SERBEST KÜRSÜ
Çaldağı’nda risk Kütahya’dan çok daha büyük
KÜTAHYA'da bir gümüş madeninde siyanürlü atıkları depolayan iki setin yıkılması bölgenin büyük bir çevre felaketi riski altında olduğunu gösterdi.
Bu olay bizi geçmişe götürdü ve geleceği düşündürdü.
Geçmişte;
Fransızlar, Balıkesir’in Balya ilçesinde Kurşun Madenleri işletmişler ve 75 yıl önce terk etmişler. Arkalarında 4 milyon ton cüruf ve pasa bırakmışlar. Balya’nın o gün 40.000’i geçen nüfusu, bugün 1900 civarındadır. Bölgede 75 yıldır ot bile yetişmiyor. Zehirli atıkların yıllardır Maden Deresi kanalıyla Manyas Gölü’ne kadar taşındığını, İlçe Tarım Müdürlüğü tespit etti. Yine Balıkesir Valiliği, bölgedeki meralarda hayvan otlatılmasını yasakladı.
Uzun zamandır Balya Belediye Başkanı Dündar Cengiz çırpınıyor. Pasa ve cürufların depolandığı atık alanının yıllardır tehlike saçtığını haykırıyor. Dört milyon ton civarındaki atığın belediyenin bütçesiyle, araçlarıyla, temizlemesinin veya kaldırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle devlete başvurularda bulunduğunu, ancak hala bir sonuç alınamadığını biliyoruz.
50 yaşın üzerini görenin kalmadığı
Kütahya Gümüş madenine yakın Dulkadir Köyü’nde 1990’lı yıllara kadar 40-50 hane yaşarken, bu gün 6-7 hane yaşamaktadır. Dulkadirli’ler köylerini terk ettiler. Çünkü; maden çalışmaya başladıktan sonra köyde 100 kişiden fazla kanserli ölüm yaşandı. Özellikle erkeklerde 50 yaşın üzerini görenin kalmadığı, sularını içemedikleri köylerinde yaşayamaz oldular.
Riskin yüksek olduğu Köprüören Köyünde daha önce 4-5 metre olan su derinliği 80 metreden daha derine indi. Maden saniyede 300 litre yer altı suyu kullandığı için taban suyu düştü. Yağmur sonraları derelerde balıklar ölüyor. Kuzu, koyun ölümleri yaşanıyor. Ölen kuzuları, çok yüksek bedellerle satın alıp gömerek, delillerin yok edildiğini, köylüler söylüyor. Pislikleri halının altına süpürürken, burunlarını tıkanmak zorunda kalıyorlar.
Daha uyanık ve daha uyarıcı olmalıyız!
Bugün;
Kütahya’da son sedde yıkılırsa felaket çok büyük olacak. Macaristan’daki siyanür kazasından 25 kat daha büyük bir felaket olacağı söyleniyor. Umarız yıkım olmaz ve felaket gerçekleşmez. Ama bu kaza bizim için açık bir uyarıcı olmalıdır. Nasıl büyük riskler altında olduğumuzu görmemizi sağlamalıdır. Büyük büyük devlet adamlarımızın, kazanın ilk anından şu ana kadar, bu konuda ders almadıkları gibi bir intiba edindik. Ortada bir güven bunalımı var. Bu yüzden görevimiz daha da büyüdü. Daha uyanık ve daha uyarıcı olmalıyız!
Çok Şiddetli Erozyon Bölgesi
Geleceğimizi düşünürken;
Çaldağı’nda Kütahya’dakinin benzeri asit ve ağır metal havuzları yapılacak. (Onlar havuz diyor ama bunlardan bazıları uluslararası inşaat standartlarına göre baraj olarak tanımlanıyor)
Kütahya’da kullanılan siyanür, Çaldağı’nda kullanılacak olan sülfürik asit…
Çaldağı’nda açık liç yığınlarının ve barajların yapılacağı arazi eğimli bir arazidir. Arazinin tamamı ormanlıktır. Bunlar doğal orman değil, orman idaresinin 40 yılda oluşturduğu ağaçlandırılmış bölgedir. Şimdi buraya dikkat edelim! Orman yapılma gerekçesi; arazinin ÇOK ŞİDDETLİ EROZYON bölgesi olması ve yamaçlarında köy yerleşimleri olmasıdır. Bu ÇOK ŞİDDETLİ EROZYON bölgesinde yaklaşık bin dönümlük ormanın tamamı tıraşlanacak, tesviye edilecek, açık liç yığınları ve sekiz adet sülfürik asit ve ağır metallerin depolanacağı havuzlar yapılacak. (İkisinin boyutları baraj). Apayrı bir başka tehdit de, dünyanın en büyük sülfürik asit fabrikalarından birinin yapılacak olması. Deprem fay hattının birkaç kilometre yakınından geçiyor olması ve 5-10 kilometre ilerisinde Urganlı kaplıcalarının bulunması işin cabası. Jeotermal bölgelerin yeraltındaki jeolojik hassasiyetleri arttırdığı bilinmektedir. Bu özellikleri göz önüne alındığında,Çaldağı nikel madenindeki sülfürik asit ve ağır metallerle dolu havuzlarda kaza olma ihtimali çok daha yüksek. Çevreye olumsuz etkileri bakımından sonuçları daha da vahim olabilir. Milyonlarca ton zehirli atık, Çaldağı’nın hemen eteklerindeki Gediz Nehrine ulaşacaktır. Menemen ve Foça’ya kadar yaklaşık 150 kilometrelik nehir boyunca bütün tarım ve yerleşim alanları felakete maruz kalacaktır. Çaldağının eteklerindeki dört köy yaşanmaz hale gelebilecektir. Yer altı suları aynı hat içindeki bütün ovalarda zehirlendiği gibi, Manisa ve Saruhanlı bölgesinin yer altı sularının İzmir iline içme suyu olarak verildiği göz önüne alındığında felaketin boyutları dehşet vericidir.
Devlet büyüklerimiz her şeyi daha iyi bilir diyenlere bir
çift sözümüz var. Biz biliyoruz; devlet yalan söylemez. Ama bazen belediye
başkanlarının, kaymakamların, valilerin veya bakanların yalan söylediklerine
tanık olmuşluğumuz vardır. Hatta rahmetli babamdan başbakanların bile yalan
söyleyebildiğini duyduğumu hatırlar gibiyim.
Av. Hasan Namak
Yorumlar
Kalan Karakter: