. Özer nasıl sıralamış çağını aşan bu sorumlulukları, nitelikleri:
- Sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma;
- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemindeki kırsal kalkınmasına çevreci bakış;
- Sürdürülebili kalkınmanın benimsenmesi ve başlaması;
- Sürdürülebilir arazi yönetimi, tarım ve kırsal kalkınma için alınan ekonomik önlemler;
- A'şar'ın (başlangıçta toprak kirası, sonradan vergisinin) kaldırılması, Ziraat Bankası'nın sermaye arttırımı, Tarım Kredi Kooperatifleri'nin kurulması; köylüye toprak verilmesi;
- Atatürk Çiftlikleri, çiftçilerin eğitilmesi, Ziraat Yüksek Öğretimi, uzmanların yetiştirilmesi; bilim ve teknolojinin uygulanması, biyoçeşitliliğin korunması ve biyoteknoloji yöntemi, tarıma dayalı endüstrileşme ve teknoloji transferi
- Çevrecilik bağlamında Cumhuriyet'in tatlı sularının korunması ve yönetilmesi;
- Sürdürülebilir insan yerleşimleri;
- Ormansızlaşma, çölleşme ve kuraklıkla mücadele; ormanlara yaklaşım, ormancı eğitimi, ormancılık uygulamaları, "Yürüyen Köşk" örneğinde Atatürk'ün ağaç sevgisi.
65 yaşını aşanların sokağa çıkmaları yasak olduğundan eşim Çiler, işini evden yöneten oğlum Erdem ve ben hergün dertleşiyor, medyanın yansıttıklarını izliyoruz; bu "meşum" salgının ne tür bir sonuç getirebileceğini tasavvur etmeye çalışıyoruz. Telefon ile kurduğumuz iletişim kolaylığıyla akrabadan ve dostlardan haber alıyoruz; onlara kendimizden söz ediyoruz. Kısacası, doğayı soluyan, sosyal etkinliği özleyen bir ortamın hayaliyle, ama evine kapanmak zorunda kalan bir ailenin serüvenini yaşıyoruz. Tıp uzmanlarının önerileri doğrultusunda ve sabırla gelecek sağlıklı günleri özlüyoruz.
Doğal olarak memleketimiz Turgutlu'yu da düşünüyoruz. Ben geçmişe dalıyorum, tarihi deşiyorum, Yazdığım kitapların içeriklerine göz atarken ne denli doğa ile bütünleşebildiğimi sorguluyor, ülkemizde tarih araştırmaların ve öğretiminin bu alanda kaç yıl yitirdiğimizin hesabını yapmaya çalışıyorum. Bir süredir Kasaba'm Turgutlu'yu merkeze aldığım çalışmalarla attığım adımların yeterli olup olmadığını kendime sorup duruyorum.
İster istemez, "korona"nın kafamıza -tabii ki dünyanın beynine- kazıdığı yaşamsal sorunun anımsattığı doğa, çevre, ekosistem, iklim vb. üstüne daha çok, daha da çok, eğilmenin gereğini sorumluluk taşıyanlar kadar, doğaseverler kadar, kaçınılmaz sayıyorum. Bu nedenle, Çaldağı yağmasını bilen, ona karşı göğüs geren ve betonlaşmaya tanık olan hemşerilerimin onaylayacağını umuyorum. Kurtuluş Savaşı'nı izleyen, hastalıklarla da savaşmış yoksul yılları anımsatmak ve Mustafa Kemal Atatürk'ün önderlik ettiği sağlık kuruluşlarının yükseldiği, çevre düzenlemelerin yapıldığı günleri, yılları minnetle anmak istiyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: