EGEUMUT Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm.Dr. Ahmet İnanıcı, Anemi ve Anemili Hastaya Yaklaşım hakkında gazetemizi bilgilendirici açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. İnanıcı yaptığı açıklamada: “Damarlarımızda yaklaşık 5-6 litre kan dolaşmaktadır. Kan vücudumuz için gerekli her türlü maddeyi dokulara taşıdığı gibi, dokularda oluşan zehirli maddelerin vücuttan uzaklaştırılmalarını da sağlar. Kan içerisinde dolaşan kırmızı hücreler (eritrosit) taşıdıkları hemoglobin sayesinde akciğerlerden aldıkları oksijeni tüm vücuda taşıyarak hayati bir görevi yerine getirirler. Dolaşan kan miktarındaki azalma veya oksijen taşıyan eritrosit sayılarındaki düşme veya oksijen bağlayan hemoglobin miktarındaki azalma vücudun oksijen ihtiyacının karşılanmasında azalmaya neden olur ve anemi olarak nitelendirdiğimiz durum ortaya çıkar.
Sözcük anlamı kansızlık olan anemi bir tanıdan ziyade sonuç olarak genellikle altta yatan bir hastalığın varlığını düşündüren bir durumdur. bu nedenle asıl yapılması gereken anemiye yol açan nedeni ortaya çıkarmaktır. Anemi tanısında ilk basamak aneminin varlığının saptanmasıdır. Kan sayımı raporlarında eritrosit sayısı, hemoglobin ve hemotokrit düzeylerinde azalma tespit edildiğinde anemi tanısı konulursa da anemi tanısı için esas olan hemoglobin düzeylerinin değerlendirilmesidir. Hemoglobin düzeylerine göre erkeklerde 13,5-14 gr, bayanlarda 11,5-12 gr altındaki değerler kansızlık (anemi) olarak nitelendirilmektedir. Anemi tanısında ikinci basamak aneminin nedenlerinin araştırılmasıdır. Anemi nedenlerinin belirlenmesinde tam bir anamnez (hastalığın hikayesi) almak mutlaka gereklidir. Anamnezde hastanın beslenme koşulları (etten fakir diyet=kronik demir eksikliği anemisi, yeşil sebzeden fakir diyet=folat eksikliği anemisi), mide, bağırsak, genito üriner kanamalar, kadınlarda sık doğum veya düşükler sorgulanmalıdır. Hastanın eski veya yeni uğraşıları, fiziksel ve kimyasal maddelerle maruziyeti yönünden, kullandığı ilaçlar (aspirin vb...) dikkate alınmalıdır. Hasta ve ailesinin yaşadığı ülke ve bölgeler, sosyal durumları önemlidir ayrıca ırk ve ailevi özellikler (genetik), akraba evlilikleri sorgulanmalıdır.
Anemiler çok çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir ancak ayırıcı tanıda en yararlı olan sınıflama şekli eritrositlerin büyüklüklerine göre olan sınıflama şeklidir. Bu nedenle kan raporlarında ortalama eritrosit hacmi olarak tercüme ettiğimiz mcv (mean corpusculer volum) en önemli laboratuvar bulgudur. Mcv düzeylerine bakarak anemileri makrositer (büyük hacimli), normositer (normal hacimli), mikrositer (küçük hacimli ) olarak sınıflandırabiliriz. Anemiler ayrıca nedenlerine ve sebeplerine göre sınıflandırılabilir; a) Kan kaybı (akut veya kronik) b) Kan hücrelerinin (eritrositlerin) aşırı yıkımı c) Eritrosit yapım eksikliği. Ayrıca anemiler hipokrom, normokrom, hiperkrom olarakta hemoglobin düzeylerine göre sınıflandırılabilir.
Anemili hastalarda gözlenen klinik belirti ve bulgular aneminin akut (ani) veya kronik (uzun dönemde) gelişmesine ve altta yatan hastalığa bağlıdır. Bu hastalarda kalp ve akciğerler aneminin neden olduğu oksijen eksikliğini gidermek için uyum sağlamaya çalışırlar. Kısa zamanda gelişen kansızlıklarda (akut kanamalar gibi) böyle bir uyum için yeterli süre olmadığından hastalardaki belirtiler daha şiddetlidir. Halbuki uzun sürede gelişen kansızlıklarda (kronik demir eksikliği anemisi, kronik b12 ve folik eksikliği anemisi gibi...) kansızlık ağır derecede olsa da belirtiler daha az ve siliktir. Hafif anemili hastalar genellikle bulgu vermez. Yaşlı ve kalp damar bozukluğu, akciğer hastalığı olan kişilerde gençlere göre anemi bulguları daha belirgindir.
Anemili hastalarda özellikle hareketten sonra yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı ve halsizlik şikayetleri olabilir. Ağır anemisi olan hastalarda bu belirtiler istirahat halinde de görülür. Ayrıca baş dönmesi, baş ağrısı, kulak çınlaması olabilir ve hatta hasta bayılabilir. Hastalar soğuğa karşı tahammülsüzdür. Kalp damar hastalığı olanlarda angina pectoris (göğüs ağrısı), bacaklarda yürümekle ağrı ve kıramplar ve kalp yetmezliği gelişebilir. İştahsızlık, hazımsızlık, bulantı, kadınlarda adet düzensizlikleri, erkeklerde cinsel isteksizlik görülebilir. Bazı ani gelişen kan yıkımı (hemoliz) durumlarında bel ağrısı, ateş, kahverengi idrar gelişebilir.
Muayene bulguları genel ve spesifik olarak iki alt grupta değerlendirilir. Solukluk anemili hastalarda en sık rastlanan genel durumdur ancak solukluk bazen yanıltıcı olabilir. Bazı insanlar doğal olarak soluk görünümdedir. Bunlarda anemi söz konusu değildir. Bazende bazı hastalıklar solukluğu maskeleyebilir ve anemiyi gizleyebilir (sarılık, siyanoz=morarma, ırka bağlı renk bozuklukları). Derinin solukluğu çeşitli nedenlerle etkilenmesine karşın solukluk en iyi ağız içi dokusu, dil, göz kapağı içi, tırnak yatakları ve el ayasından değerlendirilebilir.
Dpesifik bulgular bazı anemilere özgü bulgulardır. Tırnaklarda düzleşme, çukurlaşma, kolay kırılma (kaşık tırnak), kronik demir eksikliği anemisinde görülür. Ciltte ve göz aklarında sarılık hemolitik anemide spesifiktir. Kemik bozuklukları akdeniz anemisinde, dilde düzleşme ve çatlamalar b12 ve folat eksikliği anemisinde görülebilir. Diş eti hipertrofisi, göğüs kemiğinde ağrı, lenf bezlerinde, karaciğer ve dalakta büyümeler, lösemi (kan kanseri) rastlanabilir. Bacaklarda ve kollarda his kusuru b12 eksikliğini düşündürür.
Anemik bir hastada tedaviye başlamadan önce ona yol açan nedeni ortaya koymak gerekir. Bazen nedeni ortaya koymadan demir, b12, folik asit gibi nutrisyonel faktörlerin tümünün birden vererek veya kan transfüzyonu ile anemiyi tedaviye yönelmek çok yanlış bir yöntemdir. Bu tür girişimler bazen anemiyi düzeltebilirse de hangi faktörün bu tedavide etkili olduğu bilinmediğinden gerek hastalığının tanısı konulamamakta ve bazen önemli hastalıkların tanısında geç kalınmaktadır. Bu nedenle anemi nedeni belirlenmeden kesinlikle tedavi edilmemelidir. Aneminin derecesi ve hastanın klinik durumu tehlikeli olmadıkça kan transfüzyonundan daima kaçınılmalıdır.
Sonuç olarak bir hastada aneminin doğru sınıflandırılması, doğru teşhise hızlı bir biçimde ulaşmayı sağlar. Bunun doğal sonuçları olarak: zaman kaybının önlenmesi, gereksiz incelemelerin yapılmaması, daha ucuza maliyet ve doğru tedavinin planlanması sayılabilir.” ifadelerini kullandı. Haber Merkezi
Yorumlar
Kalan Karakter: