“90.Yılında 7 Eylül”ün ardından!
90. yılında 7 Eylül Kurtuluş Günü’nü değerlendirmek üzere meslektaşım Profesör Zeki Arıkan ile Turgutlu’ya geldiğimde çok heyecanlıydım. Doğal olarak orada doğmuş, büyümüş, gençliğinin erken yıllarını orada geçirmiş ve sonrasında, şu ana kadar, sıklıkla ziyaret etmiş bir kentte (eski adıyla Kasaba’da) böyle çok önemli bir günde konuşma yapacağım için gururluydum aynı zamanda. Yarım yüzyıllık tarihçilik mesleğimin bana verdiği deneyimle yararlı olmaya çalışacaktım. Kadim dostum Zeki Arıkan’ın yıllardır İzmir ve Ege bölgesi tarihi üstüne yaptığı çalışmalarının esinlendirdiği katkısını Turgutlulara sunacak olmasından ayrıca mutluluk duyacaktım. Bana eşlik eden eşim Çiler de aynı heyecanı ve duyguları paylaşacaktı (Babası Addullah Halis Kavruk Meydanı’ndan geçecek, Cumhuriyet adına gurur duyacaktı).
Ne var ki o gün Turgutlu’da hayal kırıklığı da yaşayacaktım. Kente girişte yanından geçtiğim yeni yapılan Hastane’nin getirdiği görkemi seyrettikten ve tarihsel bir yapı olan istasyonu ziyaret edip 1950’li yılların talebe treniyle Manisa Lisesi’ne gidiş-gelişin özlemini yaşadıktan sonra, 1922 yangınından kurtulmuş olan “Küllük Mahallesi”yle acılı günleri anımsadım. O burukluk içinde, ama 7 Eylül Kurtuluş’unun gururuyla gezintimizi sürdürdüm. Atatürk Caddesi’nde sallanan bir-iki büyük bayrak ve o sabah yapılan resmi tören ve bırakılan birkaç çelenk günün anlam ve önemini(!) temsil etmeye yetebilir miydi?
Nice özverilerle eğitim ve öğretime 1926-1927 yılında başlamış, çocuklarına aydınlık saçmış olan “Cumhuriyet İlk Mektebi” önünde durduk. Böyle bir günde bu tarihi okul binasının kırılmış camları, dökülmüş duvarlarıyla bize poz vermesi bir kez daha yaraladı yüreğimizi. Ardından, Karpuzkaldıran önündeki meydana adı verilmiş olan Abtullah Halis Kavruk yazısını gururla okudum ve onun varoluş günü kutlamalarındaki çaba ve heyacanını, feneralaylarını anımsadım. Sonra, konuk meslektaşımı bir bardak çay içmesi ve kente kuşbakışı göz atması için Selvili Tepe’ye çıkardığımda ise, ona “memleketim”i gösterememiş olmanın hüznünü yaşadım. Güzelim Selvili Tepe’nin önü kapanmıştı; yüksek binalar görüntüyü yasaklamıştı. A.H.Kavruk’un idealist arkadaşlarıyla gösterdiği çaba sonucu ortaya konan Endüstri Meslek Lisesi de görünürlerde yoktu.
Tüm bu duygular içinde, Halil Kale’nin armağanı olan Fen Lisesi’nde, önerim üzerine Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği, duyurusunu en az 15 gün önce yaptığı ve Turgutlu Yankı başta olmak üzere çeşitli medya kanallarıyla halka bildirilen bu paneli yönetmeye oturduğumda, yaşadığım hayal kırıklığı yüreğimi tarifsiz derecede sızlattı. Bu sızı, benim ve Arıkan’nın karşımızda az dinleyici bulduğumuzdan kaynaklanmıyordu. İçimizi burkan şey, 90. yılını yaşayan bir kurtuluş öyküsünü dile getirecek olan konuşmalara gösterilen ilgisizlikti. Bizler üniversitelerde yapılan bilimsel toplantılarda az sayıda kişiyle tartışma yapmaya alışıktık.
Ancak, günler öncesinde hazırlığı yapılan ve “Kasaba” için ölüm-kalım sayılan bir tarihsel sürece bu denli yabancı kalmak çok derinden yaraladı beni, eşimi ve Zeki Arıkan’ı. Neredeydi kendilerini aydın sayanlar? Neredeydi bu kenti soluyan öğretmenler? Neredeydi sivil toplum kuruluşları? Neredeydi tarih meraklıları? Neredeydi halk? Biz, yapacağımız konuşmalara onların (adımız üzerinden) değer verip gelmelerini beklemiyorduk doğal olarak. Ama özgün bir şeyler duyacaklarını sandık, onun için günlerce hazırlandık ve kendi soru ve yorumlarıyla böyle bir birliktelikte katkıda bulunabileceklerini umduk.
Böyle mi karşılanmalıydı Turgutlu’nun (Kasaba’nın) 90. yılındaki kurtuluş günü? Hiç merak uyandırmıyor mu küllerinden doğmuş olan bir kasabanın binbir çaba ve özveriyle yükselttiği “Cumhuriyet”? Yoksa sıra Mustafa Kemal Atatürk’ü tarihsel yörüngesinden saptırmaya mı geldi?
“7 Eylül Kutlandı” haberlerini okudum ertesi gün! Ya da Atatürk heykeline birkaç çelenk konulduktan sonra atılan nutukların, bazı siyasilerin “kutlama” söylemlerinin içeriklerine bakakaldım. Bu olamazdı “7 Eylül kutlandı” haberinin içyüzü! Bu olamazdı yaşamsal sayılan bir tarihsel sürecin dışavurumu! Bu olamazdı 1930’lu yıllarda “Kurtuluş” ve “Kuruluş” kutlamalarına akıp gelen sayısız “Kasabalı’nın heyecanlı katılımları.
Sözün kısası: Toplantımız bittikten sonra bizleri Ticaret ve Sanayi Odası adına İzmir’e götürdü Erhan Alçı. Hiç bu kadar kederli dönmedim İzmir’e. Hiç bu kadar şaşırmadım nüfusu 120 binlerde gezinen Turgutlu’da gördüğüm manzaraya! 1940 yılında içine doğduğum ortam için şehit edilenlere, ardından orada Cumhuriyet ile çağdaş uygarlığı yeşertenlere hiç bu kadar özür borçlu olduğumu hatırlamadım! Şehitlerin ruhlarını bu kadar incittiğimizi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Cumhuriyet’i küllerinden yaratan insanları bu denli dışladığımızı anımsamadım hiç.
Yorumlar
Kalan Karakter: