Çaldağı Mitinginin Ardından Salih Özbaran* 23 Kasım (2013) günü, Çaldağı'nda nikel madeni çıkarılmasıyla doğabilecek ve sonuçları önü alınamayan boyutları bulabilecek tehlikelere dikkat çekmek için Turgutlu'da Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP) "Madene Hayır" mitingi düzenledi; 2009'daki mitingin, nice toplantı ve panellerin ardından. 50.Yıl Atatürk Anıtı önünde toplanan doğaseverler, Turgutlu aşıkları ve ilgili konuklar Kozapazarı'na kadar yürüdüler. Orada çeşitli konuşmalar yapanlar doğacak tahribata dikkat çektiler, yaşamsal uyarılarda bulundular; toplanan halk da kendilerini durmaksızın devreye sokarak seslerini yükseltti. Beni en çok şaşırtan, böyle bir gösteri nedeniyle sayısız diyebileceğim polisin aldığı önlemdi. Atatürk Caddesi boyunca süren yürüyüş sırasında gözüme ilişen polisler, Koza Pazarı'na girişteki aramalar, bekletildiği söylenen tomalardı. Oysa bu uyarı yürüyüşü onları, o denli sıkı önlem alınmasını buyuran yetkilileri ve hepsinden daha önemlisi onların çocuklarının ve torunlarının geleceklerini olası bir yıkımdan kurtarmak için yapılmıştı. Temiz çevre ve sağlıklı yaşam isteyen doğaseverlerin ölümcül sonuçlar doğurabilecek gidişata "dur" uyarıları için yapılmıştı. Kasabalılar, kasabalarında, ya da kent dışından gelen destekçiler yağmaya mı girişeceklerdi, teröre mi yelteneceklerdi..? Çevre bilinci için oradaydı hemşehrilerim. Unutmamak gerekli, çevre sorunları -onlar üstüne sonsuz bir duyarlılıkla eğilmiş olan Profesör Ruşen Keleş'in uyarısıyla- "sokaktaki insan tarafından sahiplenilmedikçe sağlıklı bir çözüme kavuşturulamaz". Mitingin yapıldığı alan olan Kozapazarı'nın, bir başka tanımlamayla Kurtuluş Savaşı'nın ardından anılmış biçimiyle " İstiklal Meydanı"nın 1920'li ve 1930'lu yıllarda yüklendiği görev geldi aklıma. Özellikle Ahmet Hamdi'nin çektiği fotoğraflarda ve dönemin İzmir gazetelerinde yansıtılan betimlemelerde meydanın üslendiği işlevi yeniden düşündüm. Kasaba'nın planlamasında çok önemli bir yer tutan ve yedi ayrı yola açılan bu meydanın 7 Eylül, 23 Nisan ve Cumhuriyet Bayramı yıldönümlerinde, çağdaşlığı yakalama yolunda girişilen atılımların dile getirilmesinde ne denli rol oynadığını imgeledim. Şimdi de yepyeni bir mitingdeki kalabalıkların varlığı, bu kez Cumhuriyet'in kazandırdığı bağımsızlığa çok acı bir gölge düşüren, topsuz tüfeksiz görünen emperyal sermayenin yaratabileceği tahribatı önlemek içindi. Bu yazıda Çaldağı'nda kesilen yüzbinlerce ağacın ve yayılacak asidin etkileri üstünde duracak değilim; yetkililer doğabilecek vahim tabloyu çoktandır gösteriyorlar, çevre için gönül verenler çabalarını eksik etmiyorlar. Burada şair Lyudmila İsaeva'nın AĞAÇ İÇİN BALAT'ından bazı dizelerle sizi başbaşa bırakmakla yetiniyorum. Ben bir ağaç tanıyorum, tanyeri kızıllığında, kendi kendini büyüten büyük yalnızlığında. Kuşlara seinviyor ve şafağın söküşüne ben nasıl seviniorysam, Tanrı'nın her gününe. ... Ey ağaç, Sen bilmezsin ki o uzak dalgınlığında, biz ikimiz tutsağıyız aynı gücün aslında - ........ Bu demek ki beklenmedik en katil bir şafakta Seni de boğazlayacak görülmeyen bir balta... -------------------------------- * Emekli Tarih Profesörü
SERBEST KÜRSÜ
26 Kasım 2013 - 17:42
Çaldağı Mitinginin Ardından
Salih Özbaran* yazısı
SERBEST KÜRSÜ
26 Kasım 2013 - 17:42