1. EGE ÇEVRE KURULTAYI YAPILDI
ÇEVRECİLER DAHA GÜÇLÜ MÜCADELE İÇİN GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRİYOR
1. Ege Çevre Kurultayı Turgutlu’da yapıldı. Turgutlu Lisesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen kurultaya Ege Bölgesi’nden ve ülkenin dört bir yanından yaşam savunucuları katıldı. Kurultay’ın yapıldığı salona, “Katliama kayıtsız kalma”, “Diren Çal Dağı”, “Ağacıma dokunma”, “Çal Dağı bizimdir” dövizleri ve “Yaşasın Çal Dağı direnişimiz” pankartları asıldı.
TURÇEP'in ev sahipliğinde Turgutlu'da gerçekleştirilen 1. Ege Çevre Kurultayı'na katılan çevre örgütleri arasında göze çarpanlar ise EGEÇEP, KOZAK, KOYAP, GÜLDER, MAYADER, BERGAMA ELELE HAREKETİ, AYVALIK TABİAT PLATFORMU, YEŞİL GERZE ÇEVRE PLATFORMU, TEMA Vakfı, Manisa Akademik Odalar Birliği yanı sıra, ayrıca Salihli, Akhisar, Soma, İzmir Dikili, Aliağa, Aydın Çine, Muğla Fethiye gibi bölgelerden de çevreci gurup ve çevrecilerin katılım gösterdiği oldu. Bu arada kurultaya yetişemeyen Su Platformu ve Çanakkale ve diğer çevreci guruplarının da kurultaya ilettikleri başarılar dileyen mesajları salonda bulunan konuklara sunuldu.
Çevre dramlarının ardında iktidarın politikası ve sermayenin çevre düşmanlığı var
TURÇEP Sözcüsü Yıldız Aktaş’ın kısa açılış konuşmasının ardından platformdan Metin Sert, Çaldağı’ndaki nikel madeni ve buna karşı verilen mücadele ile ilgili kısa bir sunum yaptı. Metin Sert, nikel madeninin işletilmesi durumunda 15–20 yıl sonra Gediz Vadisinde yaşamın kalmayacağına dikkat çekti. Çal Dağı'nda nikel işletmelerin hayatı her anlamda tehdit ettiğini ve yaşanan tehdide karşı yurttaşları duyarlı olmaya çağıran Sert, sunumu sırasında eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin NTV televizyon kanalına yaptığı açıklamalar ile AKP’li Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan’ın açıklamalarına ilişkin bazı bölümleri de izlettirerek, işlenen çevre katliamının siyasi iktidarların izlediği politikalarla bağlantılı olduğunu dile getirdi.
Çaldağı örneği Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi planını açığa çıkardı
Türkiye'nin ciddi ve korkunç çevresel felaketlerle ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Sert, Yüksekova'dan, Karaburun'a kadar yaşanan çevresel tehdit ve felaketin ardında yatan gerçeklerin kapitalist sistemin ve sermaye düzeninin çevreye ve doğaya karşı saldırgan bir anlayış içerisinde olmasına dayandığını ifade etti. Mevcut madencilik yasasının Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi projesinin bir parçası olduğunu ve yaşanan çevre dramlarının ardında da böyle bir gerçeğin yattığını ileri süren Metin Sert, madencilik yasasına karşı mücadele çağrısı da yaparken, kurultaydaki mücadele kararlılığının bir çığ gibi büyüyerek ülkeyi saracağına inandıklarını da dile getirdi.
Sistemin doğaya bakışı yıkıcı bir yaratıcılığa dayandı
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya tarımda yapılan yanlış politikaları ve bunların uluslararası sermaye ile ilişkilerini anlattı. Özkaya, sadece bizim gibi ülkelerde değil, emperyalist ülkelerden ABD ve Kanada’da da tarımla uğraşan emekçilerin sömürüldüğünü belirtti. Sistem nereye gidiyor sorusuna Özkaya, GDO örneğinde olduğu gibi yaratıcı yıkıcılıktan yıkıcı yaratıcılığa doğru bir gidiş olduğunu dile getirdi.
Yerel tohumun yasaklandığını ama çoğumuzun bunun farkında olmadığını belirten Özkaya, “2006 yılında çıkan Tohumculuk Yasası biraz akışına bırakılarak gevşek tutuyorlar. Kurbağayı haşlama yönteminde olduğu gibi halkın alışmasını sağladıktan sonra uygulamaya geçecekler, İzmir’in bazı pazarlarında köylülere ‘artık tamam bu sene son artık getirmeyeceksiniz’ demeye başladılar” diye konuştu.
Yapılanlar doğanın sömürüsü ve özelleştirilmesir
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Prof. Dr. Üyesi Beyza Üstün, yaptığı çerçeve sunumunda sermayenin krize girdikten sonra bundan kurtulmak için tüm yaşama saldırdığını dile getirdi. Üstün, “Son krizlerinde ise doğrudan doğayı metalaştırmak istiyorlar. Örneğin suyu paketliyorlar. Yapabileceğimiz bu saldırıdan yenik düşecekler adına, hepimiz, tüm ekosistem adına mücadele edebilirsek ve bir başka yaşam şeklini örebilirsek, bizim karşımızda durmaları mümkün değildir. Tüm canlıların yaşam hakkını savunduğumuz için mücadelemiz meşrudur, hukukidir” diye konuştu.
Konuşmasında HES, RES, termik santral, rüzgâr enerjisi gibi konulara ilişkin açıklamalarda da bulunan Prof. Dr.Üstün, “Enerji bahanesi bir aldatmacadır, doğayı sömürmeyi sadece meşru göstermek içindir. HES’lerde asıl konu suyumuzu özelleştirip, el koyup ticarileştirmek ve doğanın suyunu metalaştırma oyunudur. Bizler bu oyuna gelmeyeceğiz, suyun ticarileştirilmesine karşı durmaya devam edeceğiz. Enerjiyi de toplum için değil, sadece kendi sermaye birikimleri için ve doğanın yaşam enerjisini de kendileri için özelleştirip kendi kâr hesaplarına, sadece sermayenin çıkarına uygun kullanmak istiyorlar. Burada bizler yokuz, halk yok. Doğa her şeyi bütün canlıların ortak yaşamı için sunuyor, sermaye ise doğanın enerjisini sadece kendisi için sömürüyor. İşte asıl problem burada”dedi.
Toplumun her kesimini kapsayacak örgütlülük gerekli
Kurultayın öğleden sonraki bölümünde ise yerellerden gelen yaşam savunucuları bölgelerindeki direnişleri aktararak, diğer direnişlerle nasıl birleşileceği, ne tür birliktelik ve dayanışma sağlanabileceği konusunda görüşlerini dile getirdiler. Bu bölüme önce Hayat TV’den Özer Akdemir’in yaptığı bir çalışma olan Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşanan çevre felaketleri ve halkın çevre mücadelesinden görüntülerin yer aldığı sinevizyon gösterimi yapıldı. Daha sonra Kurultay’a katılan çevreciler söz alarak, ortak tehditlere karşı daha güçlü bir mücadelenin nasıl yürütüleceğini konusunda fikirlerini dile getirdi. Çevreciler, bulundukları bölgelerde mücadelelerini taviz vermeden yürüteceklerini dile getirirken, çevre mücadelesinin siyasetler üstü bir kulvarda yürütülmesi gerektiğini ve toplumun her kesimini kucaklayacak, her görüşten insanı kapsayacak bir örgütlülük gerektiğini dile getirdiler.
Kurultay sonuç bildirgesi açıklanacak
1. Ege Çevre Kurultayı’nda bu bölümde ekoloji mücadelesinin yürütülmesine ilişkin geleceğe dönük atılacak adımlar olarak ortaklaşa bir düşünce birliği ile çok önemli bazı kararlar da alındı. Bunlardan biri Ege Çevre Kurultaylarının devam etmesi ve 2nci kurultayın mutlaka yapılması ve tüm yurt genelini kapsayacak şekilde bir “çevre manifestosu” oluşturulması yönündeki eğilim oldu. Kurultayda alınan kararlar ilerleyen günlerde 1. Ege Çevre Kurultayı Sonuç Bildirgesi olarak basına ve kamuoyuna açıklanacak.
23 Kasım’da Turgutlu’da miting
Kurultayın bu son bölümünde ayrıca TURÇEP tarafından 23 Kasım tarihinde Turgutlu’da bir miting yapılmasının planlandığı da açıklanarak, bu kurultayın ardından mitingin taşıdığı anlam ve öneme dikkat çekildi. 23 Kasım tarihindeki mitingin bu kurultayla birlikte ilk etapta Ege Bölgesi’nde çevre mücadelesine ivme kazandıracak bir kıvılcım anlamına da geleceği ve ardından yapılacak diğer çevre mitingleri ve etkinliklerle birlikte bir meşalenin yakılmasına da yardımcı olacağı ifade edildi.
Hep birlikte halay çektiler
Kurultayın sonlanması da bu buluşmanın anlamına uygun bir görüntüyle tamamlandı. Son bölümü yöneten Prof. Dr. Beyza Üstün, EGEÇEP’ten Avukat Berrin Esin Kaya ve TURÇEP Dönem Sözcüsü Yıldız Aktaş’ın kurultay süresinin tamamlandığı ve yeterlilik önergesinin de verilmesinin ardından toplantı sona ererken, salonda bulunan çevre örgütü temsilcileri ve konuklar çalınan müzik eşliğinde kolkola girerek hep birlikte halay çekerek toplantıyı tamamladılar. Haber Merkezi
Yorumlar 1
Kalan Karakter: